90’lı yılları birden unuttuk...
28 Şubat konuşulup “Kana kan intikam” duyguları dalga dalga yayılıyor.
Peki, devlet tarafından kurdurulan, kanlı infazları gerçekleştiren Hizbullah’tan hesap sorulacak mı?
Kim verecek Diyarbakır’dan Mersin’e, Batman’dan Tarsus’a, Mardin’den İstanbul’a değin uzanan cinayetlerin hesabını?
Hizbullah adlı köktendinci örgütün, Batman yakınlarında Jandarma Alay Komutanlığı’nda eğitildiğini tespit eden, 1994 yılında Meclis’teki tüm partilerin milletvekillerinden oluşan TBMM Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nun raporuna bakıp, öldürülen öğretmenlerin, demokratların, Vedat Aydın’ın, Mehmet Sincar’ın, Musa Anter’in katledilmeleri gündeme gelecek mi?
Turan Dursun, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı için kimlerin vur emrini verdiği ortaya çıkarılacak mı?
Anımsıyor musunuz bilmem, RP Rize Milletvekili Şevki Yılmaz’ın, devletin kurdurduğu Hizbullah Güneydoğu’da, Mersin ve Tarsus’ta cinayetler işlerken Batman’da yaptığı açıklamayı:
“Ben de Hizbullah’ım!”
***
O yıllar başta OHAL valileri, tüm yetkililerin “Hizbullah adlı köktendinci bir örgüt var mı” diye sorulduğunda verdikleri yanıt neydi:
“Öyle bir örgüt yok, dindarlar var!”
Camileri terör örgütünün üssü olarak kullanan Hizbullah’ın örgüt yapısı, işlevi, nasıl çalıştığı TBMM Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nun raporunda var.
O yıllar bu cinayetlerin üzerine giden gazete Cumhuriyet’ten başkası değildir...
Bunların hepsi unutuldu, Susurluk kazasıyla ortaya dökülen devlet içindeki örgütlü güç ortaya çıktı.
Şimdilerde demokrat kesilen, 28 Şubat postmodern darbesini yapanlardan hesap sorulmasını isteyen dünün yobazlarına soruyorum:
“Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık eylemi gulu gulu dansı mıydı?”
Elbet darbecilerden hesap sorulmalı!
Buna karşı koyan yok!
Hizbullah’ı kuranlardan, canilere yeşil pasaport verenlerden, çetelerden, mafyadan, bankaların içini boşaltanlardan da hesap sorulmalı.
Türkiye’de demokrasi şöleninin başladığını yazanlar, Susurluk çetesini nasıl savunduklarını bugün unutmuşlar.
Hepsi demokrasi kahramanı!
Hele hele Tansu Çiller’in Refahyol’daki danışmanı haykırıyor her yerde:
“İntikam istiyorum intikam!”
Susurluk’u, JİTEM’i, Hizbullah’ı görmeyen o kişi, terör yaftasıyla yargılanan üniversiteli gençleri es geçiyor, baskıya, zulme uğrayan insanlara saldırıyor.
Basın özgürlüğü için yürüyen binlerce gazeteciye, aydına, yazara, emekçiye veryansın eden, Mümtaz’er Türköne adlı bu kişi, çoktan unutmuş Çiller’e danışmanlık yaptığı yılları.
Bu kişi Susurluk ortaya çıktığında şöyle düşünüyordu:
“Devlet için kurşun atan da yiyen de kahramandır!”
90’lı yıllarda kontrgerillayı savunan bu zat, şimdilerde takım arkadaşlarıyla demokrasi şöleninde yerini almış.
***
Elbet darbecilerden hesap sorulacak ve soruluyor da...
Ancak ortada bir gerçek var:
Çuvala önüne gelen konuluyor, davalar içinden çıkılmaz bir duruma geliyor...
Uzun tutukluluk süreleri vicdanları rahatsız ediyor...
Türkiye’nin aydınlığa kavuşması için, düne ve bugüne bakmak, ona göre davranmak gerekir.
Önce öç alma duygusu topluma egemen olmamalı...
Bu ülkede 12 Eylül öncesi ve sonrası yaşananlar ve bugün yaşadıklarımız...
500 üniversiteli genç zindanda...
100 gazeteci tutuklu...
Hopa’da derelerini savunan, parasız eğitim isteyen gençler terör suçlusu...
İktidarın hoşuna gitmeyen kalemler işsiz...
Suyun ticarileştirilmesine hayır diyen hocalar hedefte...
Doktorların can güvenliği yok!
Evet 28 Şubat ABD, AB ve İsrail destekli bir ara dönem rejimidir.
Suçlulardan yargı önünde hesap sorulsun!
İsrail’e tank ihalesi unutulmasın ama AKP iktidarının, yine İsrail’in özel harekât operasyonlarının destekçisi Ofer’e Galataport, Kuşadası Limanı, TÜPRAŞ paylarını sattığı bir kenara not edilsin.
***
Eğer 28 Şubat yapılmasaydı bugün AKP ortada yoktu...
Öyle olmasaydı 28 Şubat postmodern darbesi, Türkiye’de kimilerinin “muhafazakâr demokrat”, benim ise “Ilımlı İslamcı” olarak gördüğüm AKP’yi iktidara taşımaz; DYP, ANAP, DSP ve bugünün Fazilet Partisi’ni parçalayıp siyasi tarihimizin çöplüğüne atmazdı...
Yorum Gönder