İki, üç yıl öncesini, RTE için Batı medyasının yazdıklarını anımsayınız.
Burada bir avuç yazar, Cumhuriyet ve yazarları, ara sıra bir iki gazete, o yıllarda Batı’ya açıldığını söyleyen
RTE’nin ilk fırsatta açığa vuracağı kimliğiyle Doğu’ya açılacağını savundu.
Oysa, RTE’nin kendine özgü biçimdeki “demokratik” uygulamalara başladığında iş işten çoktan geçmişti. Batı medyası şimdi İslamın demokrasiyle özdeşleşebileceğini kanıtlayan lider diye övdüğü; ne ki gerçek yüzünü yansıtan uygulamaları ortaya çıkınca “‘normalde’ bir elinin halkın nabzında, ötekisinin de rakiplerinin şah damarında olduğunu” yazdıkları RTE’deki değişiklik karşısında şaşırmış görünüyorlar.
Örneğin, Türkiye’de uzun yıllar gazetecilik yapan ABD’li gazeteci Andrew Finkel, New York Times’ta, RTE’nin normalden anormalliğe kaydığına değiniyor. Kürtajı yasaklayacağını ilan ederek “geçen hafta esrarengiz bir çıkışta bulunduğunu” yazıyor.
Hâlâ RTE’yi ve amaçlarını kavrayamadılar.
***
Özgürlükleri yeniden ihya edeceğini ve demokrasiyi pekiştireceği sandıkları RTE’nin yerinde yeller esiyor. Artık karşılarında, tek adamlığın bütün koşullarını uygulayan, toplumun benimsediği çağdaş kuralların üstüne İslam kurallarını koymaya girişen bir Başbakan var ve bu Başbakan’ın elindeki istediği gibi kullandığı araç; ha Hitler’in ha Mussolini’nin parlamentosu, ha Meclis’teki AKP çoğunluğu!
Şu günlerde kürtajı yasaklamaya girişen RTE’ye karşı savaşım veriliyor.
Kuşku yok RTE’nin insan, kadın ve hatta bilimsel kurallara karşı girişimiyle elbette mücadele edilecekti, ediliyor ama…
… ama Meclis’teki AKP çoğunluğunun; liderlerinin ağzından çıktığı daha ilk gün kürtajın cinayet olduğunu onayladığı unutulmamalı.
Sokak ortasında tecavüze uğrayan; gebe kalan kadının, yaşamı boyunca kafasında yüreğinde taşıyacağı acıyı ve ayıbı umursamayan, yaşadığı dramın ürününü doğurmamayı isteyen bir kadına, doğursun, bakmazsa devlet bakar diye omuz silken Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve kürtajı yasaklayan yasayı desteklemesi için Diyanet İşleri’ne bir fetva ısmarlayan bir Başbakan…
Biri insancıl bir zorunluğa, zorla karnına yerleştirilen ceninden kurtulmayı hak bilen kadını aşağılıyor, diğeri kürtaj yasağını son silahı dini devreye sokarak Müslüman toplumu kazanmaya hazırlanıyor. İşte demokrasimizin son ayıbını simgeleyen iki portre!
Tecavüze hak veren, tecavüze uğrayan kadını aşağılayan anlayışla, kadına toplumda önemli yer verdiğini iddia eden kafa bir ve beraber!
***
CHP Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı; dilediği kadar, “Dünyanın hiçbir ülkesinde tecavüzcüyü cesaretlendiren bir Sağlık Bakanı (Başbakan) yoktur; bu nitelikte bir bilim adamının da (ve Başbakan’ın da) sağlıktan sorumlu bir siyasi görev üstlenmesi mümkün değildir” diye haklı açıklamalar yapsın; bu nitelikteki Bakan da, atayan Başbakan da yoğun eleştirileri umursamıyorlar.
BBC; “Birçok ülkede üreme hakları konusunda olumlu yönde adımlar atılırken ve kapsamlı kürtaj hakkı kampanyaları sürerken mevcut yasadan geri adım atılması hem Türkiye hem de uluslararası tepkilere neden oldu” dedi de, ne oldu?
İktidardaki adamlar içerideki dışarıdaki yapıcı eleştileri, uyarıları, “… ürür, kervan yürür” mantığı ile yorumlamaya devam ediyorlar ve...
…iktidar elinde sağlıkla birlikte siyasal bir içerik kazanan kürtaj konusunda önceki gece Genç Bakış programında konuşan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu günlerdir koruduğu sessizliğini...
… “Kadının bedeni kadına aittir. Ben bu konuda yorum yapmam. Bu siyasetin konusu değildir. Bu bir sağlık olayıdır. Sağlık olayı hekimle hasta arasındaki bir olaydır” sözleriyle bozdu...
Böylece “yeni” ana muhalefetimizden sağlık sorunu kürtajın siyasal bir yönü olmadığını anlamış öğrenmiş olduk!
Yorum Gönder