Sinan Meydan |
Dersim İsyanı'nın ilk işaretleri, 1926-1930 arasında, Ağrı İsyanı devam ederken görülmüştür: Birçok Dersim aşireti ve aşiret reisi bu isyana destek olmuştur.
Bu ilk işaretleri gören genç Cumhuriyet, 1926 yılında Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey'i Dersim'e göndermiştir. Daha önce belirtildiği gibi, Dersim' de incelemeler yapan Hamdi Bey Cumhuriyetin ilk Dersim raporunu hazırlamıştır.
Genç Cumhuriyet daha sonra da Cemal (Bardakçı)'yı Dersim'in bağlı olduğu Elazığ'a vali atamıştır. Cemal Bardakçı, Hozat'a giderek Koçuşağı aşireti dışındaki bütün aşiret reislerini Dersim'e davet etmiştir. Ayrıca Diyarbakır Valisi Rıza Bey'le Diyarbakır Umum Müfettişi İzzettin Paşa'yı da Hozat'a çağırmıştır. Cemal Bardakçı, Hozat'a gelen aşiret reislerini askeri törenle karşılamıştır. Toplantıya, Seyit Rıza ve Baytar Nuri, yöresel kıyafetlerle katılmışlardır.
Elazığ Valisi Cemal Bardakçı |
Dersim'de "sükunet" sağlandığı takdirde isteyen Dersimliye Elazığ'da ve Malatya'da toprak verileceğini ve daha önce sürgün edilen Dersimlilere af çıkarılacağını vaat etmişlerdir. Dahası, Vali Cemal Bey, Dersimlilerden bir heyet oluşturup Dersimli Baytar
Nuri ile birlikte Ankara'ya götürmüştür. Cermal Bardakçı, Dersim konusundaki görüş ve önerilerini bir raporda toplayarak hükümete sunmuştur. Daha sonra Cemal Bardakçı, "Atatürk'ün ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Alevi-Kürtlerle dost olduğu, yeni devletin çok yakın zamanda Dersim ve civarını her bakımdan kalkındıracağı" gibi sözleri Dersimli aşiretlere iletmek için Baytar Nuri' den yardım istemiştir. Baytar Nuri, Cemal Bardakçı'nın bu sözlerini
aşiretlere ileteceğini belirterek, Seyit ve Rıza ve diğer isyancı aşiret reisleri Elazığ Valisi Cemal (Bardakçı) ile görüşmüştür. Ancak bir "Kürtçü" olan ve gizlice isyancılara destek veren Baytar Nuri, aşiret reisleriyle çok başka şeyler konuşmuştur. Baytar Nuri bu gerçeği anılarında şöyle itiraf etmiştir: "Hükümetin müsadesi olmaksızın Dersim'e gitmek benim için mümkün olmadığından bu fırsattan faydalanarak Seyit Rıza ile milli davamızla ilgili bütün meseleleri görüştük ve Ağdat'tan ayrıldım...".
Daha sonra Cemal Bardakçı, Aslanan, Beytan, Pezgeran ve Maksudan aşiret reisleriyle bir toplantı yapmıştır. Bardakçı, bu toplantıda şunları söylemiştir:
"Ağalarım! Gazi Paşa'nın sizlere özel olarak selamı var. Beni size o gönderdi. İçtiğim su ile yemin ediyorum ki o Alevidir. Dünyadaki bütün Alevileri sevindirecektir. Ben de Aleviyim. Bir Alevi olarak size söz veriyorum. Yollarınız yapılacak, okullarınız açılacak, toprağı olmayanlara Erzincan'da Elazığ'da toprak verilecek. Ancak sizden bir hizmet bekliyorum. Yakında hükümet kuvvetleri gelecek ve öteden beri Dersim'in adını lekeleyen Koçuşağı aşiretini ıslah edecek. Sizin de bu kuvvetlere yardımcı olmanızı diliyorum. Kocan aşireti ıslah edildikten sonra Dersim'de her şey yoluna girecek. Hükümet, Dersi-m'e güven duyup Dersimlilerin her çeşit isteklerini yerine getirecek."
İsyancılara destek sağlayan Baytar Nuri |
Haydar Paşa komutasındaki Türk ordusu, 6 Ekim 1926 tarihinde isyancı Koçuşağı aşiretinin üzerine yürümüştür. Ancak Kocan, Semikan, Resikan aşiretleri Amutka taraflarında Türk ordusuna karşı verdikleri mücadelede başarılı olmuşlar ve Türk ordusu 20 Ekim 1926'da Tağar derisinin gerisine çekilmiştir.
Haydar Paşa, yenilginin nedenini Türk ordusunu destekleyen Dersim aşiretlerin yeterince özveriyle mücadele etmemelerine bağlamıştır.
1926 yılında Türk ordusunun Dersim operasyonu sırasında yaşadığı aşiret yardımlaşmasına dayanan büyük direniş, genç Cumhuriyeti Dersim konusunda daha radikal önlemler almaya yöneltmiştir.
1927 yılında olağanüstü yetkilerle donatılmış merkezi Diyarbakır'da olan Bölge Genel Müfettişliği (Bölge Valiliği) kurulmuştur. Diyarbakır, Elazığ, Van, Bitlis, Muş, Mardin, Urfa, Siirt, Hakkari, Bingöl, Dersim ve Malatya illeri Bölge Genel Müfettişliği'ne bağlanmıştır.
Bölge Genel Müfettişliği'nin başına Dr. İbrahim Tali (Öngören) getirilmiştir. Veli Saltık'a göre, İbrahim Tali Öngören, kızını Harput Müftüsü'nün oğluyla evlendirmiş ve kısa zaman içinde damadının çevresindeki "Sünni" esnaf ve beylerin etkisi altına girerek Dersim'in Alevi aşiretlerine karşı "ön yargılı" davranmaya başlamıştır.
1930 yılında Ağrı İsyanı bastırılmıştır. İsyanın liderlerinden İhsan Nuri, İran'a sığınmıştır.
Mareşal Fevzi Çakmak |
Fevzi Paşa'nın bu önerisi doğrultusunda, Ağrı İsyanı'nı bastırmaktan dönen. 7. Alay, 3.Tümen Komutanı Halis Paşa'nın komutasında Dersim'e gönderilmiştir.
Halis Paşa, aşiret liderlerine haber göndererek bu askeri harekatın sadece asi Abasan aşiretine yönelik olduğu belirtilerek, diğer aşiretlerin tarafsız kalmalarını istemiştir. Ancak bu uyarıya rağmen Balıkan, Arelian, Haydaran, Demenan ve Kalan aşiretleri Abasan aşiretini desteklemişler ve 7. Alay'a karşı çok sert bir direniş göstermişlerdir.
24 Ekim 1930 tarihinde 7. Alay saldırıya geçmiş ve bazı köylerdeki asiler etkisiz hale getirilmiştir.
28 Ekim 1930 tarihinde asilerin sert direnişiyle karşılaşan 7. Alay, Dağbek'in kuzeyine çekilmiş, ancak orada da tutunamayarak Panciras köyünün batısına kaydırılmıştır. Komutanlığın verdiği rapora göre bu çatışmalarda 200 kadar asi Kürt imha edilirken, 6 asker şehit edilmiş, 10 asker de yaralanmıştır. Bu sırada Erzincan'daki 73. Jandarma Bölüğü Doğu Dersim'e sevk edilmiş, Elazığ Valisi Fahri Bey de 200 kişilik bir askeri birlikle Nazımiye'ye gelmiştir.
"1931 sonbaharında Dersim gene azgındı. Dersim'in içindeki ve yöresindeki halk yer yer şikayet ediyordu. Haydaranlar Kiğı'ya Yukarı Abbaslılar ve yine Seyit Rıza'nın himaye ettiği Koçgirililer, Kemaliye, Refahiye, Zara ve Sivas'a kadar soygunculuk yapıyorlardı. İki yıl içinde Dersim'de yapılan suçların takibi için çıkarılan mahkemeye çağırma, tutuklama ve yakalama müzakerlerinin ve özel müzakerlerin toplamı 4.680'i bulmuştu.
Dersim'i çevreleyen kazaların 150 bin nüfusluk halkı, Dersimlilerin art arda ve sürekli, taaaruz ve tecavüzlerinden bıkmıştı. Dersim'e yakın yörelerin kazanç ve hayatları Dersimlilerin ayakları altında çiğneniyordu. Toplu ve büyük çetelerin köy basması, sürü götürmesi, mukavemet edenleri öldürmesi, son ayların adi vakaları arasına geçmişti. Dersim'e yakın yerlerdeki halk, malından, canından emin değildi, bu halkın manevi cesaret ve mukavemeti de kırılmıştı.
Dersim'in içi daha acıklı idi. Çemizşkezek, Pertek, Mazgirt ve Hozat kazalarında aşiret hayatından ayrılmış çiftçilerin de ağaların eline düştüğü görülüyordu. Devlete asker ve vergi veren bu halk canını ve malını korumak için kendilerine musallat olan aşiretlere de haraç vermek mecburiyetindeydiler; soyuluyorlar, öldürülüyorlardı.
Aşiretler arasındaki düşmanlık da pek canlı bir halde idi. Bu düşmanlık, tarih boyunca birbirlerini soymalarından başka, eski idarelerin aşiretleri birbirine kırdırmakla Dersim'e hakim olunabileceğini zanneden sakat hareketlerden de hatıralar ve izler taşıyordu."
1932 yılında Genel Müfettiş Dr. İbrahim Tali (Öngören) görevden alınmış yerine Sivas Valisi Vehbi Bey atanmıştır.
Bu sırada Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, Başbakanlığa sunduğu yeni bir raporda, Dersim'in devamlı sorun çıkarttığını, Dersim halkının cahil olduğunu,bölgede coğrafi koşulların çok kötü olduğunu, yolların yetersiz olduğunu, Dersimlilerin geçim sıkıntısı çektiklerini, arazinin tarıma uygun olmadığını, toprakların belli aşiretlerin elinde olduğunu, insanların yaşadığı evlerin çok yetersiz olduğunu belirterek, alınması gereken önlemleri şöyle sıralamıştır:
1- Ana yolların yapımı,
2- Silahların toplanması,
3- Reislerin, ağa ve şeyhlerin, bir daha dönmemek üzere batıya sürgün edilmeleri,
4- Reisler alındıktan sonra halktan azgın olanların toplatılarak uzak yerlerde öz Türk köylerine yerleştirilmeleri; Dersim'de kalacak olanlara reislerin arazilerin dağıtılması.
Fevzi Paşa'nın raporunda, "Dersim'den öncelikle çıkartılması gereken resileri" sıralarken, ilk sırada "Seyit Rıza, oğulları ve kardeş çocuklarına" yer vermiş olması, çok dikkat çekicidir.
Atatürk'ün Dersim Islahat Hareketi
Atatürk, 1935 yılında Meclisi açış konuşmasında Dersim'de yapılacak "ıslahat programını" şöyle açıklamıştır:
"Yeniden iki genel ispektörlük ve yeniden bazı vilayetlerin kurulması da lüzumlu görülmektedir. Bu arada Dersim bölgesinde esaslı bir ıslahat programının tatbiki de düşünülmüştür. Milletimizin layık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını alıkoyabilecek hiçbir engel düşünmeye yer bırakılmadığını ve bırakılmayacağını huzurunuzda söylemekle bahtiyarım. (bravo sesleri, alkışlar)
Tunceli'deki icraatımız neticeleri, bu hakikatın yakın ifadesidir. İleri hükümetçiliğin şiarı, halkı kuderetine olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir. Büyük, küçük bütün Cumhuriyet memurlarında bu zihniyetin en geniş ölçüde inkişafına önem vermek çok yerinde olur."
"Uzun yıllardan beri devam eden ve zaman zaman had bir şekil alan Tunçeli'deki toplu şekavet (eşkıyalık) hadiseleri, muayyen bir program dahilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş, o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe dev-rolunmuştur. (bravo sesleri). Cumhuriyetin feyzinden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tamamıyle istifade edeceklerdir."
Atatürk, Tunceli (Dersim)'deki eşkiyalığın, "Milletimizin layık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını" engellemesine izin verilmeyeceğini, bunun için de Tunçeli'de bir "ıslahat programı" uygulanacağını 1935 yılında açıklamıştır.
Atatürk'ün "Dersim ıslahat programını" açıklarken söylediği, "İleri hükümetçiliğin şiarı, halkı kudretine olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir. Büyük, küçük bütün Cumhuriyet memurlarında bu zihniyetin en geniş ölçüde inkişafına önem vermek çok yerinde olur" sözleri, "Atatürk Dersim'de soykırım yapmak istiyordu!" diyen Cumhuriyet tarihi yalancılarını utandıracak niteliktedir.
Hükümetin halka "şevkat göstermesini" isteyen Atatürk, Cumhuriyet memurlarının bu "zihniyete" sahip olmalarının önemine işaret etmiştir.
Tunceli'deki "eşkıyalığı" bitirmek için belirli bir program çerçevesinde çalışıldığını belirten Atatürk, "Cumhuriyetin feyzinden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tamamıyle istifade edeceklerdir." diyerek, Cumhuriyetin Dersim halkına sahip çıkacağını ifade etmiştir.
Dersim Islahat Hareketi
İsmet İnönü, 1935 yılında Doğu gezisini tamamlayıp dönünce, hazırladığı rapor doğrultusunda çalışmalar başlatılmıştır. Dönemin iki önemli genaerali Kazım Orbay ve Abdullah Alpdoğan, Dersim'i baştan başa gezerek, "Dersim'in medeniyete açılması için" gereken önlemler konusunda raporlar hazırlamışlardır. İki komutan, I. Umumi Müfettiş'le görüşmüş, halkı dinlemiş kasabaları, köyleri, yolları, aşiretleri, incelemiş
ve görüşlerini Başbakan İsmet İnönü'ye sunmuşlardır. Doğu raporları doğrultusunda Hükümet Dersim'de öncelikle yol, köprü ve kışlaları yaptırmıştır.
Kazım Orbay |
1936 yılında 4. Genel Müfettişlik ve Tunceli Vali Komutanlığı'na getirilen Abdullah Alpdoğan Paşa, göreve gelir gelmez bölgede bir dizi önlem almıştır. O önlemler şunlardır:
1- Dersim, Elazığ ve Bingöl'de sıkıyönetim ilan etmiş,
2- Yolların ve köprülerin yapımına hız vermiş,
3- Kahmut, Sin, Karaoğlan, Amutka, Danzik, Haydaran gibi bucak merkezlerinde birer karakol yamış, binaların inşaatına başlamış,
4- Kulan'da yeni bir ilçe oluşturmuş,
5- Askere gidilmesini ve vergi verilmesini istemiş,
6- Başkalarının malına göz koyulmamasını istemiş,
7- Bütün aşiret liderlerini Elazığ'da toplayarak görüşmeler yapmış; silahların, kanun ve asker kaçaklarının teslimini ve Devrim Knaunları'na uyulmasını istemiş,
8- Bu istekleri sonuçsuz kalınca da bölgeye yeni askeri birlikler kaydırmıştır.
O günlerde 11 yaşında olan Mehmet Kangutan, Abdullah Alpdoğan Paşa'nın Dersim'de yaptıklarını şöyle gözlemlemiştir:
"Abdullah (Alpdoğan) Paşa buraya geldiği zaman adli ve idari tüm yetkilere sahipti. İstese adam öldürebilirdi... Bütün aşiret reislerine emir çıkardı. Dedem Karabali aşiretinin reisi olduğu için ona da emir çıkardı: Herkes aşiretin silahlarını göndersin, fes yasak... Dedem belki yüz-yüz elli tüfeği katırlara odun yükler gibi yükledi, gönderdi. Herkes şapka giydi. Tüccarlarda şapka kalmadı. Ve adam yol yapmaya başladı. Atatürk'ün hastalığı zamanındaymış... Abdullah Paşa üç şey istiyordu: Askere gideceksiniz, verginizi vereceksiniz, birbirinizin malına göz koymayacaksınız... Abdullah Paşa'nın bu icraatına rağmen tek tük hadiseler oluyordu. Tabii bunlar büyük bir katliamı icap ettirmiyordu."
İktisat Vekili Celal Bayar, Dersim'e gittiğinde Vali Abdullah Alpdoğan'la da görüşmüş ve bu görüşme sonundaki izlenimlerini raporuna, "General Abdullah Alpdoğan" başlığıyla şöyle aktarmıştır:
"Geçen haftaki Doğu seyahatimde Dersim meselesi en kötü devrelerden birini yaşıyordu. Bu defaki seyahatimde Dördüncü Umumi Müfettiş, General Abdullah Alpdoğan'ın izahatını dinledim. Onun, kan dökülmeden bu meseleinin halli ve Dersim halkının diğer vatandaşlardan farklı olmayarak birer vatandaş haline gelebilecekleri hakkındaki ümidi başlı başına bir hadisedir. Mıntıkasındaki işlerle ciddiyetle uğraşan ve esaslı malumata sahip bulunan Alpdoğan, buna muvaffak olduğu takdirde, yalnız bundan dolayı vazifesini iyi yapmış sayılır ve takdir olunur".
Celal Bayar'ın bu açıklamalarından, Dersim aşiretlerinin "isyan ateşini" iyice alevlendirmeye başladıkları bir dönmemde bile Abdullah Alpdoğan Paşa'nın, Dersim'e silahlı bir müdahale yapmadan bu "sorunu" halletmeye çalıştığı anlaşılmaktadır .
Dersim Yalanları ve Gerçekleri - 1 - Sinan Meydan
Dersim Yalanları ve Gerçekleri - 2 - Sinan Meydan
Dersim Yalanları ve Gerçekleri - 3 - Sinan Meydan
Dersim Yalanları ve Gerçekleri - 4 - Sinan Meydan
Dersim Yalanları ve Gerçekleri - 5 - Sinan Meydan
Yorum Gönder