Deprem Rezaleti - Emin Çöleşan

SEVGİLİ okuyucularım, Van ve çevresinde acı bir deprem yaşadık. Yaralar henüz sıcak olmasına karşın feryatlar yükseliyor. İnsanlar perişan durumda. Hiç kimse evlerine giremiyor ve on binlerce insan gece açıkta veya soğuk çadırlarda battaniye altında gecelemek zorunda kalıyor.
Eğer çadır bulunursa!..
Yağma olaylarını hep birlikte izliyoruz. Gelen çadırlar yetmiyor. İnsanlar geceyi dışarıda ateş yakarak geçiriyor. Sıcaklık geceleri sıfıra düştü, barınacak yer yok.
Çadırlar yağmalanıyor, kapanın elinde kalıyor. İş o boyuta geldi ki, hükümet yetkilileri bu konuda Kızılay’ı açıktan suçluyor. Niçin oluyor bunlar?
Kızılay, AKP’nin bir yan kuruluşu. Yönetimi ve her şeyi ile AKP’nin elinde.
Bir hükümet, yan kuruluşunu niçin suçlar?
Bunda şaşılacak bir şey yok… Çünkü Van ve çevresi muhafazakâr kesimlerden oluşuyor. Burada tarikatlar, cemaatler egemen.
Onlar yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Bütün amaç onları devreye sokup Kızılay’ı iteklemek, bundan sonra daha da yoğunlaşacak olan tepkilerin çözümünü başka “Kurtarıcılara (!)” devretmek.
Olay karşımızda gayet net ve somut bir biçimde duruyor.
***
Depremden bu yana tam dört gün geçti. Evlerine ve işyerlerine giremeyen insanların durumu perişan… Ve düşünün ki, bu deprem bölgesi bina sayısı açısından Marmara depremi ile kıyaslandığında çok küçük kalıyor.
1999 yılında Marmara depreminde binlerce bina yıkılmıştı. Van depreminde ise yıkılanların sayısı yüz dolaylarında. Bu küçük alanda bile işe el koyup egemen olamadılar, örgütlenemediler, yardım malzemelerini her türlü plandan yoksun bir biçimde gelişigüzel yığdılar. İşte o yüzden, her şey kapanın elinde kalıyor, yağmacılık olayları başlıyor.
İnsanlar şimdi henüz ilk panikte. Yaralar sıcak. Asıl acı gerçekler, yaralar soğuyunca ortaya çıkacak. Onlar daha tam olarak ortayla çıkmadı. Bir süre geçsin, ondan sonra neler olacağını ve hangi acıların yaşanacağını hep birlikte göreceğiz.
Van ve Erciş çevresindeki köylerin tamamı mahvoldu. Ama o köyler unutuldu ve kaderleriyle baş başa bırakıldı. Buna karşın iktidar borazanlığı yapan gazete ve televizyonlar her şeyi tozpembe gösterme yarışında. Daha ikinci gün haber yayınlıyorlardı:
“Deprem bölgesine 25 bin çadır gönderildi, çadırlar kuruldu. Herkese sıcak yemek veriliyor!”
Deprem bölgesi adeta cennet ilan edildi. Tamamı palavradan oluşan bu goygoyculuğun da hesabı hiçbir zaman sorulmayacak.
Şimdi ortaya çıktı ki, Van’daki musluk suyu ishal salgını yaratmıştır. Valilik suyun içilmemesini istedi. Şimdi su şişeleri yağmalanıyor.
***
Çok sayıda ülke, depremden hemen sonra yardım teklifini iletti. Bunların arasında İsrail de vardı. Bizim anlı şanlı hükümet bu teklifleri aynı anda kafadan reddetti. Sonra işin ciddiyetini anlayınca her birine “Buyurun, yardımınızı bekliyoruz” demek zorunda kaldılar. Şimdi İsrail ilk prefabrik konutları göndermeye başladı.
Burada bir konuya daha değinmek istiyorum. Marmara depremi sonrasında üretilip depremzedelere verilen binlerce konteyner vardı. İki küçük oda ve banyodan oluşan bu konteynerlerde çok sayıda insanımız uzun süre barındı.
Şimdi nerede bunlar? Deprem bölgesine niçin gönderilmiyor?
Sakın işi bitti diye hurdacılara satılmış olmasın!
***
Ülkenin bir bölümünde korkunç bir doğal afet yaşanıyor ve ilk saatlerden başlayarak acayip bir plansızlık gerçekleşiyor. Önüne gelen deprem bölgesine yollanıyor. Orada tam bir kargaşa var. Kurtarma ekipleri birbirinden habersiz. Ekiplerin çoğu gereksiz, Belli yerlere kalabalık yığılıyor ve kimse yararlı bir iş yapamıyor.
Yüz kişinin verimli çalışacağı alana bin kişi dalınca her şey altüst oluyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Burada bir soru daha sormak zorundayım.
Tayyip ve hükümet üyelerinin tamamı, depremden birkaç saat sonra Van’a gittiler. Orada ne oldu? Vali, Emniyet Müdürü ve bütün bürokrasi onlarla ilgilenmek, peşlerinde dolanmak zorunda kaldı.
Gecenin o saatlerinde hiç kimse hiçbir şey bilmiyordu. Tam bir kargaşa vardı. Enkazların altından feryatlar yükseliyordu.
Ama beyefendi orada bile “İşte biz hemen geldik deprem bölgesine” havasını atıyordu.
Ne yaptılar orada?
Yapacakları bir şey yoktu ki yapsınlar!
Sadece gösteriş yaptılar.
***

Bugün depremin dördüncü günü! Seçim sonuçlarını yarım saatte açıklamayı başaran lider ülke, aradan geçen dört gün içerisinde henüz köylerin çoğuna ulaşamadı. Bizim yalaka medya da köylere uğramayı akıl etmedi çünkü oralarda felaketin gerçek boyutu yaşanıyordu.
Kerpiç evlerin tamamı çökmüş, insanlar ölmüştü. Dün öğle saatlerinde Erciş’e 30 kilometre uzaklıktaki Ulupamir köyü muhtarı Kasımbeg Varol’la konuştum. Sözlerini aynen yazıyorum:
“450 haneli, 2.000 nüfuslu köyümüzde evler yıkılmadı. Ancak tamamı hasarlı, Kolonlarda çatlama olduğu ve artçı sarsıntılar devam ettiği için içeri giremiyoruz. Bu soğuk hava koşullarında dışarıda yatıyoruz. Bugüne kadar köyümüze gelen giden hiçbir yetkili olmadı. Çadır gelmedi, yemek verilmiyor, su yok. Ne yapacağımızı şaşırdık. ”
Bu köyün insanları tümüyle Kırgız Türklerinden oluşuyor ve muhtarın ağzından görüntü işte böyle!
***

Van’da büyük bir kesim şu veya bu nedenle içeri giremiyor. Ama bir de içeri girip dışarıya çıkamayanlar var! Van hapishanesinin dış duvarları depremde yıkıldı. Bunun üzerine 150 hükümlü ve tutuklu dışarı fırlayıp firar etmek zorunda kaldı.
Ancak kaçakların çoğu evlerini gidip gördükten sonra hapishaneye geri döndü. Kaç kişinin kaybolduğunu şu anda bilemiyoruz.
Önceki gece Van, 5,4 büyüklüğünde bir artçı depremle yeniden sarsıldı. Mahkûmlar demir kapılı koğuşların ardındaydı. Sallantı başlayınca avluya çıkmak istediler, idare izin vermedi. Onun üzerine cezaevinde isyan çıktı. Yataklarını ve yorganlarını yakarak idarenin bu tutumunu protesto ettiler…
Ve dün sabah, hepsi de çevredeki başka hapishanelere sürgün edildiler!
Van hapishanesini anımsayın. Buradan resmi nakil aracı ile İstanbul’a gönderilen beş mahkûm, araçta kilitli idi. Yolda giderken araçta yangın çıktı ve beş kişi diri diri, cayır cayır yanarak öldü.
***
Şimdi benim bu Tayipgillerden bir istirhamım olacak:
Depremin ilk günü oralara gidip şov yapmak, bürokratları peşinize takıp ortalıkta dolanmak, demeçler vermek, işleri aksatmak ve koruma ordunuzla birlikte birkaç saat sonra geri dönmek işin kolayı idi.
Şimdi!.. Yanınıza sadece aile bireylerinizi, çoluk çocuğunuzu da alıp bir günlüğüne yeniden deprem bölgesine gidin… Ve orada rastgele bir çadıra girip bir gecenizi orada aile bireylerinizle geçirin. Battaniyenize iyice sarılın, soba eksikliğini böylece giderin.
Tuvaletleri bir kullanın bakalım, nasıl bir şeymiş!
Sonra, eğer bulabilirseniz, üç öğün yemek yiyin. Herhalde beğenirsiniz!
Nutuk atmak, demeç vermek kolay! Gerçekleri işte o zaman göreceksiniz.
Bekir Coşkun
27 Ekim 2011

Emin Çöleşan/SÖZCÜ

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget