Deprem çadırları.
Hüzün abajurları.
*
Ortalık karardığında…
Gölge oyunu perdesidir adeta.
Hayalet misali insanlar…
Cılız mum ışığında.
*
Başın avuçlarının arasında…
Yalnızlığınla baş başa.
*
Aslına bakarsanız, elbette başımızı sokacak bi dört duvarımız var ama, hüzün abajuru’mda yaşarım ben kendi payıma… Sığınırım her felaket anında. Bazen bedenimizi ezmek isteyen depremler vardır dışarda, bazen ruhumuzu savurmak isteyen fırtına… Kapanırım hep ona.
*
Endişeyi umuda bağlayan iplerde uğursuz ıslıklar çalar zor havalarda…
Kazıklar gıcırdar.
Galiba buraya kadarmış dersin…
Direnir, tutunur, dayanır her defasında.
*
Toprağın teni sızlatır duygularını, ayaz gecelerde. Ürperirsin. Soğuk ter gibi… Ya da, gözyaşı gibi mi desem, süzülür yağmur damlaları, tentenin derisinden…
Silersin usulca parmaklarının ucuyla.
*
Dardasın ya…
El ayak çekilir.
Arayan soran azalır.
Etraf tenhalaşır.
*
Olsun varsın…
Her şeye rağmen gülümsersin.
Çadırın varsa…
Hayattasın.
*
Siz siz olun kardeşim…
Ampullerin sahte ışığından medet umarak enkaz altında kalmayı beklemeyin.
Bir mum yakın…
Çadırınıza geçin.
*
Ve, yüreğinizdeki hüzün abajurları’nı…
Asla sökmeyin.
Yılmaz Özdil/Hürriyet
Yorum Gönder