Doğal olarak başlığı okuyunca “Allah Allah, kürtajla Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun ne ilişkisi olabilir ki” diye düşündünüz ama var.. Daha doğrusu “artık” var..
Hükümet bunca sorunu ve ülkenin önemli gündemini bir yana bırakıp “kürtaj ve sezaryen” konusuna balıklama daldıktan sonra bu konuda söylenebilecek her şey önce onlar, sonra medya tarafından “en uzman jinekologları ağzı açık bırakacak şekilde” ortaya döküldü..
YOKSULLAR CANIYLA ÖDEYECEK!
Öyle döküldü ki AB-Türkiye Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helene Flautre “Bildiğim kadarıyla bu konular siyasi değil, tıbbidir. Ankara’daki meslektaşlarımın bu konuda uzmanlaşmış olması beni şaşırttı” bile dedi. Aynı konuşmada “Kürtaj yasağının çok açık sonuçları olduğunu biliyoruz, bu defalarca ispatlanmıştır. Yasaklama ‘kürtaj turizmi’ni de birlikte getiriyor. Bu da sadece zenginlerin yapabildiği bir durum. Yasaklamadan zararlı çıkanlar hep yoksullar olmuştur ve olacaktır. Fatura onlara çıkacaktır” açıklamasını da yaptı.. Ki ben de aynı konuyu “yeni eğitim yasası ile çocuğunu erken okula göndermek istemeyen zenginlerin ceza ödemesi, yoksulların katlanmak zorunda kalması” örneğiyle anlatmış ve “yoksullar faturayı canıyla ödeyecek” demiştim..
12 EYLÜL YASALARI
Bütün bu yaratılan kavram karmaşası arasında Sağlık Bakanı Recep Akdağ “Tecavüz bebeklerinin de, Down Sendromlu olanların da doğması gerektiğini, zorunlu durum olursa devletin bakacağını” söylediği konuşmasında “Kürtajın 12 Eylül’de ‘bir 12 Eylül yasası olarak’ oldubittiye geldiğini” de belirtti.. Hükümet’in 12 Eylül döneminde çıkarılan bütün yasaları, “eğitim siteminde olduğu gibi” yapılan bütün değişiklikleri eski haline çevirme kararında olduğunu biliyoruz, bunu sık sık tekrarlıyorlar..
ADALET BAKANI NEDEN ORADA?
Peki bizler “yargıyı, özellikle HSYK ve yüksek mahkemeleri” değiştirmek üzere yapılan referandum öncesinden başlayarak “HSYK’nın başına Adalet bakanları ile müsteşarlarının getirilmesinin 12 Eylül sonrası yapılan bir değişiklik olduğunu, demokratik ülkelerde yüksek yargı organlarının, HSYK’ya denk kurumların başında iktidar üyelerinin bulunmadığını” defalarca yazarak bugüne kadar HSYK’nın “siyasete bağımsız” hale döndürülmesi gerektiğini vurguladık.. Madem ki 12 Eylül’den kalan ve “oldubittiye getirilen” her şey, kadının kürtajına varana kadar değiştiriliyor, Adalet Bakanı ile Müsteşar neden hala orada durmaktalar?
Hükümet hemen bu durumun “12 Eylül kalıntısı” olduğunu açıklayarak Bakan ve Müsteşarı HSYK’dan çekmeli ve ülkedeki “hakim ve savcılar hakkında karar veren” bu kurumu (her ne kadar tüm üyeleri de Adalet Bakanlığı seçtiyse de) rahat bırakmalıdır. Bunlar yapılmayıp sadece iktidarın istediği değişiklikler için “12 Eylül” öne sürülünce olmuyor, kimse inanmıyor.. Ve bir şey daha söyleyeyim; Kürtaj ve sezaryen konusunda kim ne derse desin, isterse dünya ayağa kalksın o yasalar çıkarılacaktır. “Tartışılıyor” sözleri de oyalamacadır, aksi doğru çıkar ve bu yasadan vazgeçilirse çok şaşıracağım. Keşke bir kez olsun şaşırsam!
*****
Hele birkaç yıl yat da..!
Kimse kusura bakmasın, artık iyice suyu çıktı bu “tutuklama” meselesinin.. İstedikleri kadar “yargı bağımsızdır, yargı kararlarına saygı duymak gerekir” desinler hiç kimse, o yeryüzündeki tüm mahkemeler dahil insanların özgürlüğünü bu şekilde “sebep göstermeden, ispatlı-delilli suçu ortaya koymadan” yıllarca elinden alamaz. Kimse canının istediği isimlere “Dur hele, sen içerde mahkumlardan farksız şartlarda 4-5 yıl, canımız isterse daha uzun süre yat da biz düşünelim, bakalım sana uygun ne suç toparlayacağız” diyemez. İnsanları hapsediyor ve aile boyu eza cefa çektiriyorsanız ilk günden buna hangi büyük suçun neden olduğunu belgesiyle göstermek zorundasınız.
