12 Eylül’ün önceki yüzünü irdeleyen emekli Profesör Sibel Göksel’in yazısı ile ünlü bilim adamı Celal Şengör’ün
Evren-Şahinkaya davasında, “ama aleyhte değil lehte müdahil olmayı istediğini” içeren açıklaması dışında…
…12 Eylül’e nasıl gelindiğinin irdelenmesine değil değinmek, zorunlu olduğunu söylemek, bu konuyu açmak bugün cesaret işi.
Koro kurulmuş; 12 Eylül’e nasıl gelindiğinin araştırılmasını istedin mi, cuntacıları, darbeleri savunan kişi damgasını yemek işten bile değil!
Darbenin öncesinde ve sonrasında işlenen cinayetler, işkenceler, idamlar, hapisler, toplumun kimi kesimlerine haksız uygulamalar araştırılacağı yerde, Evren suçlanıyor.
Kimi müdahil avukatların (Fikret Babaoğlu) duruşmaya, “Evren’in, ya Pinochet gibi tekerlekli sandalyeyle ya da Mübarek gibi kafeste gelmesini isteyen” mazoşist istek ve önerileri…
…105 yaşındaki kadının nerede olduğunu bilemediği oğlunu bulmasını istediği Evren’i, “Ben buradayım o nerede?” diye mahkeme salonunda görmek isteyen sözleri; medyaya göre duruşmaların ikinci gününe damgasını vurdu.
Bu haberlerin hemen yanı başındaki; hastanedeki Evren’in tuvalete bile gidemediğini, köprücük kemiğinin kırılmasına neden olan düşme sırasında yüzünün yaralandığını içeren haberle ilgilenen olmadı.
Benzeri istekleri TV’lerde de izledik.
Ola ki, 12 Eylül sürecinde Evren ve komutanlara karşı çıkma cesaretini gösteremeyenler, yıllardır içlerinde biriktirdikleri kin duygularını duruşmaya getirilen Evren’in yüzüne belki de katil diye bağırarak tatmin etmek istiyorlar.
***
İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal, bir TV’de; 1970-80 arasında her olayda sahne alan kontrgerillanın, darbelerin hepsinde parmağı olduğu kesinlik kazanmış olan CIA’nın marifetleri araştırılıp açıklığa kavuşturulmadıkça 12 Eylül’ü sorgulamanın bir anlamı olmadığı, olamayacağını söyledi.
Diğer konuşmacılar neredeyse dış ve iç öğelerin darbelerle ilişkilerini araştırmayı gereksiz bulacaklardı; Kocasakal’a öylesine karşı çıktılar.
Oysa; 12 Eylül ve öncesi olaylarda kontrgerilla ve CIA’nın (Washington’un) doğrudan rolü aydınlatılmadıkça; ne 12 Mart müdahalesi ne de 12 Eylül gerektiği gibi açıklanabilir.
***
12 Eylül davasına haklı nedenlerle müdahil olan öncelikle CHP ve MHP; darbe öncesi, sonrasına ve darbeyi kışkırtan iç ve dış örgütlerin faaliyetlerine değinecekler mi acaba?
Genel Başkan Kılıçdaroğlu “Darbeler dönemi kapanmıştır” diyor.
Gerçekten darbeler dönemi kapandı mı? Yoksa dava sürecinde ana muhalefet:
12 Eylül ürünü, örneğin YÖK’ü, ulusal iradeyi yaralayan yüzde 10 barajını, AKP’nin ekonomik politikalarının, Özal’ın 12 Eylül desteğindeki 24 Eylül kararlarının devamı olduğunu mahkeme tutanaklarına yazdırabilecek mi?
12 Eylül’de üyelikle suçlanan insanların geceleri evlerinden toplanıp götürüldüğünü, işkence gördüğünü, 650 bin kişinin gözaltına alındığını, 1 milyon kişinin fişlendiğini, 30 bin kişinin sakıncalı diye işten atıldığını işleyen iddialar ve benzerleri iddianamede irdelenirken…
...12 Eylül döneminde olduğu gibi AKP iktidarında da insanların sabahın erken saatlerinde evlerinden toplanıp götürüldüğünü, milyonlarca insanın fişlendiğini...
...anayasadaki özel yaşamın gizliliği ilkesini hiçe sayarak yüz binlerce insanın telefonlarının dinlendiğini, üstelik bu konuşmaların tapelerinin mahkemelere delil olarak sunulduğunu, kimilerinin suçlarını öğrenmeye fırsat bulamadan içeri tıkıldıklarını, üç-beş yılda binlerce kişinin gözaltına alındığını...
…12 Eylül döneminde olduğu gibi AKP iktidarı döneminde de hapishanelere tıkılan solcu, aydın, yazar ve çizer kıyımının acımasızca sürdüğünü ve CHP, Kılıçdaroğlu’nun saptamasının aksine mahkemede...
…darbelerin sonlanmadığını, zira 12 Eylül darbesinin AKP adı altında bütün yönleriyle yaşamakta olduğunu söyleyebilecek mi?
Bu örnek olayların ve benzerlerinin ışığında CHP:
Görülen davada AKP’nin, 12 Eylül darbesinin uzantısı ve pek çok alanda uygulayıcısı olduğunu, Evren’in kurguladığı sürecin AKP ile devam ettiğini kanıtlayabilecek mi?
Kanıtlaması gerekmiyor mu?
Yorum Gönder