Mustafa Balbay’dan Başbakan’a Mektup

 Mustafa Balbay’dan Başbakan’a Mektup

Sayın Başbakan,
Basın özgürlüğü ve tutuklu gazetecilerle ilgili Türkiye’de yaptığınız değerlendirmeleri yurtdışına da taşıdınız.
Artık sınır tanımıyorsunuz.
Türkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’ndeki konuşmanızı siz ve etrafınız şöyle yorumladı:
“Dik durduk…”
Fransızlar, tutuklamaları, basın özgürlüğünü, yüzde 10 barajını soruyor ve siz dik duruyorsunuz!
Aile reisi evde terör estiriyor, huzur bırakmamış; komşular, “bizim mahallede böyle şeyler olmaz” deyince hepsine çıkışıyor, “size ne” diyor, “haddinizi bilin” diyor, “bir daha bana laf ettiğinizi duymayayım” diyor, “tepemi attırmayın, yoksa siz de payınızı alırsınız” diyor…
Bu duruş ne kadar dikse, sizinki de o kadar dik.
Mademki Avrupa hiçbir şeyimize karışamaz, onlara bir şey sormayacaksınız; neden 2002-2006 arasında tonlarca AB paketini Meclis’e taşıyıp “Vallahi bunları biz değil AB istiyor, AB hükümet değil devlet politikası” dediniz?
Yoksa AB’nin sizin açınızdan son kullanma tarihi doldu mu?
***
Sayın Başbakan, Strasbourg konuşmanızda gazetecileri tutuklayan mahkemelerin bağımsız olduğunu söylediniz. “Türkiye’de yargı bağımsızlığı var” dediniz, ardından eklediniz:
“Basılmamış kitapla ilgili soruşturmada yargıç bir yere ulaşmak istiyor. Bomba yapmak suçtur ama bomba yapımında kullanılan malzemeyi bulundurmak da suçtur.”
Bu tablo gösteriyor ki, Türkiye’de yargı gerçekten bağımsız; hukuktan bağımsız! Yargı kendisini hukuktan ayırmış bağımsız şekilde karar veriyor.
Hukuk yerine nereye dayanıyor?
Yanıtı, sizin konuşmanızda.
Kitap taslağı bomba malzemesiyse pekâlâ kalem füze, bilgisayar da topçu bataryası ya da füze rampası olabilir.
Burada bir sorun var:
Şiir bu malzemeler arasında nereye oturur?
Türkiye’de terörle mücadele bir dönem sizin zihniyetinizle yapıldı. Kimyasal gübrenin patlayıcı yapımında kullanıldığı dikkate alınarak belli bölgelerde neredeyse yasaklandı. Ama o dönemde gübre bulunduran çiftçiler uyarılıyor, ihtiyaç fazlası olduğu düşünülürse el konuyordu. Demek ki, siz olsaymışsınız tüm çiftçileri terörist diye tutuklayacakmışsınız.
Doğrusu yakışırdı!
***
Sayın Başbakan,
Konuşmanızda Avrupalı parlamenterlere, patrik seçimi için Lozan’ın ilgili maddesini deldiğinizi söylediniz. Siz Lozan Antlaşması’na Fransız olabilirsiniz ama sadece Türkiye’de değil tüm dünyada uluslararası hukukla biraz ilgili herkes bilir ki, Lozan Türkiye’nin tapu senedidir.
Konuşmanızdaki itici üslupla Lozan’ı delici üslup birleşince şöyle bir yorum da yapılabilir:
AB’de Türkiye’ye bakış parçalı. Bir kesim, “Türkleri severiz ama, Türkiye’de! İçimize almayız. Onlar bizim istediğimizi yapsın, özel bir anlaşmayla bize bağımlı olsun” diyor. Bu kesim sizden daha iyi başbakan bulamaz.
Sayın Başbakan,
Strasbourg konuşmanızı çok sevmiş olmalısınız ki, özellikle tutuklu gazeteciler ve malum dava ile ilgili konulara seçim beyannamenizi açıkladığınız toplantıda da değindiniz.
Size yıllar önce, mahkemenin sürdürmekte olduğu değil, sonuçlandırdığı dava nedeniyle “Muhtar bile olamaz” dendiği için hâlâ kükrüyorsunuz ama bize, “Aday bile olamazlar” diyorsunuz.
Eğer insanların onurlarıyla, özgürlükleriyle oynayarak bir yere varmayı düşünüyorsanız…
Bir kâr elde etmeyi düşünüyorsanız…
Bu kâr…
Sahte kâr!
Mustafa Balbay/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget