Meral Okay için… “O Kadın Öldü” manşeti atıyorlar. Yetmiyor…
“Ne oldu öldürebildin mi Şehzadeyi, Meral Hanım?” diye akıl sıra.. aşağılıyorlar…
Bu nasıl bir kin? Nasıl bir nefret duygusu? Nasıl kabına sığmayan bir intikam isteği?
Türkiye son dönemde gitgide böyle kabaran ve “ölüm” karşısında bile durmak bilmeyen sınırsız bir “intikam” tutkusu yaşıyor.
Öğretim üyesi bir köşe yazarı, “28 Şubat yargılamasıyla” ilgili açıkça “Ben intikam istiyorum. Hem de en şiddetlisini… İntikam çok güçlü bir duygu. İnsanı diri ve tetikte tutuyor” diye yazabiliyor…
Başbakan, gençlik gruplarına, çıkıp “Kininizi diri tutun” der, “Kininin davacısı gençlik istiyorum!” diye seslenirse; tabii ki durumdan vazife çıkaran birileri de arkadan “diri kalmak adına”, “intikamın hem de en şiddetlisini almak gerek” tavsiyesinde bulunabilir….
Kin.. “intikamın” şunun şurasında en kaba, en ham hali…
Yürekte “diri tutulan kin”in sonunda varacağı yer, “insanı diri tutan intikam” olacaktır.
İntikam alınmayacaksa, insan durduk yerde neden kin beslesin ki?
Kin-intikam sarmalına teşvikin yolu böyle bir kez açık arttırmaya çıkarıldı mı arkası gelmez. Arkası gelmeyeceği için uygar toplumlarda “intikam kültürüne” asla geçit verilmez. Kin-intikam söylemlerinin karşılığı, yasada “nefret suçudur”…
İspanya örneği
İspanya’da da geçmişte askeri darbe kalkışmaları yargılandı…
Ortamın hiçbir zaman böyle çirkin “kin-intikam” söylemleriyle gerilmesine tanık olmadık.
İspanyol medyasında hiçbir dönemde “intikam” arzusuyla “kelle” istenmedi.
80’li yılların başarısızlıkla sonuçlanan son “darbe teşebbüsünden” mada; 20. yüzyıla damga basan Franco diktatörlüğü ve iç savaş, “kin-intikam” söylemiyle İspanya’da hiçbir zaman demagoji, retorik konusu olmadı.
Bilakis.. demokrasiye geçişin tüm aktörleri, geçmiş yaraları deşmemek, acıları kaşımamak konusunda azami dikkat gösterdi.
Sağ uçtan sol uca.. tüm kampların katıldığı, “pacto de caballeros” -centilmen anlaşması- ismiyle anılan bir “saldırmazlık paktıyla”, “tarihi” yargılamaktan kaçındılar.
Bunun nedeni, demokratik kurumların inşası sırasında geçmiş hesaplaşmalar arasında kaybolmayı önlemekti. Amaç ülkeyi demokrasiye geçişin kritik yıllarında tekrar kutuplaştırarak şirazesinden çıkarmak değil, geçmişten devralınan kutuplaşmaları bilakis aşmak; toplumsal huzuru ve barışı, uzlaşmayı sağlamak, şirazeyi yerine oturtmaktı…
“Demokratik anayasa” İspanya’da bu müthiş toplumsal uzlaşmayı olası kılan “pacto de caballeros” sayesinde yapıldı.
Demokratikleşme ‘devri sabık’ farkı
Demokrasi son kertede.. “huzur” ve “ortak düzen” anlayışı gerektiren bir rejim. Geçmişin kutuplaşmalarının temcit pilavı gibi biteviye gündeme getirilerek kaşındığı ve üstüne üstlük “kin”, “intikam” pompalandığı bir ortam; demokratikleşmeye müsait bir ortam oluşturmuyor. Bunun adı “devri sabık” yaratmak oluyor.
“Devri sabıkta”, geçmişten kesin “kopuş” yaratmak hedefleniyor.
“Kopuş” için; sisteme serbest atış... alabildiğince “kin”,“intikam”, “tahrik” pompalanıyor…
“Demokrasiye geçişte” ise “kopuş” değil, adı üzerinde bir “geçiş” var…
“Hukukun üstünlüğü” ve “hukuk devleti” organları, o yumuşak “geçiş” içinde tesis ediliyor.
Başarılı bir geçiş sürecinin anahtarı, kin ve intikamı devreye sokmadan; maksimum hukuk devleti enstrümanlarını kullanabilmekten geçiyor.
Sürekli kutuplaşma dili kullanan Başbakan, şimdi her ne kadar “intikamcılık eleştirilerine”; “Biz intikam peşinde değiliz. Yaşananlar normalleşme ve demokratikleşmedir” diye yanıt verse de.. Türkiye’nin içinden geçtiği sürece normalleşme ve demokratikleşme gözüyle bakmak olası değil.
“Demokratikleşme” boş sözle olmuyor…
Öncelikle o havayı, o atmosferi sağlamak lazım ki... biz bundan çok uzağız.
Yorum Gönder