23 Nisan'a çok zor ulaşıldı - Rıza Zelyut

 23 Nisan'a çok zor ulaşıldı
23 Nisan artık bir çocuk gösterisine dönüştürüldü ve özünden de uzaklaştırıldı.
Halbuki bu bayram; çocuklarımıza; Türkiye Cumhuriyeti'nin hangi koşullarda kurulduğunu hatırlatmamız gereken bayramdır.
İşte size; o günlerdeki durumu anlatan bir olay.
Mustafa Kemal ve arkadaşları Erzurum'a gitmişler; orada bir toplantı yaparak; ülkemizi işgalcilere bırakmamak için yemin etmişlerdir.
Bu kongrenin daha büyüğünü Sivas'ta toplamak için oradan Sivas'a dönmektedirler.

ATATÜRK ANLATIYOR
'Erzincan'dan batıya hareket ettiğimiz günün sabahı, Erzincan Boğazı'nın girişine gelir gelmez, bazı jandarma erlerinin ve subaylarının, heyecanlı ve telaşlı bir şekilde otomobillerimizi durdurduklarını gördük.
Durumu açıkladılar : 'Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır. Tehlike var. Geçilemez.'
Bir subay, merkeze kuvvet gönderilmesini yazmış. O kuvvet gelince, tertibat alacak, hücum edecek ve eşkiyayı püskürterek yolu açacakmış..
Pek iyi ama, bu eşkiyanın kuvveti nedir? Neresini nasıl tutmuş? Ne kadar kuvvet ve ne vakit gelecek?
Bu sorunlar çözülünceye kadar, geri Erzincan'a dönmek ve kimbilir nice günler beklemek gerekir.
Bizim ise, işimiz pek aceleydi. Ben Erzurum ile Sivas arasındaki yolu belli bir zamanda kat edip kararlaştırılan günde Sivas'ta bulunamazsak, şurada veya burada şu veya bu sebeple korkup kaldığım, Sivas'ta ve başka yerlerde duyulursa, panik başlayabilir, işler altüst olabilirdi.
O halde karar? Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremiz de yoktu. Yalnız ufak bir tedbir almayı uygun buldum.
Hafif makinalı tüfeklerle silahlanmış olan fedakar arkadaşlarımızdan birkaçını (Şimdi bir alay komutanı olan Osman Bey ki
Tufan Bey adıyla tanınmıştır. Bunların başında idi.) bir otomobille kendi otomobilimizin önüne geçirdik. Sağdan soldan gelecek uzak mesafedeki ateşlere aldırış etmeyerek, otomobiller, şose üzerinde sür'atle ilerlemeye devam edecekler. Vurulan, ölen olursa, onlarla meşgul olunmayacak... Tam şose üzerinde ve yakınında, şoseyi kapamış olan eşkıyaya rastlanırsa, hepimiz otomobillerden atlayacağız ve bunlara hücum ederek yolu açacağız. Kalanlar tekrar kullanılabilir durumdaki otomobillere binerek ve sür'atle uzaklaşarak yola devam edecekler...
İşte verilen emir de buydu...  Özet olarak, yürüdük, boğazı geçtik ve 2 Eylül 1919 günü Sivas'a vardık. Halkın, şehrin çok uzaklarından başlayan büyük ve parlak gösterileriyle karşılandık.'

ÖLÜMLE DANS
Görülüyor ki Mustafa Kemal; davası uğruna ölümü göze almış bir insandır. Erzurum'dan geldikleri otomobilin lastiği patlamış; iç lastik işe yaramadığı için hava yerine saman doldurarak çok ağır yol almışlardır.
Mustafa Kemal'in, var olan Osmanlı yönetimine baş kaldırdığı anlaşıldığı için onu devredışı bırakacak tedbirler de daha ilk günlerden itibaren alınmaya başlamıştır.  Mustafa Kemal Paşa; Tokat'tan Sivas'a gelirken; Sivas'ta Vali Alip Galip onu tutuklamaya hazırlanıyor amma başaramıyor.
Erzurum dönüşünden sonra; Kürt Teali Cemiyeti'nin desteğini de arkasına alan bu vali; Sivas Kongresi'ni basmayı ve Atatürk'ü ortadan kaldırmayı planlıyor amma onu da başaramıyor.
Sivas'ta ilk büyük toplantı yapılıyor; Kurtuluş savaşı'nın başladığı dünyaya duyuruluyor.
Mustafa Kemal ve arkadaşları buradan çok zor koşullarda Ankara'ya geliyorlar.
Öyle ki bindikleri eski otomobilin benzinini bile Sivas'taki Amerikan kolejinden ödünç alıyorlar. Çünkü; bunlara verilecek paraları bile yoktur.

MUM IŞIĞINDA MECLİS

Ve 23 Nisan 1920'de Ankara'da ilk Meclis toplanıyor.
Buraya katılanlar; mum ışığında çalışıyorlar; fıçılara doldurulmuş sulardan kepçelerle su içiyorlar. Kalacakları otel bile yoktur.
Amma hiçbirisi de yakınmıyor.
Öbür siyasetçilere; Yani İstanbul'dakilere gelince...
Onlar İngiltere ile birlikte oluyorlar. Anadolu'ya giren Yunan ordusunu ise kurtarıcı gibi görüyorlar.
İşte bunlardan birisi de Başbakan Erdoğan'ın iftiharla adını andığı İskilipli Atıf Hoca isimli hain...
Bir tarafta Padişah Vahidettin ve onun din adamı Dürrizade Abdullah...
Öbür tarafta Ankara müftisi Rifat Efendi...
Padişah Vahidettin ve adamı Şeyhülislam Dürrizade; Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kafir ilan edip öldürülmeleri için fetva veriyor.
Ankara Müftüsü Rifat Efendi ise Atatürk ve arkadaşlarının İslam'ın emrini yerine getirdiklerini; bu yüzden herkesin onları desteklemesi gerektiğini söylüyor.
İşte böyle bir ortamda bir avuç yiğit insan; işgal altındaki Türkiye'yi kurtaracak örgütü Ankara'da hayata geçiriyor.

ANKARA NEDİR?
Savaşlardan bunalmış, tükenmiş...
Hastalıklarla kırılmış...
Dışarıdan getirilen ucuz mallarla sanayisi/üretimi çökertilmiş...
Kendine artık güveni tamamen bitmiş...
İngiltere mi Amerika mı efendimiz olsun diye tartışmaya başlamış...
Gazeteleri; işgalcilerin emrine girmiş...
Bir yılgın ve yoksul milleti yeniden ayağa kaldırmış Ankara...
Ankara; işte o en yoksul ve en umutsuz günlerde tozlar içinden yükselen yeni Türk devletinin simgesidir.
Bu yüzden: Ankaralılaşmak; işbirlikçilerin nefret ettiği bir şeydir.
Onlar; Türkiyelileşmek adı altında Ankara'yı yok etmek peşindedirler.
Eğer bu büyük oyunu görmüyor iseniz...
Buna karşı siyasi duruşunuz yoksa...
O zaman siz 23 Nisan'ı hiç anlamamışsınız demektir.

HAKİMİYET MİLLETİNDİR

23 Nisan 1920'ye kadar; 'Hakimiyet Allah'ındır; onun vekili olan padişah da bu işi yürütür.' diye kabul edilirdi.
Mustafa Kemal; iktidarı tek kişiden alıp millete verdi.
Ya şimdi?
O egemenliği ele geçiren Başbakan Erdoğan; 23 Nisan 2010'da koltuğunu 4. sınıf öğrencisi Elgin Koçubaba'ya bıraktığında şöyle diyor:  'Artık yetki sende. İster asar, ister kesersin'
Hakimiyet; asıp kesme demek değildir, efendiler...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget