“Erdoğan, Obama’nın kuryesi...”
Türkiye’de bu çok söylendi de; “Washington Post”ta David Ignatius imzasıyla çıkan yazı, şimdi tüm ayrıntılarıyla “kuryenin” taşıdığı mesajı anlatıyor.
“Van minüt!” çıkışıyla tarih yazan Davos zirvesinden David Ignatius adını hatırlayacaksınız.
Ignatius, o toplantıyı yöneten gazeteciydi…
İşte o gazeteci, “Obama’nın İran’a mesajı / Obama’s signal to Iran” başlığıyla şimdi “Washington Post”ta yayımlanan yazısında Erdoğan’ı; Obama’nın “İran’a olan arka kanalı / back channel to Iran” ifadesiyle tanımlıyor.
Erdoğan’ın İran’a, Obama’nın mesajcısı olarak gittiğini belirten Ignatius’a göre Başbakan, ABD Başkanı’ndan Tahran’a bir “havuç” götürmüş:
“Tahran’ın sivil amaçlı nükleer üretimine Washington karşı çıkmayacaktır!”
Havuç bu.
Ancak ne var ki sivil amaçlar için üretilen bir nükleer programının söz konusu olması halinde dahi, Beyaz Saray’ın İran dahilinde “uranyum zenginleştirmesine” izin verip vermeyeceği bilinmiyor…
Zurnanın zırt dediği yer burası.
Yapılacak mı / yapılmayacak mı; yapılacaksa nerede yapılacak tartışması yüzünden şimdi İran ile Türkiye’nin arasını açan “13-14 Nisan görüşmelerinin” ana eksenini de bu mevzu oluşturuyor.
İngiltere, ABD, Fransa, Rusya, Çin ve de Almanya’dan oluşan “P5+1” grubunu bir araya getirecek olan “nükleer görüşmelerin” başlı başına zaten bu konuya netlik kazandırmak için tasarlanıyor.
İran, sivil amaçlı olsa da ulusal uranyum zenginleştirme programını sürdürebilir mi / sürdüremez mi?
‘Şeriat geçit vermez!’ retoriği
Bu mesele hakkında Obama, Erdoğan’a ipucu vermemiş.
Erdoğan, Tahran’a sadece benim “havuç” dediğim teklifi götürmüş.
Yanı sıra, Erdoğan’dan Tahran’daki muhataplarına “İran’ın barışçı çözüm için çok zamanının kalmadığını” anlatması talep edilmiş.
RTE’nin İranlı dostlarına bu bağlamda görüşmeler için önlerine açılan “fırsat penceresinden yararlanmalarını” telkin etmesi istenmiş…
Obama bunların önşartı olarak, kamuoyu önünde geçmişte Hamaney’in “nükleer silah yapmayacaklarına” dair yapmış olduğu açıklamalara somut biçimde angaje olmasını istemiş...
İran’ın dini lideri Hamaney, geçen şubatta meğerse TV’lerde çıkıp “Şeriat devletinin İran’da nükleer silaha cevaz olamayacağını” söylemiş-miş.
ABD Başkanı, bu noktadan hareketle içinde bulunduğumuz aşamada Hamaney’in “retoriğini” (takıyyesini?), “somut, ölçülebilir angajmanlarla desteklemesini” istemiş.
İran dini liderine bu mesajı da iletmesi için TC Başbakanı Erdoğan’ı görevlendirmiş...
Sonrasını biliyorsunuz…
Acemler Başbakan’ı nasıl gafil avladı?
Erdoğan, Seul-Tahran dönüşü “İran’ın angajmanı” olarak, İran’da daha önce söylenmiş ve Obama tarafından “retorik” şeklinde nitelendirilmiş olan ifadeleri tekrar etti...
Hamaney ve Ahmedinejad’ın kendisine “İslam şeriatında kitle imha silahına yer olmayacağını” söylediğini öne sürerek, “bu sözlerin kendisini ikna ettiğini” belirtti…
Yani sıfıra sıfır elde var sıfır ama Başbakan gene de (Obama adına!) gerçekleştirdiği misyondan öyle memnun öyle memnundu ki, Ahmedinejad’ın Tahran’da “tavır koymasını” bile sineye çekebildi.
Ta ki İranlılar en yetkili ağızlardan çıkıp “Türkiye dışlanmıştır!” diyene kadar…
Sonra çarşı karıştı.
Peki neden?
Beyinlerinde yedi tilki dolaştıran kurnaz Acemler, neden böyle bir hamle yaptılar?
Bir görüşe göre Tahran, Erdoğan’ı uluslararası platformda özellikle güç ve müşkül durumda bırakmak istiyor.
Bu suretle TC Başbakanı’nın, “ABD Başkanı’nın arka kanalı olarak bir işlevi olamayacağını” göstermek istiyorlar.
Çünkü İran’da öteden beri, “ABD ile temas kurulacaksa; Türklere ihtiyacımız olmaz. Biz büyük milletiz. Onun şartlarını da kendimiz sağlarız!” şeklinde düşünen çevreler var…
“Dışlama” çıkışının gerekçesi üzerinde ileri sürülen iddialar bununla sınırlı değil.
Bu konuda çok spekülasyon var.
Bu çıkışla İran, örneğin “Suriye” meselesini de müzakerelere dahil etmek istiyor diyenler var…
Bağdat/Beyrut/Şam/Pekin alternatiflerini öne sürerek, Tahran yalnız olmadığını göstermek istiyor, diyen var.
“P5+1 grubu” içinde (böl-yönet yaklaşımıyla!) ayrışma yaratarak Rusya ve Çin’i; ABD ve AB’den uzaklaştırmak için zaman kazanmak amaçlanıyor diyen; Tahran’da henüz netleşmiş bir görüşme pozisyonu olmadığı için “öteleme taktiği” uygulanıyor diyenler de var..
Özetle İran, her zaman yaptığı gibi diplomasisini, göz gözü görmeyen bir “muğlaklık” ve “kurnazlık” çizgisiyle yürütüyor…
Erdoğan’ı bile böylesine rahat gafil avlayan “kaçın kurası” bir siyaset izliyor.
“Acem bezdirir” lafını boşa etmemişler…
Yorum Gönder