SABIKALI MÜZİSYEN
Başarılarıyla dünyanın her köşesinde Türkiye’nin adını duyurmuş bir müzisyene; Fazıl Say’a da “Twitter’da yazdığı bir mesaj nedeniyle 1.5 yıl hapis istemiyle dava” açılmış. Mesajın “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama” suçu taşıdığı iddia ediliyor. Mesajın ne olduğu yazılmıyor ama ya “bazı ezanların güzel okunmadığı” ile ilgili (ki bir müzisyen olarak rahatça eleştirebilir, ya da Ömer Hayyam’dan aldığı bir dörtlükle..
Bu anlayışa göre bugüne kadar “bazı semtlerde veya şehirlerde oturanların dindar olmadığını söyleyenler, insanların inancını-mezhebini “sanki bir suçmuş gibi” öne sürenler, “bazı partilerin dinden anlamadığını, Kuran’ı okumadığını söyleyenler” neden başkalarının dini değerlerini aşağılama suçu işlemiş olmuyor? Twitter’da bir genç kıza “fahişeye eşdeğer” yakıştırmayla soru soranlar neden suç işlemiş sayılmıyor da Fazıl Say sayılıyor?
ÇİN İŞKENCESİ..
Ankara Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi emekli Orgeneral Teoman Koman, emekli korgeneraller Engin Alan ve Kamuran Orhon’u serbest bırakmıştı. Şimdi “Özel Yetkili” Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi üçü hakkında “yakalama kararı” çıkarmış. Bu nasıl bir “özel yetki” ise ve kim veriyorsa bu yetkiyi “şaka gibi” diyeceğim uymuyor, “kabus gibi” daha doğru.. Veya “Çin işkencesi” gibi.. Düşünün insanlar nihayet özgür kaldıklarını düşünürken tekrar içeri alıyorlar..
BAZILARI DOKUNULMAZ
Ayrıca Engin Alan milletvekili.. İktidar Partisi milletvekillerini bu (yine israrlara rağmen değiştirilmeyen) Seçim Kanunu ile ne kadar “halk seçmiş sayılıyorsa” onu da aynı şekilde halk seçti.. Bu “yakala-bırak” oyununda nedense bazı orgenerallere hiç dokunulmaması, bazılarına ise bu işkencenin sürdürülmesi çelişkisi dikkat çekiyor. 12 Eylül’ün sorumluları serbest, 27 Nisan’ın sorumlusu serbest ama diğerleri “kesin delil gösterilmediği halde” tutuklu..
Son olarak Ergenekon davasında Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in “Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök’ün dinlenmesini talep ettiğini ama mahkemenin bu isteği reddettiğini” okuduk. Tümgeneral Hıfzı Çubuklu da “İrtica Org” sitesinin Özkök döneminde kurulduğunu söyleyerek onun ve Büyükanıt’ın dinlenmesini istemiş. Bu iki eski Başkan’ın dinlenmesine bile izin verilmezken İlker Başbuğ’un aylardır tutuklu olması, Engin Alan ve diğerlerine yapılanlar dikkat çekmeyip de ne yapsın?
Böyle çelişkilerin gerçekleştiği yere “hukuk devleti” demeye devam edilebilir mi? Of ki ne of yani!
*****
Hayvan festivalini kaçırmayın!
Hayvan dostlarını buluşturmak ve barınaklara destek olmak için Pedigree ile Whiskas’ın düzenlediği “Petfest” 2-3 Haziran’da İstanbul Park Orman’da yapılacak.. Köpeklerin sahipleriyle yürüyeceği, sahiplerini arayıp bulacağı, ailelerin katılacağı yarışmalardan birinde ben de jüri üyesi olarak yer alacağım ve festivale kendi köpeğim “Simba” ile katılacağım.. Bunu yapmamın nedeni “sokak hayvanlarına yardım” için bilinçlenmeye katkıda bulunmak.
Tüm hayvanseverlere Petfest’i kaçırmamalarını öneriyorum, sonunda sokak hayvanlarına yardım toplanacağı gibi şüphesiz çok eğlenceli de olacak!
Yorum Gönder