Türkiye’de bir “yargı sorunu” olduğunu, yargının en tepesinde bulunanlar da uluslararası bir ortamda, açık mikrofonlarda dile getirme gereğini hissettiler.
İktidarın yargı konusunda gerek içte gerekse dışta yoğun biçimde yaydığı propaganda şuydu:
“Reformlarla sürekli yargıyı daha ileri bir konuma götürüyoruz. Dünya standartlarını yakaladık. Reformlar demokrasinin de daha ileri gitmesini sağlıyor.”
Gidişin anlatıldığı gibi olmadığını hem Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç hem de Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak seslendirdi. Üstelik de Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu’nda.
Böylesi eleştiriler ya adli yılın açılışında ya da yüksek yargı kurumlarından birinin kuruluş yıldönümünde dile getirilir. Oysa sözünü ettiğimiz konuşmalar, yargıda yapılan ve yapılacak olan reformları anlatmak için Adalet Bakanlığı ile Dünya Bankası’nın ortaklaşa düzenlediği sempozyumun açılışında yapıldı.
***
“Yapılacak reformlar geçmişten intikam alma aracı olarak kullanılmamalı. Böyle bir yanlışlığa düşülmemeli. Hukuk sistemini geliştirirken yeni mazlum ve mağdur yaratmayalım... Aktörleri değişmiş yeni siyaset odaklarının oluşmasına imkân vermeyen samimi değişimlere inanmak istiyoruz... Yargının topluma sunduğu yegâne ürün adalettir. Adalet hizmetlerinin onarıcı niteliği, zamanında dağıtımın varlığı ile güç kazanır. Aksi durum bunalım, kaos ve vicdanları isyana sürüklemekten başka sonuç doğurmaz. İşte hukukun haksızlığı olarak da tanımlayacağımız bu kaotik duruma çözüm bulmak durumundayız...”
Devam edelim:
“Hâkimin iç dünyasındaki endişe, kaygı, korku, ideolojik baskı, dostluk ve düşmanlık duygularından arındırılması, tarafsızlığının olmazsa olmaz koşuludur. Vicdanlar üzerinde oluşan bu işgaller kalkmadıkça, bağımsız ve tarafsız bir yargının oluşumunu sağlamak mümkün değildir...”
Bu sözler kime aittir diye sorsak, akla elbette pek çok, daha doğrusu sayısı pek çok azalmış hukuk savaşçısı gelirdi. 2 Nisan sabahına dek sanırım Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ismi akla gelmezdi.
Görülüyor ki yargının en üst makamı da neredeyse kendi varlığını da sorgulayacak noktaya gelen “yargı sorunlarına” eğilmek durumunda kaldı.
Şunu vurgulamadan geçemeyeceğim:
Kılıç’ın sözlerinin benzerini bizi yargılayan heyete karşı söylediğimizde, hemen sözümüz kesiliyor. Böyle bir değerlendirmenin yanlışlığı vurgulanıyor. Benzer konuşma devam ederse söz hakkı kısıtlanıyor.
Bir başka konuşmadan paragraf aktaralım:
“Adaletten uzaklaşan zorba yönetimlerin ömrü uzun olmamıştır. Eğer yargı bu kadar dinamik olan hayat karşısında kendisini yenileyemez ve yeni uyuşmazlıklar karşısında çıkarılan yasaları özümseyip çözüm yolları üretemezse o zaman fertler başka çözüm yolları arayışına girecektir. Hukuksuzluk anarşi ve kaosu beraberinde getirir...”
Bu sözler de neredeyse teknoloji çağının yargı vebası halinde gelen dijital verilerle ilgili karmaşanın kurban olmuş bir sanık ya da vekiline değil, Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak’a ait.
***
Artık yargıda atılan her adımın reform olmadığını, hatta çoğunun “deform” olduğunu bu kurumun zirvesi de dile getiriyor.
Akla gelen sorulardan bazılarını paylaşalım:
- Yargı içindeki siyasal ağırlık tek tek yargı kurumlarını yutacak hale mi geldi?
- Yargıda, güç kullanmanın hazzına varan kadrolar kurum içinde kurum oluşturacak kadar büyük özerklikler mi elde etti?
- İktidar koalisyonunun kendi içindeki güç dengelerinde en önemli unsur yargı mı?
- Yargıdaki siyasallaşma, siyasal güçle barışık kadroların bile tepki duyacağı noktaya mı geldi?
- Pek çok şey çürüdü de kokusu baştan mı çıkıyor?
Yorum Gönder