Ay yıldızlı bayrak, ülkemizin dört bir yanındaki meydanlarda dalgalanmıyor bir süredir… Dalgalanan, trafik lambası gibi kırmızı-sarı-yeşil renkli bir bez…
“Sarı”dayız şu an…
Yeşilin yanmasına ramak kaldı!
Ondan sonrası karanlık!
Hem de büyük bir karanlık…
Oysa; asırlar boyunca tek bayrağı oldu bu ülkenin… Tek bayrak altında yaşadık acıları da sevinçleri de… Tahrikleri tek bayrakla aştık!
Kırmızısında atamızın kanını, ayında kutsallarımızı, yıldızında umudumuzu ve geleceğimizi bulduk…
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin 91‘inci kuruluş yıldönümü… Meclis, ulusal egemenliğin, ay-yıldızlı bayrak da onun simgesi…
Ama bugün kırmızı-sarı-yeşil bayraklı meydanlarda açılan tek bir Türk bayrağı bile “ağır tahrik” olarak görülüyor birilerince…
Ve biz bu dramı görmezden gelip, bayram kutlamaya çalışıyoruz bugün!
Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, ana muhalefet lideri dün kutlama mesajlarını yayınladılar bile…
Bugün de bayram törenlerinde gururla poz verecekler.
Sarıdayız oysa…
Yeşilin yanmasına ramak kaldı…
Görmezden gelecekler…
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!
***
Cumhuriyet‘in… Yani ulusal egemenliğin ikinci önemli simgesi de İstiklal Marşı…
Hani, ozanının “Allah bu milleti bir daha İstiklal Marşı yazmak zorunda bırakmasın” dediği, ortak destanımız…
Ay-yıldızlı bayrak gibi o da “tahrik aracı” olarak değerlendiriliyor bir süredir…
Sözüm ona “milli egemenliğin” temsilcisi olan bazı milletvekilleri bile bu marşı duymamak için salonlardan kaçıyor…
Kaçmayanlar, söylenirken saygı duruşunda bulunmayı haksızlık sayıyorlar kendilerine!
“Ben Türk değilim ki, neden bu marşı okumak zorunda bırakılıyorum” diyen “milli egemenlik” ürünü vekillerimiz var bugün…
Onlar; kırmızı-sarı-yeşil bezler altında başka marşlar söylemeyi yakıştırıyorlar kendilerine…
Çünkü sarı yandı bir kez; yeşilin yanmasını bekliyorlar!
Asıl ondan sonrası “bayram” bu “vekiller” için…
Ve biz böyle bir ortamda; bugün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı‘nı kutlamaya çalışıyoruz…
Ne diyelim; kutlu olsun!
***
Ulusal egemenliğin üçüncü sembolü ise Anayasa…
Sadece şu son 8 yılda kaç kez değiştirildiğini, kaç maddesiyle oynandığını anımsayan çıkar mı aranızdan bilmiyorum…
Hani; hep aynı sözüm ona anayasa profesörlerinin, farklı partiler, farklı dernekler, farklı vakıflar için alternatifler ürettikleri kutsalımız!
Kimileri şimdi bunu değiştirip, “başkanlık” sistemini içine oturtma niyetinde…
Sanki onu ilk yazan Mustafa Kemal Atatürk bunu akıl edememiş de o kitabın içine koydurmamış gibi!
Parlamenter olup, “Parlamenter sisteme karşıyım” diyen milletvekili bir anayasa profesörü de; Başbakan‘dan gelen talimat üzerine, bunu başımıza musallat etmenin derdinde…
İlk yazılan anayasadaki bütün kutsallar ise; “değiştirilebilir” ayrıntılar şimdi!
Bayrağımız “ayrıntı” artık, “İstiklal Marşı”mız ayrıntı…
Çünkü; sarı ışıktayız… Yeşil yandı mı; her şey tamam!
Ve biz, sırf kendi çıkarları için yeni bir anayasa peşinde koşan siyasetçilerin yönetiminde; bugün milli egemenliğin 91‘inci yılı diye, mutluymuş gibi yapacağız…
Kutlu olsun!
*****
ÜÇ ANLAM!
Milli egemenlik üç anlam taşır:
Bir: Emperyalistlere ve mandacılara karşı bağımsızlık:
Öyle bir haldeyiz ki, “Libya’da ne işimiz var” dedikten sadece bir gün sonra, bu ülkeyi işgal edecek güçler arasına girmeyi kabul ediyoruz! Yani bizim adımıza savaş kararını bile birileri veriyor. Meclis ise sadece “onay” makamı!
İki: Padişah ve halifelere karşı bağımsızlık:
Her şeyi bir kenara bırakın; Başbakan‘ın katıldığı bir açılış töreninde, “Son Osmanlı Padişahı 1. Recep Tayyip Erdoğan” diye pankart açıldı bu ülkede… Ve yine bu ülkenin Dışişleri Bakanı, Osmanlı‘ya övgü düzmek için kitap yayınladı. Televizyonlarda bir “Osmanlı” furyasıdır gidiyor bir süredir! Bırakın padişahlara karşı bağımsızlığı, utanmasak Osmanlı‘nın torunlarını oturtacağız koltuklara…
Üç: Ekonomik bağımsızlılık:
Ülkede dönen paranın yüzde 60‘ı yabancılara ait… En büyük bankalarımız, şirketlerimiz yabancı sermayenin elinde… Bırakın yabancı sermayeyi, bakkal dükkanlarının adı bile İngilizce artık!
***
Bayramınız bir kez daha kutlu olsun!
*****
GÜNÜN SORUSU
Bugün 23 Nisan… Sorum size:
24 Nisan’ları düşünmekten, 23 Nisan’ın neşesini kaç yıldır
hissedemiyorsunuz?
Yorum Gönder