Selçuk Tınaz son gönderdiği e postada “terör sorununu çözmek için iktidar ve ana muhalefet partilerinin bir araya gelmesi”nden yola çıkarak enteresan vurgular yapmıştı. Biraz kısaltırsam şöyle diyordu; “Güneydoğu ile alakalı sorunların iç ve dış kaynaklarını görüp tanımlamakta aciz kaldıkça, her girişim durumu ağırlaştırmaktan başka işe yaramıyor. Üst beyin kapasiteleri, her şeyi birkaç kelimeden oluşan ezber kalıplarıyla anlamaya ayarlanmış düşünce tembellerine, bölgedeki sıkıntının kısaca ‘SÖMÜRGECİLİK’ olduğunu söyleyebiliriz.
İç kaynaklı sömürgeciliğin adı ‘FEODALİZM’, dış kaynaklısınınki ise şu anda AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’. Eğer üç kelime fazla gelirse tek kelimeyle ‘TERÖR’ diyebiliriz çünkü bölgemizde terör ABD’dir.”
OY DEPOSU AŞİRETLER!
Devam edelim; “Siyasi partiler SÖMÜRGECİLİK sorununu gerçekten çözmek niyetinde iseler, önce bölgedeki ‘aşiretleri birer oy deposu olarak görmekten’ vazgeçsinler ve feodalizmin temsilcilerini kendi içlerine yerleştirmeyi bıraksınlar.
İç kaynaklı SÖMÜRGECİLİK sorunu ancak ‘feodalizmin bitmesiyle’ çözülür. Marabalara ekonomik özgürlük vererek, siyasi iradelerinin de özgürleşmesini sağlamak yoluyla bölgeye girecek olan demokrasi, onları aşiret reislerinin, toprak ağalarının ve şıhların kölesi olmaktan kurtarır.
SÖMÜRGECİLİK sorununun ‘TERÖR’ denilen dış kaynaklı kısmını çözmek için arkasındaki devlet olan ABD ile görüşmek lazım. Bunu yapmadan terörden kurtulmak mümkün değildir.”
‘ABD AKLIYLA ANAYASA’
“Bizim için hazırlanan tuzaklar boş kalmasın diye, bu gerçekleri yabana atarak, açılım saçılım işlerine heveslenip gene Amerikan aklıyla yazılacak yeni bir anayasa ile sorunlardan kurtulabileceğimizi zannedersek eğer, akıl hastalıkları listesine katkı yapmak ve tarihe ‘geri zekalı nesiller’ başlığı altında yazılmak, başımıza gelecek felaketlerin yanında çok hafif cezalar olarak kalacaklar.
Aylarca didinip anayasa taslaklarını yumurta gibi tokuşturmaya hiç gerek yok. Her şey anayasaya bağlıysa yürürlükte olana; ‘asker-sivil darbeleri yapmaya, feodalizme, siyasette etnik ırkçılığa ve dinciliğe gerçekten engel olabilecek bir tane madde’ eklensin ve ona uyulsun, bütün sorunlarımız çözülür.”
MİLLETVEKİLLERİ ÖZGÜR MÜ Kİ?
Bence çok güzel bir yazı bu, onun için bir bölümüne hemen hiç dokunmadan yayımladım. Bugüne kadar her konunun üzerinde duruldu ama sadece “etnik bölücülük ve ırkçılık yapan parti” tarafından değil (ki bu aşiretlerin bir kısmı PKK’nın da baskısı ve tehditleri altında, seçimlerde artan bir baskı) Doğu ve Güneydoğu’dan oy bekleyen partilerin hepsinin işine yaradı bugüne kadar..
Oyları “aşiret reislerinin sözüyle binlerce kişiden topluca almak” çok kolay oluyor. Bu nedenle aynen seçim sistemini değiştirip “milletvekillerini genel başkan yerine halkın seçmesini” sağlamadıkları gibi Selçuk Tınaz’ın söylediği “marabalara ekonomik özgürlük, toprak vererek onların siyasi iradelerini de özgürleştirme” konusunu da hiç açmadılar. Bugün TBMM’deki milletvekilleri bile özgür siyasi iradeye sahip değilken ve genel başkanlar bu durumdan pek memnunken aşiretlere, feodalizme kim dokunur?
İKİ CÜMLELİK GÜNAH ÇIKARMA
ABD’nin planları ise dünyanın malumu.. Örneğin Ortadoğu’ya şekil verirken kendi tablosunu yaratmak için Türkiye dahil her ülkeyi darmadağınık edip, bundan da hiç üzüntü duymayacağını biliyoruz. Zaten Hillary Clinton bile “şu ana kadar yaptıkları hataları” saklayamıyor. Bundan sonra yapacakları da onlar için “iki cümlelik günah çıkarma” ile biter. Türkiye’yi “Suriye’ye ve İran’a karşı öne sürmeleri”nde hangi planlar olduğunu biz hiç tartıştık mı?
Türkiye’de özerk Kürt bölgesi ve sonunda Kürdistan yaratmak üzere olmadığını ve bir yandan PKK’ya destek vermediklerini nereden biliyoruz mesela? İki parti bunları da tartışmalı diyeceğim ama ben de Selçuk Tınaz gibi pek ümitli değilim!
*****
‘Özel yetki’de çifte standart!
Kemal Kılıçdaroğlu çoğumuzun düşündüğü şeyi söylemiş; MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Hükümet’in isteğiyle PKK ile görüştüğünü, özel yetkili savcının “suç var” dediğini ve bunun üzerine Hükümet’in “sen bizim işimize nasıl karışırsın” diyerek anında yasa çıkarıp MİT’çilerin sorgulanmasını önlediğini, oysa diğer tutuklular için aynı duyarlılığın gösterilmediğini” anlatıyor..
Artık yargının tarafsızlığının özellikle referandumdan sonraki değişikliklerle büyük ölçüde ortadan kalktığını zaten biliyoruz ama ben bu Cemaat-İktidar Partisi çekişmelerinin yargıdaki ve dahi “özel yetkili savcılar arasındaki” yansımalarını yeni duyuyorum. Ayıp değil ya, yargının oralara kadar uzandığını tasavvur edemezdim.. Peki kim veriyor bu özel yetkileri, hala bunu da anlamış değilim..
DERİN İLİŞKİLER
Her ne hal ise, görülenlere bakılırsa ülkede çok hayati ve gizli kapaklı olaylar gerçekleştiğine, yargı-milli eğitim ve diğer önemli kurumlar üzerinde güç kavgaları olduğuna şüphe yok. Yıllarca “derin devlet”ten söz edildi, şimdi de bir başka derin devlet veya “derin ilişkiler” yönlendiriyor ülkeyi..
MİT Müsteşarı’nın sorgulanması Hükümet istediği için “AKP’nin çıkardığı yasayla” önleniyor ama öte yanda milletvekili seçilmiş, ülkenin tanınan gazeteci, general ve bilim adamlarının “tutuksuz yargılanması” yine AKP tarafından istenmiyor ve gerçekleşmiyor.
BAZILARI DAHA EŞİT!
Hatta mahkemenin serbest bıraktığı milletvekili için “özel yetkili” hemen tekrar “yakalama kararı” çıkarıyor. “Yargıda, adalette çifte standart”ın alası daha nasıl olabilir ki?
Şimdi bir de “özel yetkili mahkeme ve savcılar”ın yetki ve görevi sadece “silahlı terör örgütü suçları” ile sınırlandırılacakmış.. Ne güzel, siyasetçiler ve MİT devlet adına “hata” sayılacak eylemlerde bulunsalar bile yargı ağza alınmayacak ama “onlar dışında tüm vatandaşların”, hatta “gösteri yapan öğrencilerin” bile istendiği takdirde “silahlı terör örgütü üyeliği” vs iddialarıyla kolayca yıllar boyu hapis yatması sağlanabilecek.
Hukuk devleti (!) denilen bu olsa gerek, “herkes hukuk karşısında eşit” ama bazıları “daha eşit”!
Yorum Gönder