Camii satan AKP ve Başbakan’ı yalanlayan bakanlar!

AKP’li Güngören Belediyesi 6 camii şerife fiyat biçti.
Hayır, saçmalamıyorum hadise ayniyle vaki.
Elde kapı gibi resmi evrak, yani alınan belediye kararının fotokopisi var.
Buna göre AKP Belediyesi 6 camii şerifin arsalarını vergi borcu karşılığı olarak Defterdarlığa verdi.
Tam bu noktada soralım, böyle bir şeyi CHP, MHP ya da diğer muhalefet partileri yapsa ne olurdu hiç düşündünüz mü?
Söyleyeyim, Tayyip Erdoğan böyle bir haberi duyduğu an havada yani uçakta bile olsa uçağına zorunlu iniş yaptırır ve kıyametleri kopararak avazı çıktığı kadar bağırır ve “Görüyorsunuz muhalefet Allah’ın evini saltığa çıkardı” derdi.
Demezdi demeyin, derdi zira bu Tayyip Erdoğan değil midir 60 küsur sene önce yani İkinci Dünya Savaşı sürecinde düşman bombardımanından kurtulsun diye iki camii şerife Kutsal Emanetleri saklama ve buğday stoklama sebebiyle ibadete ara verilmesini istismar edip ajite eden?
İşte AKP ve Erdoğan’ı anlatan en iyi resim budur.
Kendileri camii arsasını satıp üstünde gökdelenler dikerler bu ibadet olur, ama onlarca yıl önce tedbir amaçlı yapılan bir tasarrufu küfür olarak sunarlar.
Zannedersiniz ki bunlar dinimize kural koymaya yetkili kılınmış!
Bu tutumun adına İslam jargonunda ne denir siz tahmin edin…
Gelelim ikinci konuya yani Başbakan’ı yalanlayan Bakanların durumuna.
Çok değil 10 gün önce Tayyip Bey Kore yolunda ne demişti hatırlayın:
“Üniversite sınavsız olacak ve dersaneler kapanacak!”
Bu beyana hemen ertesi gün Bülent Arınç’tan tekzip:
“Hükümet olarak bizim böyle bir düşünce ve çalışmamız yok.”
Buyurun cenaze namazına!
Yahu bu ülkede Tayip Erdoğan’ın başında olduğu hükümetin dışında başka bir hükümet mi var?
Yok ise Sayın Arınç’ın o sözü ne anlama geliyor?
Bitmedi son bomba iki gün önce patladı.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer üniversiteye giriş için bir değil üç sınav yapmak gerekir buyurdu.
Başbakan sınav kalksın derken Bakanı Dinçer bir yetmez üç olsun diyor.
İnsafla söyleyin böyle ülke mi yönetilir?
Suriye ve Deniz Feneri için miting çağrısı
Bugün değilse ne zaman?
Türkiye yıkımın kesin olacağı bir savaşa sürüklenirken susmak olacak şey midir?
Kastımız elbette demokratik tepki yani miting yapıp bu tezgâha dur denilmesidir.
Bütün muhalefeti ortak bir organizasyon yapmaya davet ediyoruz.
Sadece Suriye’ye savaş hazırlığı protesto edilmesin, Deniz Feneri rezaleti de geniş yığınların vicdanına sunulsun.
Evet, zekât parasını çalan malum hırsızlara sağlanan yargı desteği bütün çıplaklığı ile haykırılsın.
Başta CHP ile MHP’ye çağrımızdır çıkın sokaklara.
Eğer bunu yapmazsanız tarih önünde sorumlu olacaksınız.
Tayyip Bey’deki Suriye ısrarının perde arkası
Herkesin sorduğu soru şu?
Tayyip Bey Suriye bağlamında neden bu kadar angaje oldu ve Türkiye’yi dönülmez bir yola soktu?
Öyle ya bu yol Türkiye’ye sadece onlarca milyar kaybettirmeyecek aynı zamanda bütünlüğünü bile riske edecek.
Oysa Erdoğan ortadan gitse böyle bir zarar ya da risk söz konusu olmayacaktı.
Akıl denen şey ikinci şıkkı yani ortadan gitmeyi emretmesine rağmen tersi oluyorsa orada bazı şeylerden şüphelenmek gerekiyor.
Altını çizerek yazıyorum değişen iki CIA Başkanı bir yıl içinde 3 defa Ankara’ya geliyor ve her seferinde Tayyip Bey’le saatlerce kapanıyorlarsa bu olağan bir hal değildir.
Öyle çünkü Başbakanımızın olağan muhatabı CIA Başkanı değil, ABD’nin Başkanıdır.
Olağandışı bir muhatapla ardı ardına olağandışı görüşülüyor ise olağandışı bir hal var demektir.
Peki, bunlar ne mi olabilir?
Bazıları Osmanlı’yı yeniden ihya zannediyor ama böyle bir şeyin reel karşılığı yok ve olamaz.
Bazıları da “Tayyip Bey bir yola girdi çıkamıyor” diyor lakin o da geçerli değil, çünkü Erdoğan’ın çark edişleri hafızalardadır, dolayısı ile isterse geri adım atabilir.
Bir diğer ihtimal CIA’nın Türkiye’ye tehdit ve şantaj dosyaları ile iş gördürmesidir ki bu ihtimal bana göre akla yatkın. Zira böyle bir şeyin dışında hiç bir gerekçe Türkiye’nin bugünkü Suriye politikasını izaha yetmez.
Eğer bu ihtimal doğru ise CIA’nın tehdit ve şantajına muhatapsak eyvah ki evvah!
Genelkurmay Başbakan’ı yalanladı
Uludere’deki bombalama olayını hatırlayın.
Başbakan Erdoğan haberin duyulduğu ilk dakikalarda araştırma bile yaptırmadan “bu istihbaratı MİT vermedi” dedi.
Bu açıklama üzerine MİT vermedi ise kim verdi sorusu gündeme geldi.
Genelkurmay, “istihbarat bana ait değil, başkalarının” dedi.
Öyle deyince de bütün kamuoyu CIA mı Mossad mı sorusunu sormaya başladı.
Başbakan bu süreçte hep sustu.
Muhalefet günlerce bastırdı Erdoğan renk vermedi.
Derken Genelkurmay durumu afişe etti:
“İstihbaratı yabancı değil, yerli kaynaktan aldık.”
Peki, bu yerli kaynak kim mi olabilir?
Jandarma olamaz, zira o zaten bir yönü ile askeri istihbarat, polisin ise dış istihbarat yapma görevi ve izni yok. Dolayısı ile geriye kalıyor MİT.
Durum bu ise Başbakan MİT’i niçin koruyor ve hakikati saklıyor?
MİT devletin mi yoksa Erdoğan’ın şahsi istihbarat örgütü mü?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget