Restleşme mi? - Gündüz Akgül
Büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da başlattığı Kurtuluş Savaşını binlerce şehit kanları pahasına 09 Eylül 1922 tarihinde düşmanı gavur! İzmir’de denize dökerek yengi (zafer) ile sonlandırırken işinin bitmediğinin bilincindeydi.
O, uzun yıllar önce düşündüğü ve kurtuluş kadar önemli gördüğü kuruluş aşamasında, kurtuluşu devrimlerle taçlandırmayı istiyordu.
Bu isteğini, Erzurum Kongresi yapıldığı dönemlerde Mazhar Müfit (Kansu) ile aralarında geçen bir konuşmadan anlıyoruz.
"Mazhar not defterin yanında mı?"
"Hayır paşam."
"Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel."
Mazhar Müfit Kansu'nun aşağıya gidip elinde not defteriyle geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra: "Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu..."
Paşa'nın şartı kabul edildi. Bundan sonrasını olayın tanığı Mazhar Müfit Kansu'nun ağzından dinliyoruz: "Öyleyse tarih koy" dedi. Koydum: 8 Temmuz, 1919 Sabaha karşı.
"Pekâlâ, yaz" diyerek devam etti.
-"Zaferden sonra Hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır... Bu bir.
-İki Padişah ve Haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
-Üç örtünme kalkacaktır.
-Dört Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir."
Bu anda kalem elimden düşüverdi. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme bakıyordu. Bu, gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuşuydu. Paşa ile zaman zaman senli benli konuşurdum. "Neden duraksadın?" dedi. "Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var" dedim. Güldü...
"Bunu zaman gösterir, sen yaz" dedi.
-Beş Latin harflerini kabul edilecektir."
"Paşam yeter, yeter..." dedim. Biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile: "Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter" dedim.
Ve
Büyük Önder, söylediklerinin tümünü başararak Kurtuluşu, ardı sıra gerçekleştirdiği devrimlerle taçlandırdı.
Bu devrimlerin en büyüğü kendi söylemi ile laik cumhuriyettir.
Laiklik demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur.
Gerçekleştirilen kılık kıyafet devrimi ile Fes yerine şapka, çarşaf ve peçe yerine ise kadınlarımızın çağdaş giyimi getirilmiştir.
Son yıllarda bazı kadınlarımız, taktıkları Türbana özel yaşamlarında karışılmamakla birlikte ısrarla kamu alanına taşınmak istenmektedir.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin bağlayıcı kararlarına göre Türbanın kamu alanında takılışının laikle aykırı eylem oluşturduğu tescillenmesine karşın AKP, genelgelerle, Yönetmelik değişiklikleriyle işi oldubittiye getirerek Türbanı kamu alanına taşımıştır.
Hukuku arkadan dolanarak bunu gerçekleştirmek yetmiyormuş gibi söylemleriyle adeta laik Cumhuriyetle restleşmek istiyorlar.
Örneğin;
Yazılı medyaya yansıyan habere göre Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, "Yıllar önce başörtülü bir milletvekilini yaka paça dışarı atma ayıbını yaşayan TBMM'yi, bu ayıptan AK Parti kurtaracak" dedi ve ekledi: ''Bir CHP Genel Başkan Yardımcısı çıkmış diyor ki; 'Bu meclise başörtülü kimseyi sokmayız', hadi gücün yetiyorsa sokma"
Uygar Avrupa ülkelerinin tümünde dini simgelerin kamu alanlarında kullanılması laikliğe aykırı görülüp yasaklanırken, laik Türkiye Cumhuriyetinin bir Bakanının bu söylemi laik Cumhuriyetle restleşme değilse nedir?
Ayrıca üslup bakımından kabul edilemez.
Şu bilinmelidir ki Laik Cumhuriyet sahipsiz değildir.
Büyük Önderin Cumhuriyeti teslim ettiği Türk gençliği ve halkının büyük çoğunluğu laik Cumhuriyetine sahip çıkmaktadır.
En büyük bayram olan Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
O, uzun yıllar önce düşündüğü ve kurtuluş kadar önemli gördüğü kuruluş aşamasında, kurtuluşu devrimlerle taçlandırmayı istiyordu.
Bu isteğini, Erzurum Kongresi yapıldığı dönemlerde Mazhar Müfit (Kansu) ile aralarında geçen bir konuşmadan anlıyoruz.
"Mazhar not defterin yanında mı?"
"Hayır paşam."
"Zahmet olacak ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel."
Mazhar Müfit Kansu'nun aşağıya gidip elinde not defteriyle geldiğini görünce, sigarasından bir iki nefes çektikten sonra: "Ama bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Süreyya (Kalem Mahsus Müdürü) bileceksiniz, şartım bu..."
Paşa'nın şartı kabul edildi. Bundan sonrasını olayın tanığı Mazhar Müfit Kansu'nun ağzından dinliyoruz: "Öyleyse tarih koy" dedi. Koydum: 8 Temmuz, 1919 Sabaha karşı.
"Pekâlâ, yaz" diyerek devam etti.
-"Zaferden sonra Hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır... Bu bir.
-İki Padişah ve Haneden hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
-Üç örtünme kalkacaktır.
-Dört Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir."
Bu anda kalem elimden düşüverdi. Yüzüne baktım. O da benim yüzüme bakıyordu. Bu, gözlerin bir takılışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuşuydu. Paşa ile zaman zaman senli benli konuşurdum. "Neden duraksadın?" dedi. "Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var" dedim. Güldü...
"Bunu zaman gösterir, sen yaz" dedi.
-Beş Latin harflerini kabul edilecektir."
"Paşam yeter, yeter..." dedim. Biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insanın davranışı ile: "Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter" dedim.
Ve
Büyük Önder, söylediklerinin tümünü başararak Kurtuluşu, ardı sıra gerçekleştirdiği devrimlerle taçlandırdı.
Bu devrimlerin en büyüğü kendi söylemi ile laik cumhuriyettir.
Laiklik demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur.
Gerçekleştirilen kılık kıyafet devrimi ile Fes yerine şapka, çarşaf ve peçe yerine ise kadınlarımızın çağdaş giyimi getirilmiştir.
Son yıllarda bazı kadınlarımız, taktıkları Türbana özel yaşamlarında karışılmamakla birlikte ısrarla kamu alanına taşınmak istenmektedir.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları mahkemesinin bağlayıcı kararlarına göre Türbanın kamu alanında takılışının laikle aykırı eylem oluşturduğu tescillenmesine karşın AKP, genelgelerle, Yönetmelik değişiklikleriyle işi oldubittiye getirerek Türbanı kamu alanına taşımıştır.
Hukuku arkadan dolanarak bunu gerçekleştirmek yetmiyormuş gibi söylemleriyle adeta laik Cumhuriyetle restleşmek istiyorlar.
Örneğin;
Yazılı medyaya yansıyan habere göre Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, "Yıllar önce başörtülü bir milletvekilini yaka paça dışarı atma ayıbını yaşayan TBMM'yi, bu ayıptan AK Parti kurtaracak" dedi ve ekledi: ''Bir CHP Genel Başkan Yardımcısı çıkmış diyor ki; 'Bu meclise başörtülü kimseyi sokmayız', hadi gücün yetiyorsa sokma"
Uygar Avrupa ülkelerinin tümünde dini simgelerin kamu alanlarında kullanılması laikliğe aykırı görülüp yasaklanırken, laik Türkiye Cumhuriyetinin bir Bakanının bu söylemi laik Cumhuriyetle restleşme değilse nedir?
Ayrıca üslup bakımından kabul edilemez.
Şu bilinmelidir ki Laik Cumhuriyet sahipsiz değildir.
Büyük Önderin Cumhuriyeti teslim ettiği Türk gençliği ve halkının büyük çoğunluğu laik Cumhuriyetine sahip çıkmaktadır.
En büyük bayram olan Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun.
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı