Türkiye’de işbaşında olan iktidar, irticanın rejim için tehdit olarak algılandığı dönem ile hesaplaşıyor.
İrtica, artık tehdit olarak algılanmaz ise ona karşı önlemler de ortadan kalkar.
İrticayı, hiçbir zaman tehdit olarak algılamamış olanlar, onu tehdit olarak görmemelerinin doğal sonucu olarak, tehdidi orada değil, irticada tehdit görenlerde ararlar.
28 Şubat’ta irtica tehdit olarak algılanıyordu, onlar oldu.
Şimdi tehdit algısı, irticada tehdit görenlere kaydı, bugün de bunlar oluyor.
Demokrasi tanımında uzlaşmaya varamamış toplumların yaşadıkları iki ucu pis değnek durumunun doğal sonucu.
Dün patlak veren soruşturmalar ve gözaltılar, beklenmeyen şeyler değildi, bir süredir olaylar o yöne doğru kayıyordu.
Dolayısıyla şaşırtıcı bir yön yoktur.
Olayların daha geriye ve daha ileriye olmak üzere iki yöne de yürümesi beklenmelidir.
Belirtmeye gerek yok ki. Kimse bir darbe girişiminin veya darbe ithamının soruşturulmasına karşı çıkamaz. Yeter ki hukukun sınırları içinde kalınsın.
***
Şimdiye kadarki uygulamalar, geçmiş darbe girişimlerinin soruşturulmasına destek vermiş olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun endişelerinin haklı olduğunu düşündürüyor.
Kılıçdaroğlu öç ve intikam duygusuyla adalet olamayacağını söylüyor ki, haklıdır.
Daha ilk günden kimi yandaş kanallarda intikam tamtamları çalınmaya başlamış, mümkün olan en geniş çemberin çizilmesi ve sorumluluk çizgisinin mümkün olduğu kadar genişletilmesine çalışılmıştır.
Demokrasilerde, elindeki gücü rejimin kuralları ve sınırları dışında kullanarak hukuk dışı amaçlara yönelmek pek de âlâ geniş anlamda darbe girişimi olarak nitelenebilir.
Darbe girişimleri ya top tüfek, tank uçak gibi silahlar kullanılarak, maddi cebir unsuruna dayanılarak ya da devletin erki yani manevi cebir kullanılarak yapılabilir.
Her iki durumda da sonuç aynıdır. Gücü, özde hukuk dışı yöntemlerle kullanarak hukukun amaçladığının dışındaki hedeflere varmak.
Eğer darbe soruşturmaları yapılırken de, hukukun sınırları aşılır ve devletin organlarının gücü, kuralları dışında, anayasa ve demokrasinin kitabında yazılanın ötesinde amaçlar için kullanılırsa, sonuçta darbe başarılı olmuş olsaydı, meydana gelecek olan ne idi ise yine o meydana gelmiş olacaktır.
***
Değerli hukukçu, İstanbul Barosu eski başkanlarından Turgut Kazan, 12 Eylül’ün yargılanması gündeme geldiği zaman şu saptamayı yapmıştı:
- 12 Eylül birçok icraatını yargı kisvesi altında yaptı.
Yargı da aynı yöntemleri uyguladığında, darbecilerle aynı yere varabiliyor.
Nitekim Evren, “Bunları bağımsız mahkemeler yargılayıp, mahkûm etti” dedi durdu.
Tabii ki, Evren’in iddiasının aksak yanı o yargının adil olmayışıydı.
Ama ne yazık ki, ülkemizde adil olmayan olağanüstü yargıya, yalnız darbe veya sıkı yönetim dönemlerinde değil, “ileri demokrasi” dönemlerinde de rastlanıyor.
Delilleri tartışıp değerlendirmeden, bunların şaibeliliğiyle ilgili raporları incelemeden karar veren mahkemeler, sıkıyönetim veya askeri yargı dönemlerinde de egemen olsalar, o dönemler dışında da egemen olsalar, durum değişmeyecek, aynı kalacaktır.
Önemli olan, hukukun ve demokrasinin kurallarına uygunluktur.
28 Şubat, kimilerince postmodern bir darbe olarak yargılanıyor.
Hesap sorulması isteniyor.
Demokrasilerde bu tür hesaplar nasıl sorulur?
Yargı yoluyla.
Ama eğer hesabın sorulacağı yargı da postmodern bir yargı ise adalet olmayacak.
Çünkü postmodern darbe ne ise postmodern yargı da odur.
Yorum Gönder