Statüko Bekçileri İşbaşında - Süheyl Batum


Statüko Bekçileri İşbaşında - Süheyl Batum
Milletvekili adayları belirlendi ya, televizyonlarda yorumdan ve yorumcudan geçilmiyor. Bu yorumcuların yüzde doksanı da her gün izlediğimiz “o malum” 15-20 kişiden oluşuyor. Kimi gazeteci kisvesi altında yorum yapıyor, kimi akademisyen, kimi de aydın(!).

Bakıyorum kimisi, “CHP Ergenekoncuları aday göstererek demokrasiye ne kadar uzak olduğunu gösterdi” türünde çok derin(!) analizler yapıyor. Tabii bunların içinde 2005’ten sonra akademisyen, köşe yazarı ya da gazete yönetmeni olanlara ya da Başbakan uçağına, Cumhurbaşkanı konutuna çağrılmak için bunları söyleyenlere bir sözüm yok. Malum onlarınki sadece hayatın meşakkatli yollarında yolunu bulma kaygısı!

Ama “Ergenekoncuları nasıl savunurlar” diyen diğer bazı yorumculara, gazetecilere ve aydınlara bakıyorum da, şaşmaktan kendimi alamıyorum. Bu yorumcular, Madımak’ta 33 aydını diri diri yakan canileri savunan, avukatlığını yapan kişiler, AKP listelerinden milletvekili, hatta bakan (Hayati Yazıcı) yapılırken, neredeymişler; acaba 9 yıl boyunca ne yazmışlar, ne söylemişler? Eleştirmişler mi? Yoksa hiçbir şey söyleyememişler mi?

Evet bu yorumcuları dinleyince, bir de bunların son 9 yıldır ne yaptıklarını ya da ne yapamadıklarını, neleri soramadıklarını bilince gerçekten de şaşırıyorsunuzdur belki, ama sakın şaşırmayın. Üstelik hiç moralinizi de bozmayın. Ne derlerse desinler, hiç itibar etmeyin.

Tabii bu söylediklerim, o “her gece izlediğiniz” ve Deniz Som’un listesinde yer alan sözüm ona aydınlar, gazeteciler için geçerli. Yani hep aynı yöntemlerle, aynı bilgisizlikle, aynı pervasızlıkla, iktidarın alkışları ve her tür(!) desteği ile, tek bir demokratik ülkede bulunmayan kavramlar, bilgilerle yazan, saldıran, kural, etik değer tanımayan sözüm ona aydınlar ve gazeteciler için geçerli. Yoksa gerçekten de milletvekili adaylarını merak eden, neler yapıp yapamayacaklarını merak eden ya da Başbakan bile olsa, ona doğru, dürüst sorular sorabilen, ciddi, meslek onuruna sahip gazeteciler ya da aydınlar için değil. Zaten o tür gazetecilere, Başbakan’ın nasıl davrandığını, ne söylediğini de hepimiz biliyoruz, izliyoruz. Örneğin Ali Kırca’ya nasıl köpürdüğünü, programın nasıl bittiğini, hepiniz hatırlıyorsunuz!

Evet gerçekten de bu sözüm ona aydınları(!), kanaat önderlerini(!), gazetecileri, köşe yazarlarını, kısaca bu adamları ya da kadınları izleyince, insanın aklına hemen bu kişilerin, iktidar tarafından neden kullanıldığı sorusu geliyor. Gerçekten de iktidar partisi, bunları niçin kullanıyor dersiniz? Neyi gerçekleştirmek için bunları kullanıyor?

Tabii bu soruyu sorduğunuz zaman, akla bir soru daha geliyor. Pekiyi acaba bu iktidar, kimler tarafından ve nasıl kullanılıyor? Hangi işleri gerçekleştirmek için kullanılıyor? Bu soruyu sorduğunuz zaman da aklımıza hemen, Cüneyd Zapsu’nun yani Başbakan’ın başdanışmanının, o ünlü “Ne olur onu deliğe süpürmeyin, kullanın” sözü geliyor. Tabii bununla kimi kastediyor, ne demek istiyor, bu sözü nerede söylemiş, onları bilemem. Ama bu yaşadığımız dönemin nedenlerini, gerekçelerini tamamıyla açıklayan bir söz olduğu açık.

Şimdi de tüm bu soruların yanıtlarını vermeye çalışayım. İktidar, tüm bu sözüm ona aydınları, sözüm ona gazetecileri, sözüm ona akademisyenleri kullanıyor. Nerede mi?

Çok basit. Oluşturulmuş olan bu statükonun korunmasında ve bozulmamasında. Hatta farkına varılmaması için bir “yalanlar dünyasının yaratılmasında”. İşte bu aydınların(!), bu gazetecilerin görevi ve işlevi bu. İktidar gazetesinde yazı yazmanın, her gün 2-3 televizyona çıkmanın, yandaş televizyonda program yapmanın, Başbakan uçağında, ‘cumhur’un başkanı konutunda gezmenin, “hayatın meşakkatli yollarında”, yolunu bulmanın tek yolu var; küresel sermayenin oluşturduğu, Türkiye için uygun gördüğü statükonun bozulmaması için çalışmak. Bozulmaması için, gerek olursa, insanların sorgusuz sualsiz bile olsa, içeri atılmasına ses çıkarmamak. Hatta tam tersine, bahaneler uydurmak.

İşte şimdi gerçek gündem dururken, bazıları(!) neden CHP’nin adaylarını tartışıyor anladınız mı? Neden YGS rezaletinden hiç söz etmeyip ya da şöyle bir değinip sözü CHP’ye getiriyorlar, anladınız mı? Ve neden işsizlikten, tarımın durumundan, emeklilerden, yazılmamış kitapların yasaklanmasından söz etmeyip Ergenekon’dan başka bir şeyden konuşmuyorlar, anladınız mı?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget