Biliyorsunuz ben bütün bu “iktidar partisi-BDP çekişmeleri”nin, çıkarılan tüm olayların seçim sonrası yapılacağı açıklanan ama
“İçeriği, özellikle BDP’nin ‘anayasal talepler’ dediği isteklerin hangilerinin yer alacağı” bir sır gibi saklanan yeni anayasa ile bağlantılı olduğuna inanıyorum. Hem de referandum öncesinden, eylemsizlik kararından ve referandumda BDP’nin AKP’ye (hem boykot kararı, hem de il örgütleriyle yaptığı çalışma ile) verdiği destekten bu yana..
Öcalan’ın “Devletle çok olumlu görüşmeler yaptığını, Türk halkının bunu bilmesini istediğini” söylemesi gibi çıkışlarla güçlenerek..
Tabii ki hukuka uyulması gerekir ama eğer bugün BDP’nin yasaklanan adayları gerekli kağıtları alarak YSK’ya teslim edebiliyorsa, yargıçlar “yeni yasaya göre buna gerek bile yok” diyorsa, YSK önce yasakladığı 7 BDP adayının “aday olmalarında sakınca olmadığına” karar verebiliyorsa bu işlem pekala “olay çıkarılmadan, sessizce”, olaylar çıkmadan ve bir can kaybı olmadan da halledilebilirdi. Eğer istenen bu olsaydı!
MESAJ MESELESİ
Bu nedenle bence hala referandum öncesinde başlatılan “anlaşma” Öcalan’ın da açıkladığı gibi sürmektedir. Tüm kurumlar gibi artık YSK da ‘iktidardan bağımsız’ değildir, BDP ile hiç yoktan var edilen “gerginlik” görüntüsü yapay bir görüntüdür, seçim öncesi seçmene “bakın yeni anayasa için anlaşmış filan değiliz, sürtüşme var” mesajı verilmektedir. Umarım 5 adayın adaylığının iptal edilmesi nedeniyle “inandırıcılık açısından” daha büyük terör eylemlerine dönüştürülmez.
BELEDİYE, POLİSE KARŞI
Ama burada bir başka sorun göze çarpıyor, Diyarbakır’da göstericiler polis panzerlerinin karşısına “Belediye’ye ait 10 iş makinesi ve kamyonla” çıkmışlar. Haberi okurken anında “nasıl yani” denecek bir durum. Devletin güvenlik güçlerine karşılık Belediye’nin araçları nasıl verilebilir? Daha doğrusu bugüne kadar eylem yapan hiçbir kesime, gruba belediye imkanlarıyla destek verilmemişken (seçimlerde belediye işçileri ve araçlarının iktidar partisi için seferber edilmesi ayrı konu tabii) neden Diyarbakır’da veriliyor?
“Özerk yerel yönetim” veya “eyalet” olsa, söyledikleri “bağımsız güvenlik gücü”ne sahip olsalar, devletin güvenlik güçleri ile onlara ait tüm özerk bölgelerin güçleri mi çatışacak, yapılan bunu düşündürmüyor mu?
Diyarbakır Belediyesi’nin bu hakkı kendinde nasıl gördüğünü açıklaması gerekir!
*****
Haydi bul bakalım!
Dün ‘Buyrun din dersine’ başlıklı yazımın altına “Sezen Sezen” rumuzlu bir yorumcu “Eveet din dersi okullardan kaldırılsın türküsü çalanlar din dersi vermeye başlamışlar” diye yazmıştı. Yazarları bir şekilde suçlamak için böyle kafadan yorum yumurtlayanlar, yalan söyleyenler oluyor maalesef. Ama artık herşey elimizin altında, eskisi gibi yazı bulmak için gazete arşivlerine inmek gerekmiyor. Hemen sitemizden yazılarımın arşivine baksın ve o “Eveeet” diye pek havalı söz ettiği yazılarımı bulsun. Bulamazsa rumuzunu “Sazan Sazan” olarak değiştireceğim çünkü!
*****
Matematik ve hoşgörü!
Mine Şenocaklı, Devrim Sevimay ve onlara benzeyen röportajcıların yaptığı röportajları zevkle okurum. Hem sorularıyla gerçekten birçok konunun anlaşılmasını sağladıkları, hem de gerçek gazeteci tarzını yansıttıkları için.. Onların röportajlarına baktığınızda diğer ülkelerde rastlanmayan fakat Türkiye’de son zamanlarda birkaç kişi tarafından moda haline getirilen “gazeteci ile konuğun birbirine karıştırılmasını” göremezsiniz.
Kılığıyla, duruşuyla ve dahi fotoğraftaki yeriyle “konukla yer değiştirmiş, daha çok dikkat çekmeye çalışan kadın gazeteci” görüntüsü yoktur onlarda. Gazeteciliğin temel özelliklerinden biri budur aslında; “sunucu, TV’de olsun, gazetede olsun haberin ve konuğun önüne geçmemeye, dikkat çekmemeye çalışır” ama her konu gibi bunun da suyu çıktı bizde.. Sanki röportajlar, yapan gazeteciyi konu alıyormuş hale getirildi.
HATA YAPILAMAZ MI?
Mine Şenocaklı’nın, Prof. Dr Ersin Kalaycıoğlu’yla yaptığı röportaj da çok güzeldi ve örneğin “tek bir partinin ‘yeni anayasa’yı inatla tek başına (muhalefet partileri, üniversiteler başta olmak üzere) herkesi dışlayarak yapma kararında olmasının sakıncalarını” çok net anlatıyordu ki Kalaycıoğlu en tarafsız, en deneyimli ve en uzman bilim adamlarından biri olması nedeniyle bu konuları kusursuz analiz edecek isimlerin başında gelir.
Aradan zaman geçti ama Bilgi Üniversitesi Matematik Bölüm Başkanı Ali Nesin’le yaptığı röportajda dikkati çeken bir noktaya değinmek istiyorum.. 11-12 Nisan tarihlerinde VATAN’da yayımlanan söyleşide Ali Nesin YGS sınavındaki şifre skandalı ve birçok konuda önemli şeyler söylemişti ama bu konu tartışmaya açıktı doğrusu..
Nesin “referandumda ‘yetmez ama Evet’ dediği için kendisine söylenmedik söz kalmadığını” hatırlattıktan sonra “Varsayalım ki bir hata yaptım, olamaz mı? Diyelim gerçekten referandumda ‘Evet’ demek yanlıştı, bir insanın yanlış yapma hakkı yok mudur? Galiba matematik burada devreye giriyor, matematik sadece akıllı olmayı değil, daha hoşgörülü olmayı öğretiyor” diyordu.
ETKİSİ YILLARCA SÜRECEK
Tabii ki “insanların hata yapma hakkı” konusunda haklı ama adı üstünde ‘aydın’ların hata yapma hakkının sıradan vatandaşlardan daha az olması gerektiğini de biliyordur sanırım. Örneğin referandumda yapılan hata bundan sonra yeni baştan bir düzeltme yapılmazsa ya da siyasi tablo değişmezse, yıllarca tüm mahkemeleriyle “iktidara bağlı bir yargı” ortaya çıkmasını sağladı ki bir çok insan, aynı zamanda ülke bunun sıkıntısını yaşayacak ve başvuracak, hak arayacak bir kurum bulamayacaktır.
Matematik ve hoşgörüye gelince.. Ben de mühendisim ve yıllarca matematik okudum ama ikisinin ilgisini anlayamadım, hoşgörü olgunlukla-kişilikle ilgilidir ve hiç mesleği olmayanlarda en çok görülmesi bile mümkündür bence..
Matematik ‘gerçekleri ve geleceği başkalarından daha detaylı ve daha hızla görmenizi sağlayabilir’, (Ali Nesin’i kırmak istemem ama) o da her zaman olamayabiliyor demek ki!
Öcalan’ın “Devletle çok olumlu görüşmeler yaptığını, Türk halkının bunu bilmesini istediğini” söylemesi gibi çıkışlarla güçlenerek..
Tabii ki hukuka uyulması gerekir ama eğer bugün BDP’nin yasaklanan adayları gerekli kağıtları alarak YSK’ya teslim edebiliyorsa, yargıçlar “yeni yasaya göre buna gerek bile yok” diyorsa, YSK önce yasakladığı 7 BDP adayının “aday olmalarında sakınca olmadığına” karar verebiliyorsa bu işlem pekala “olay çıkarılmadan, sessizce”, olaylar çıkmadan ve bir can kaybı olmadan da halledilebilirdi. Eğer istenen bu olsaydı!
MESAJ MESELESİ
Bu nedenle bence hala referandum öncesinde başlatılan “anlaşma” Öcalan’ın da açıkladığı gibi sürmektedir. Tüm kurumlar gibi artık YSK da ‘iktidardan bağımsız’ değildir, BDP ile hiç yoktan var edilen “gerginlik” görüntüsü yapay bir görüntüdür, seçim öncesi seçmene “bakın yeni anayasa için anlaşmış filan değiliz, sürtüşme var” mesajı verilmektedir. Umarım 5 adayın adaylığının iptal edilmesi nedeniyle “inandırıcılık açısından” daha büyük terör eylemlerine dönüştürülmez.
BELEDİYE, POLİSE KARŞI
Ama burada bir başka sorun göze çarpıyor, Diyarbakır’da göstericiler polis panzerlerinin karşısına “Belediye’ye ait 10 iş makinesi ve kamyonla” çıkmışlar. Haberi okurken anında “nasıl yani” denecek bir durum. Devletin güvenlik güçlerine karşılık Belediye’nin araçları nasıl verilebilir? Daha doğrusu bugüne kadar eylem yapan hiçbir kesime, gruba belediye imkanlarıyla destek verilmemişken (seçimlerde belediye işçileri ve araçlarının iktidar partisi için seferber edilmesi ayrı konu tabii) neden Diyarbakır’da veriliyor?
