ABD kararlı, Ortadoğu’yu bize havale edecek! - Ruhat Mengi

Tablo o kadar açık ve net ki Türkiye’nin “Durun şunu da bekleyelim, ona göre strateji oluşturalım” demek gibi bir lüksü yok.. Karmaşanın Suriye ayağına bakalım önce; ABD Türkiye’yi öne itmek için gereken adımları atıyor, sırtımızı sıvazlıyor, “aynı dindensiniz size tepkileri farklı olur, önden buyurun” diyor.. Ki aynı masallar Afganistan’a asker göndermemiz için yıllardır söylendi ve düşen uçakta 12 askerimizi kaybetmenin ardından Taliban resmen “Türk askerinin de bulunduğu kamplara, karargahlara” da saldırmaya başladı.
Suriye konusunda ABD’nin kendi içinde bile “Türkiye’nin durumuyla ilgili” çekişme ve çelişkiler var. ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton “Suriye’deki çatışmalar NATO’nun sınırında gerçekleşiyor, Türkiye’ye doğrudan tehdit oluşturuyor. Türkiye 5′inci maddeye dayanarak NATO’daki müttefiklerini göreve çağırabilir” demiş. Savunma Bakanı Panetta hemen karşı çıkmış; “Önce Türkiye için tehdit oluşturduğu kanıtlanmalı.. NATO ülkeleri içinde konsensus oluşursa onlar işe karışabilir” vs..
KOMŞULUK GÖREVİ VE BÖLÜNME
Tabii ki bizde doğal olarak “Dünya ülkeleri de katılmadan tek başımıza öne atılmak yanlış olur” görüşü yaygın, siyaset bilimciler de bunu söylüyor. ABD’nin ise “yeni bir ülkeye müdahale riski almak istemediği” yabancı medyada yazılıp çiziliyor. Bu durumda, ABD Savunma Bakanı “NATO’nun işe karışmasını” bile istemediğine göre bize ne oluyor?
Komşu olarak görevimizi yapıyor ve ülkelerinden kaçan yüz binlerce Suriye’liyi kamplarda barındırıyoruz. Suriye’ye tehdit savurmakta bizden daha çok öne çıkan bir ülke de yok ki sadece bu tehditlere bakarak “ABD kendi planları doğrultusunda yönlendiriyor oysa bu savaşa girmek Türkiye için en büyük felaket olur, kendi de bölünür” diye uyaran ABD’liler bile oldu.
İSRAİL SAVAŞA HAZIR
İran konusu da Türkiye için eşit derecede tehdit halinde.. Yanlış dış politika olarak bu konuda da (füze kalkanını topraklarımıza koyarak) kendimizi “birinci hedef” konumuna soktuk. Her ne kadar “müzakereler olumlu başladı” gibi haberler çıksa da İran’ın “nükleer silah üretimi”ni durdurmayacağı belli ve zaten İsrail Savunma Bakanı da hafta içinde yaptığı konuşmada bunu söyledi.
Ve şimdi İsrail kendi halkını ve uluslar arası kamuoyunu alıştırmak üzere “Bağdat’taki nükleer müzakerelerden sonuç çıkmazsa İran’a saldıracaklarını, hükümetin orduya emir vermek için bunu beklediğini” televizyondan açıklamaya başlamış. Düzinelerle saldırı uçağının, İsrail ordusunun en çok güvendiği F-15 savaş uçaklarının, hava ikmal tanker uçakları ve kurtarma helikopterlerinin bu saldırıda yer alacağı bildiriliyormuş.
OKKA ALTINDA TÜRKİYE!
Tekrar tabloya bakalım; İsrail İran’a saldırsa da, Suriye’ye bir müdahale olsa da Türkiye en ön saflarda işin içinde.. Yani ABD “kendisini Irak’ta olduğu gibi fazla tehlikeye atmadan, diğer ülkeleri kapıştırarak Ortadoğu’ya istediği şekli verecek” diye biz her halükarda okka altındayız. Bu okka artık BDP tarafından da açıkça dillendirildiği gibi “savaş çıktığı takdirde Türkiye sınırlarında bağımsız Kürt devleti oluşumu”nu beraberinde getirecek. Türkiye savaşa sokulduğunda “kendi içinde aynı oluşuma katılım hedefinde olanlar” ülkeyi karıştırma fırsatını kaçırmayacak.
İKİ UCU PİS DEĞNEK
Ne diyorduk buna “iki ucu … değnek” mi? Aynen öyle.. Bu nükleer müzakereleri yapılırken Türk Hükümeti’nin “her iki ülkede savaş” olasılığını düşünerek kendi stratejimizi belirlemeye çalışması, füze kalkanı nedeniyle “İran’ın biz yaptığı “ilk olarak Türkiye’yi hedef alırız’ tehditleri”ne karşı çözüm üretmesi gerekiyor.
Terör saldırılarında olduğu gibi sonradan “hesabı sorulacak, yapılan kimsenin yanına kalmayacak” lafları burada da işe yaramaz, son pişmanlık fayda etmez çünkü. Bir düşman bile yeterliyken tüm sınırlar tehdit altında yaşamak mümkün değildir!
*****
“Ben Fransızım’..
Böyle bir reklama rastlıyorum TV’de; “Adım Jean François, Fransızım” diye başlıyor.. Adamın “Fransızım” derken gururlandığını görüyorsunuz.. Ben ise yukarıdaki yazıda “Türk Hükümeti” derken durakladığımı fark ettim, acaba artık hükümetten söz ederken bile “Türk” dememek mi bekleniyor, Türk yerine “Türkiyeli” dediklerine, belki de yeni anayasada bile böyle tanımlanacağına göre burada da öyle mi kullanmalı??
“Türkiye Hükümeti” de olmaz ki? Zaten “yok canım, o kadar da değil” dediğinizi duyar gibiyim.. Ama görüyorsunuz “Türküm” derken bile düşünür hale geldik. Hani “ayırımcılık yapılmasın, her vatandaş eşittir” görüşüne tamamen katılıyorum da gururla “Türküm” deme hakkı da “terör eşliğinde etnisite tartışmaları” yapılıyor diye milletin elinden alınamaz.
Fransız’ın, İngiliz’in hakkı varsa elbette Türk’ün de var. Ama böyle hissetmeye, hissettirilmeye başladıysak ortada da büyük bir yanlışlık var, değil mi?
*****
“Kızıl Hekır’ grubu güldürdü!
İlk kez duydum, “Red Hack” deniyormuş onlara.. “Kızıl Hekırlar” diye çevirmişler Türkçe’ye.. İstedikleri internet sitesine kolayca saldırabiliyorlarmış ve son olarak İçişleri Bakanlığı’nın sitesine saldırı yaparak Bakan İdris Naim Şahin’in tepki gören sözlerine gönderme yapmışlar.
Beş TEDAŞ işçisinin gölde botla tamirat yaparken ölmeleri üzerine Erzurum’a giden ve bir vatandaşa “Hadi bir takla at, oyna” diyerek oynatan Bakan Şahin’e kızan hekır grubu enteresan bir protesto yöntemi seçmiş, esprili bir dille yazdıkları ve halka da seslendikleri dizeler düşündürüyor ve güldürüyor da.. Ama ben en çok şu cümleleri sevdim;
“Korkarak, diz çökerek, susarak, “başıma bir şey gelmesin’ diye “haksızlıklara boyun eğerek’ yaşamak.. Bırak bu acınası yaşantıyı, dansa katıl” ..
Bu şekilde yaşayanlar da sever mi bilmem tabii!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget