Türkiye “askeri darbe”lerini sorgularken “üniformasız ve silahsız” darbelerden mimar ve mühendis odaları da nasiplerini aldılar.
“Muhafazakâr”(!) iktidar, yüzlerce yıllık “lonca” geleneğimizin devamı olan odaların, “meslektaşlarını denetleme” işlevlerine “gerek yok” dedi.. ve “Osmanlı-Selçuklu” öykünmelerinin bina cephelerinde arabesk süslemelerden ibaret olduğu bir kez daha kanıtlandı!
Bu “sessiz” darbe hangi gün yapıldı dersiniz? Mimarlar Odası’nın demokratik karar organı olan Genel Kurulu’nun toplandığı 14 Nisan’da!
Yani mimarlar, tarihten, anayasadan ve yasalardan gelen “meslek kurallarına uyma denetimi”nin daha etkin nasıl yapılabileceğini tartışırken, meğer boşuna konuşmuşlar…. Çünkü Resmi Gazete’de “aynı gün” yayımlanan yönetmelik değişikliğinde özetle diyor ki: “Proje ve inşaattan sorumlu mimar ve mühendislerin sicillerinin temiz olup olmadığını odası değil, kendileri bildirecek!”
Yanlış okumadınız; bundan böyle sorumluluk üstlenecek teknik elemanların mesleki engelleri olup olmadığı, ‘oda’dan alacakları sicil belgelerinden değil, kendi beyanlarından öğrenilecek!
Peki neden?
Meslek örgütlerinin “işlevsiz”leştirilmesini toplumun çağdaş yapılaşma beklentilerine de “darbe” olarak yorumlayan mimarlar, Ankara’daki genel kurullarını “demokratik eylem”e dönüştürdüler.
Tümü seçildikleri illeri temsil eden bine yakın mimar 15 Nisan’da Kızılay’dan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yürüdüler… Yönetmeliği düzenleyen bakanlığın önündeki basın açıklamasında denildi ki: “Rantçı ve otokratik bir anlayışla, KHK’ler ve yeni yönetmelik maddeleriyle, meslek odalarının ‘kamusal özerk kimlik’lerini yok sayan ve bunlara karşı organize bir şekilde yürütülen işlevsizleştirme, yetkisizleştirme ve yok etme politikalarını şiddetle kınıyoruz.”
Peki, bu işlevsizleştirme, yetkisizleştirme ve yok etme politikası hangi amaca dayanıyor? İktidardaki “insan”lar, sağlıklı kentleşme için meslek örgütlerini daha da güçlendirmek yerine “devreden çıkmaları”nı neden isteyebilirler?
Yanıt için, amacının kalkınma adına “rant yaratıp dağıtmak” olduğu artık herkes tarafından bilinen sözde yatırım projelerine odaların nasıl baktıklarını anımsamak gerekiyor.
İstanbul’da Karaköy, Tophane, Bakırköy sahilleri ve Harem gibi topluma kazandırılması gereken kıyı alanlarını pazarlamayı hedefleyen Galataport, Ataköy, Haydarpaşa vb. talan projeleri, meslek odalarının yargıya başvurmalarıyla durduruldular.
Benzer gelişmeler Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Muğla, Mersin ve diğer birçok ilimizde de yağmacıların değil, hukukun zaferiyle sonuçlandı; mahkemeler rantları değil anayasadaki “toplum yararı”nı gözettiler.
Şimdi “davacı”lara yönelik bu darbeyle anlaşılıyor ki; “12 Eylül düzenlemesinden kurtulmalıyız” diyen “davalı”ların, anayasadaki en faşist ülkelerde bile artık yadsınamayan kent ve çevre haklarına tahammülleri kalmamış.
O kadar ki bu hakları ve savunucularını yok etmek için meslek örgütlerinin yüzlerce yıllık görevlerini yönetmeliklerle ellerinden almaya çalışıyorlar; kim bilir hangi talan projelerini “etik yoksunu” mimar ve mühendislere yaptırabilmek için de “Odasından sicil belgesine gerek yok; kendi beyanları yeterli” diyebiliyorlar..
‘Umudumuz’ kutlu olsun
Yarın “23 Nisan”; çocuklarımızı ulusal egemenliğimizin güvencesi kıldığımız ulusal bayramımız… Bir an önce büyüseler de bu kafaların yerini alsalar.
Zaten yıllardır kutladığımız da bu “umut” değil midir?
Yorum Gönder