“Özerk yerel yönetim” veya “eyalet” olsa, söyledikleri “bağımsız güvenlik gücü”ne sahip olsalar, devletin güvenlik güçleri ile onlara ait tüm özerk bölgelerin güçleri mi çatışacak, yapılan bunu düşündürmüyor mu?
Diyarbakır Belediyesi’nin bu hakkı kendinde nasıl gördüğünü açıklaması gerekir!
*****
Haydi bul bakalım!
Dün ‘Buyrun din dersine’ başlıklı yazımın altına “Sezen Sezen” rumuzlu bir yorumcu “Eveet din dersi okullardan kaldırılsın türküsü çalanlar din dersi vermeye başlamışlar” diye yazmıştı. Yazarları bir şekilde suçlamak için böyle kafadan yorum yumurtlayanlar, yalan söyleyenler oluyor maalesef. Ama artık herşey elimizin altında, eskisi gibi yazı bulmak için gazete arşivlerine inmek gerekmiyor. Hemen sitemizden yazılarımın arşivine baksın ve o “Eveeet” diye pek havalı söz ettiği yazılarımı bulsun. Bulamazsa rumuzunu “Sazan Sazan” olarak değiştireceğim çünkü!
*****
Matematik ve hoşgörü!
Mine Şenocaklı, Devrim Sevimay ve onlara benzeyen röportajcıların yaptığı röportajları zevkle okurum. Hem sorularıyla gerçekten birçok konunun anlaşılmasını sağladıkları, hem de gerçek gazeteci tarzını yansıttıkları için.. Onların röportajlarına baktığınızda diğer ülkelerde rastlanmayan fakat Türkiye’de son zamanlarda birkaç kişi tarafından moda haline getirilen “gazeteci ile konuğun birbirine karıştırılmasını” göremezsiniz.
Kılığıyla, duruşuyla ve dahi fotoğraftaki yeriyle “konukla yer değiştirmiş, daha çok dikkat çekmeye çalışan kadın gazeteci” görüntüsü yoktur onlarda. Gazeteciliğin temel özelliklerinden biri budur aslında; “sunucu, TV’de olsun, gazetede olsun haberin ve konuğun önüne geçmemeye, dikkat çekmemeye çalışır” ama her konu gibi bunun da suyu çıktı bizde.. Sanki röportajlar, yapan gazeteciyi konu alıyormuş hale getirildi.
HATA YAPILAMAZ MI?
Mine Şenocaklı’nın, Prof. Dr Ersin Kalaycıoğlu’yla yaptığı röportaj da çok güzeldi ve örneğin “tek bir partinin ‘yeni anayasa’yı inatla tek başına (muhalefet partileri, üniversiteler başta olmak üzere) herkesi dışlayarak yapma kararında olmasının sakıncalarını” çok net anlatıyordu ki Kalaycıoğlu en tarafsız, en deneyimli ve en uzman bilim adamlarından biri olması nedeniyle bu konuları kusursuz analiz edecek isimlerin başında gelir.
Aradan zaman geçti ama Bilgi Üniversitesi Matematik Bölüm Başkanı Ali Nesin’le yaptığı röportajda dikkati çeken bir noktaya değinmek istiyorum.. 11-12 Nisan tarihlerinde VATAN’da yayımlanan söyleşide Ali Nesin YGS sınavındaki şifre skandalı ve birçok konuda önemli şeyler söylemişti ama bu konu tartışmaya açıktı doğrusu..
Nesin “referandumda ‘yetmez ama Evet’ dediği için kendisine söylenmedik söz kalmadığını” hatırlattıktan sonra “Varsayalım ki bir hata yaptım, olamaz mı? Diyelim gerçekten referandumda ‘Evet’ demek yanlıştı, bir insanın yanlış yapma hakkı yok mudur? Galiba matematik burada devreye giriyor, matematik sadece akıllı olmayı değil, daha hoşgörülü olmayı öğretiyor” diyordu.
ETKİSİ YILLARCA SÜRECEK
Tabii ki “insanların hata yapma hakkı” konusunda haklı ama adı üstünde ‘aydın’ların hata yapma hakkının sıradan vatandaşlardan daha az olması gerektiğini de biliyordur sanırım. Örneğin referandumda yapılan hata bundan sonra yeni baştan bir düzeltme yapılmazsa ya da siyasi tablo değişmezse, yıllarca tüm mahkemeleriyle “iktidara bağlı bir yargı” ortaya çıkmasını sağladı ki bir çok insan, aynı zamanda ülke bunun sıkıntısını yaşayacak ve başvuracak, hak arayacak bir kurum bulamayacaktır.
Matematik ve hoşgörüye gelince.. Ben de mühendisim ve yıllarca matematik okudum ama ikisinin ilgisini anlayamadım, hoşgörü olgunlukla-kişilikle ilgilidir ve hiç mesleği olmayanlarda en çok görülmesi bile mümkündür bence..
Matematik ‘gerçekleri ve geleceği başkalarından daha detaylı ve daha hızla görmenizi sağlayabilir’, (Ali Nesin’i kırmak istemem ama) o da her zaman olamayabiliyor demek ki!
Yorum Gönder