Adaletin simgesi, terazi ile kılıçtır.
Terazinin de kılıcın da bir yanı hak ise öteki yanı hukuktur!
Hak ile hukukun birlikte anılması bundandır.
Haksız hukuk, hukuksuz hak olmaz!
Ve zinhar, hakkı hukuku iktidarlar tayin etmez!
Ederse..
Orada adalet sadece “tecelli eder”.
Sonuç kesinlikle hakka hukuka uygun olmaz!
*
Türkiye, uzun süredir, bu yüz kızartıcı uygunsuzluğa sahne oluyor.
CHP lideri bu durumu eleştirmeye kalktı.
Anında “darbe yanlısı” damgası yedi.
Zaten amaç da bu!
Kendinden olmayan herkesi “Darbe” tartışmasına çekmek…
İki ucu pislikli değneği tutturmak!
*
Başbakan, 28 Şubat tutuklamalarıyla ilgili, “İntikam peşinde değiliz. Hak tecelli ediyor!” dedi!
En iktidar sözcüsü gazete bu lafı manşete çekti:
Altına da darbeci subayların, “sıcak” haberini:
“Tankları yürüttükleri yere gönderildiler!”
Böylece “intikam peşinde olmadığı” kanıtlanmış oldu!
Aslında Erdoğan, “Hak tecelli ediyor!” derken haklı!
Tüm hukuk düzenimiz, “Hakkın böyle tecelli etmesi!” için ayarlanmadı mı?
*
Elbette bu satırlar da “darbeci” damgası yemek için yeterli.
Ama darbecilik artık ayıp değil.
Ayıp olsa bu iktidar “darbeci” olmazdı!
*
Darbeci, “Dar be!” diye edepsizlik ederek özgürlükleri genişletir gibi yapmaktan...
“Darbe” ise “darp” etmekten geliyor.
Cumhuriyet’in kurumlarını, niteliklerini ve daha da beteri toplumsal dokuyu nasıl darp ettiklerini dünya âlem biliyor.
Bu iktidarın tüm icraatı zamana yayılı bir “sivil darbe”dir.
Arkasındaki halk desteği “darbe” niteliğini değiştirmiyor.
12 Mart’ın da 12 Eylül’ün de arkasında halk vardı.
Hem de yüzde 90’ları aşan düzeyde!
Öteki darbeler gibi “AKP Darbesi”nin arkasında da Washington var!
28 Şubat Darbesi “Postmodern” ise..
Bu iktidarın özellikle adalet alanındaki icraatı da “Sivil posta bürünmüş postmodern darbe”dir!
SGK ve Hastane ile Tümör Ayrımcılığı
Başbakan’a Dert Olmak
İstemeyen Bir Hemdert
“Belli kanser tümörlerine kemoterapi masraflarında, üniversite hastaneleri kapsam dışı bırakılıyor!”
Kanser hastaları feryat ediyor:
“Demek ki hak arama ve mahkemelerde sürünme sırası bizlere geldi! Gerekirse AİHM’ye gideceğiz”
Irk, mezhep, cinsiyet ayrımı duyulmuştu.
Kaderde “tümör” ayrımıyla tanışmak da varmış!
Kamil Özdemir adlı SSK emeklisi uzun süre “kanser” tedavisi gördü.
Bir süre Cerrahpaşa ve Çapa üniversitelerinde kaldı.
“Başbakan’ın hastalığından” kuşkulanıldı.
Sonunda “karın zarında yaygın bir tümör (mezotelyama)” saptandı.
Bu tümörlerde Dokuz Eylül Üniversitesi’nin uzmanlaştığı belirtilerek kendisi İzmir’e sevk edildi.
Türk Cerrahi Derneği Başkanı da olan, Profesör Cem Terzi ve ekibi, kendisine çok başarılı bir ameliyat ve kemoterapi uyguladı.
Emekli aylığının 4 katı tutarındaki kemoterapi masrafını kendisi borçlanarak ödedi.
Çünkü SGK ödemiyordu.
SUT adlı tedavi mevzuatına göre, bu tür kanserin tedavi şansı fazla değildi!
Oysa o sırada, “kanser ihtimali var!” diye tiryakilerin tıbbi masraflarını devlet üstlenmişti!
Hazır Kanserliler kapsam dışı!..
“Adli tıp”taki çarpıklık herkesin malumu..
Buna bir de “tıbbi adalet” acaipliği eklendi!
Sağlık Bakanlığı bu çelişkiyi düzeltmeye yöneldi.
Ama SGK Komisyonu’nun nedense “Üniversite hastanelerini kapsam dışı” bıraktığı anlaşılıyor!
Kamil Özdemir isyanlarda!
- Tümör seçme özgürlüğüm yok!
- Özel hastaneye gitmiş de değilim.
- Uzman üniversite hastanesine sevk ediyorlar!
- SGK uzman kuruluşu kapsam dışı tutuyor!
- Eski hastaları, ölmediler diye mi cezalandırıyor!
Irk, dil, din, mezhep, cinsiyet ayrımcılığı biliniyordu..
Tümör ve hastane ayrımcılılığını da öğrenmiş olduk!
(Küçük bir not: Başbakan’ın ameliyatına, özel uzmanlığı var diye, üniversiteden bir profesör cerrah da girmişti. İyi de oldu.
Başbakan da SSK emeklisi..
Üstelik Kamil’i de, tıpkı Cumhurbaşkanı Gül gibi şahsen ve yakından tanıyor.
Ama Kamil, SGK Komisyonu’na örnek olmak ister gibi.
Haksızlıktan, başkalarının hakkını çiğnemekten uzak duruyor...
Ayrımcılık istemiyor!
OKURUN NOTU
Nikola Tesla’nın çok sevdiğim bir sözü vardır: “Kutsal kitapları okuyup anlayanlara ateist, okumayan ya da okuyup anlamayanlara ise dindar denir” diye..
Bir de bana göre, okuyup çok iyi anlamalarına rağmen dini kullanmayı, geçim kaynağı yapmayı ateist olmaya yeğleyenler vardır:
Din adamları, siyasetçiler, yöneticiler, kapitalistler, askerler. vs..
Yani “dinci” diye nitelendirilenler ile insanları (dindarları) yönetmede araç olarak kullanıp pazarlayanlar!
Hasan GUNGÖR
Yorum Gönder