Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (24 Ağustos 2010- Show TV): “Biz siyasi iktidar olarak, siyasi hükümet olarak hiçbir zaman bir terör örgütüyle veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayız. Böyle bir şeyimiz bizim asla olmamıştır, yoktur, olamaz da. Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar. Mesela, devletin istihbarat kurumu vardır. Bu bir istihbari görevdir, bazı kilitleri açmak içindir. Bunları yapar ama hiçbir zaman siyasi irade kalkıp da muhatap alıp masaya asla oturmaz, böyle bir şey olamaz. Böyle bir şeyi kimse bize yıkamaz. Böyle bir şeyi ne ben, ne arkadaşlarım, ne benim bilgim dahilinde siyasi iradeden hiçbir kimse bugüne kadar yapmamıştır, yapamaz.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (6 Haziran 2012 - ATV): “MİT Müsteşarımızın Başbakanlık’ın iznine tabi olmasına rağmen bazı gazetelerde çıkan haberler sebebiyle şüpheli sıfatıyla çağrılması üzerine başlayan bir süreç... Tabii bu gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım tarzı değildir. Olay bazı gazetelerde çıktığı gibi, ‘Yok Oslo’da şu olmuş, bu olmuş’ bunlarsa bir defa benim müsteşarım, yanında giden arkadaşları, kimseye böyle bir taviz vermek, yazı vermek, böyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Orada konuşulanları eğer yazılı ifadeler, veyahut da bölücü terör örgütlerinin yayın organlarında çıkmış olan haberleri kalkıp da müsteşarıma yıkmaya kalkarsanız, onun üzerinden müsteşarımı yargılarsanız bunu bizim kabul etmemiz hiç mümkün değil. Burada da böyle olunca bu iyice çizmeyi aşan bir şey oldu. Eğer bir Başbakan olarak direkt bana bağlı olan müsteşarıma ben sahip çıkmazsam, çünkü ona talimatı veren benim, ha eğer alacaksanız o zaman beni alın.”
Her iki konuşmadan çıkan sonuç:
Asla görüşmedim, sorumsuzum; görüşme talimatı verdim, sorumluyum!
Tasfiyeden Kapalı
Ruhunu teslim etmiş olan Türk-İş konuşabiliyormuş meğer. Geçenlerde Türk-İş yönetimi bir açıklama yaparak CHP lideri Kılıçdaroğlu’na yüklendi:
“CHP liderinin TBMM kürsüsünden ‘Türk-İş’in kapatılmasını’ istemesi, demokrasi tarihimize ve CHP tarihine kara bir leke olarak geçecektir.”
Ne demiş Kılıçdaroğlu?
“Türk-İş’in internet sitesine girdim, Hava-İş greviyle ilgili bir şey var mı diye. Baktım hiçbir şey yok. Bence artık orayı kapatsınlar.”
Türk-İş niye tepki veriyor, anlayamadık...
Konfederasyona bağlı bir sendikanın grevi ertelenmiş, üyeleri grev yaptıkları gerekçesiyle işten atılmış, Türk-İş’ten gık çıkmamış.
Ayrıca bir şey yapmaya gerek yok ki... Kapılarını çoktan kapatmış zaten.
Sürdürülebilir Liderlik
Sürdürülebilir başarı için liderlik önemli bir şey tabii...
Bir büyük lider olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in adı futbolculara bile veriliyor artık. Örneğin, Gökçek Vederson.
Köşedaşım, karikatürist Murat Sayın önerdi: Bir grup kadının yumurtalı protestosu da liderlik için kullanılabilir. Bir yemek adı bulunabilir, sözgelimi Menemen Gökçek.
Gazetecihane
TGS Başkanı Ercan İpekçi, 2005’ten beri eldeki yasalarla hapishanelerin gazetecilerle dolacağını söylüyordu. Dedikleri çıktı:
“Hapisteki gazeteci sayısı 2009 yılının Nisan ayında 29, Ağustos ayında 35, 2009 yılı sonunda (Aralık) 44; 31 Aralık 2010 itibarıyla 58; 28 Şubat 2011 itibarıyla 61; 31 Mart 2011 itibarıyla 68; 31 Aralık 2011 itibarıyla 97; bugün 5 Haziran 2012 itibarıyla ise 102’dir.
Bu rakamlar, tahliyelere rağmen hapisteki gazeteci sayısındaki artış eğilimini açıkça göstermektedir.
Bu sayıların dışında, yargılandıkları davalarda, haklarında para ya da hapis cezası verilmiş olmakla birlikte mahkeme kararı temyiz edildiği için kesinleşmeyen veya cezanın infazı 5 yıl süreyle ertelenmiş olan 100’e yakın gazeteci daha vardır.
Bunu da eklediğimiz zaman, 300’e yakın gazetecinin hapse girme tehdidi altında olduğunu söyleyebiliriz.”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın dediği gibi, “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor.”
Değerler Eğitimi
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni dört dörtlük medrese eğitimi sistemine yönelik yayımladığı kitapçığa göre, ilkokul 1. sınıftan başlayarak “ahlak eğitimi”, “değer eğitimi” veya “karakter eğitimi” gibi “uygulama temelli” dersler verilecek.
“Değer eğitimi”nden kasıt, elbette ki dini ve manevi değerler...
Çok yazdık. Biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Ensar Vakfı kurucusudur.
Aynı zamanda İstanbul İl Genel Meclisi AKP’li üyesi olan şimdiki Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu’nun deyişiyle Ensar Vakfı, “Dini ve manevi değerlerin gündelik hayatın bir parçası olabilmesinin yolunun din eğitimi ve öğretiminden geçtiğini takdir etmektedir ve çalışmalarını bu eksen etrafında belirlemektedir.”
Her uygulamasından anlaşıldığına göre, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, kendini vakfettiği amacı, tüm topluma ve çocuklarımıza yaymayı bir amaç haline getirmiştir.
Yorum Gönder