Siyah lale! (2) - Mustafa Mutlu

 Siyah lale! (2)


İki aydan fazla oldu, “Siyah lale” başlıklı yazım yayınlanalı... Takvimler 19 Şubat’ı gösteriyordu.
Ortalık mikrop kaynıyordu ve hastalanmıştım. Gittiğim doktor, “Korkma, yaslan arkana, ıhlamurunu iç” demişti...

Korkmuyordum ki zaten; zaman içinde o kadar alışmıştım ki hastalıklara!

“Yüksek ateş”e inat paltomu giyip parka atmıştım kendimi...
Erik ağaçları tomurcuğa durmuştu henüz...

Bahçıvanlar ellerindeki kürekle toprağın karnını yardıkça mis gibi toprak kokuyordu ortalık...

“Bugün karnı yarılan o topraklar; yaz aylarında bin bir renk çiçekle dolacak; biliyorum” diye yazmıştım...

“Bugünkü hüznün yerini cıvıltılı bir neşe kaplayacak... Bu yaz bereketsiz geçse bile; bir sonraki... O da olmazsa; ondan sonraki yaz mutlaka dengesini bulacak doğa... Su, yatağında akacak!”

***


Sonra eve dönmüştüm ve kızımın bir arkadaşının yurt dışından getirdiği “siyah lale soğanı”nı gömmüştük toprağa...

İşte; o lale, benden çok merak edilir oldu bugünlerde...
Okur e-mail gönderip soruyor; “Lalen ne oldu?”

***


Günlerce sabırsızlıkla bekledik biz de...

Mutfağa her girişimizde; ilk işimiz ona bir göz atmak haline geldi... Güneşini, suyunu eksik tutmadık...

Bahçıvanların parkta karnını yardığı toprak bin bir renk çiçekle doldu bile... Erik çiçekleri, meyveye dönüştü...

Park, çocuklarla dolup taşmaya başladı... O yağmurlu günün hüznü, yerini neşeli çocuk kahkahalarına bıraktı gerçekten...

***


Ve bizim lale; büyüdü, büyüdü, bu ay başında yeşil tomurcuğunu uzatıverdi karnından...
Neşemiz olmuştu resmen! O yeşil haliyle bile o kadar güzeldi ki...

Sonra...

Sonrası büyük bir hayal kırıklığı!

Çünkü yeşil tomurcuk renklendi renklenmesine de... Koyu bir kırmızıya büründü...

Hollandalı çiçek soğanı satıcısına demediğimiz lafı bırakmadık tabii!

Ve tam bu sırada gelmeye başladı, laleyi merak eden okurlardan sorular...

“Ne oldu senin siyah lale, açtı mı?”

Gerçeği saklayamazdım; çünkü hiç yalan söylememiştim ki okura:

“Açtı ama; bizimki resmen kırmızı... Kandırıldık galiba!”
Hep birlikte gülüyorduk halimize!



***

Bizim lale beni yanılttı!

Çünkü bir süre kırmızı kaldı; ama... Bir hafta sonra kararmaya başladı...

Önce bordoya, sonra mora, ardından tamamen siyaha büründü...

İnanılmaz bir heyecanla tanığı olduk bu sürecin!
Ve yaklaşık bir haftadır, mutfak penceresindeki saksısında kurum kurum kuruluyor! Hemen yanındaki, karşısındaki sarı, kırmızı, pembe lalelere göz süzüp, farklılığıyla böbürleniyor sanki!



***

Bu “siyah lale”, bana hayat sürdükçe hiçbir şeyin bitmeyeceğini gösterdi!

Ve hangi toprağa dikilirsen dikil, suyunu kim verirse versin; genetik kodunda yazılı olandan başkası olamayacağını...

Hepimiz bu lale gibiyiz aslında:

Genetik kodumuzda bozukluk yoksa neysek oyuz!

Bu yüzden bizi toprağa dikmeye soyunanlar; ya bunu bilecekler ya da kendilerine başka laleler bulacaklar!



***

Bir siyah lale, baharı müjdeledi bana kara yapraklarıyla...
Bahar yeniden doğmaksa eğer...

Yeniden âşık olmak, canlanmak, güç toplamaksa...

Umuduysa bahar; onurlu geleceklerimizin...

Ellisinden sonra vücutta beliren ince sızılara inat; olgun ama tutkulu bir çiftin ateşli tangosuysa...

Merhaba bahar... Merhaba güzel lalem...
Ölmedik daha!



*****

SİYAH LALE!

Az önce doğudan battı güneş.
Gizlendi gölgeler.
Karanlığın içinden sökülüp çıkarıldı gizemli estetiği.
Bir kara senfonisin sen,
siyah lalem.
Bütün duyargalarımı açtım,
seni dinliyorum.
Sürükleyip götüren;
parçalayan,
bölen,
tamamlayan.
Suskun degerlerimin ışıltılı sesi.
Bir kara senfonisin sen,
siyah lalem.

UMUT ENGİN DENİZ



*****

GÜNÜN SORUSU

Siyah laleyi anlattığım yukarıdaki yazıyı okurken kaçınızın aklına ayıp bir söz geldi? Ve aklınıza gelen o organda; bir lalenin yetişmesi mümkün olmadığına göre...
Lalelere yaptığımız bu haksızlık niye?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget