Tayyip Erdoğan sonunda “çılgın projesini” açıkladı. Aylardır bir “kanal projesi”nden söz ediliyordu zaten. Ben açıkçası “belki başka bir projedir” diye beklemedim değil.
Ama sonuçta ortaya İstanbul’un batısından geçen “ikinci bir deniz yolu” projesi çıktı. Yani bildiğimiz, tahmin edilen proje.
Çılgın mı? Evet çılgın. Çünkü en başta herhalde çok pahalı bir proje. Tabii bir de yapımı herhalde çok uzun sürecektir. Bitmesi, orada yeni bir hayatın başlaması ve keyif verir hale gelmesi için çok bekleyeceğiz ki, o açıdan yazık.
Hemen “olmaz böyle şey” diye karşı çıkmıyorum. Başbakan’ın söylediği gibi “önce hayal etmek gerek” sözüne katılıyorum. Bugüne kadar “nasıl olur canım” dediğimiz pek çok şey hayatımızın bir parçası oldu. Bu da olabilir.
Ancak elbette bu projenin merak çeken o kadar çok unsuru var ki, insan neyi nasıl hayal edeceğini de şaşırıyor.
Öncelikle projenin maliyeti. 30 milyar dolardan söz ediliyor. Bu kadar para ekonomiye istihdam ve üretim olarak yansıyacak başka işlerde kullanılamaz mı?
Projenin ne kadar zamanda biteceği de önemli. Başbakan seçimden sonraki iki yıl etüd yapılacağını söylüyor. Ardından en az iki yıl sürecek çevre hafriyatı ve sonunda kanal hafriyatı. Ve tüm çevrenin düzenlenmesi, binaların yapılması, köprüler, viyadükler.
Bu şu demektir ki, önümüzdeki 10 yıl boyunca İstanbul trafiği içinden çıkılmaz halde olacak.
Benim en merak ettiğim, 150 metre genişliğindeki bir kanal nedeniyle çok sayıda köprü yapılması da gerekecektir. Bunun trafiğe etkisi ne olacak? Zaten İstanbul’un ana trafiği köprüler yüzünden sıkışmıyor mu?
Başbakan’ın söylediği Boğaz trafiğini rahatlatmak iyi bir fikir, ama bu kanalın çevresinin oturulur hele getirilmesi daha büyük bir tehlikeyi de yanında getirebilir. Boğaz’ın en dar yeri 1000 metre. 150 metrelik kanaldan geçecek süper tankerler eskisinden daha büyük bir tehdit oluşturmayacak mı?
Rant konusu ise galiba herkesin dilindeki en önemli konu. Başbakan her ne kadar “spekülasyon olmasın diye güzergâhı açıklamayacağını” söylese de, eski uygulamalara bakınca AKP’ye yakın duranların buradan büyük kazançlar elde edeceği dedikodularını kesmek mümkün değil.
Son olarak da bu kanalın uluslararası statüsünün ne olacağı konusu var. Biliyorsunuz Boğazlar Montrö Anlaşması çerçevesinde yönetiliyor. Aynı işlevi görecek bir başka su yolunun yasal durumunun ne olacağı da herhalde hesaplanmıştır. Her şeyin dışında, beni en şaşırtan kanal projesini öğrenen AKP’lilerin olağanüstü sevinmeleriydi. Meğer ikinci su yolu nasıl bir hasretle bekleniyormuş da haberimiz yokmuş.
Belli ki bu konu önümüzdeki günlerin en önemli konularından biri olacak. Nasıl olsa tartışacağız. İlk izlenimlerim bunlar.
*****
New York Times yazınca
Kızıyoruz. Evet New York Times yazınca kızıyoruz. Çünkü doğru bir konuyu Türklere hakaret olarak algılanabilecek bir üslupla yazıyorlar.
Gazete Türkiye’de müthiş bir tüketim çılgınlığı yaşandığını, bankaların bir SMS ile kredi verdiğini belirtiyor ve “Açgözlü Türkler harcama yapmaya ve borç almaya devam ediyor” diyor.
“Açgözlü Türkler” tanımı yapılmasa yazının ana fikrine bakacağız ve hiç öfkelenmeyeceğiz. Çünkü yazılanlar aynen doğru.
Bugün pek çok kişi “alışveriş merkezleri tıklım tıklım, ortalık lüks yabancı arabadan geçilmiyor, lüks konutlarda sıra var, demek ki herkeste para var” diyor.
Evet var ama, işte böyle borç yaparak var. Türkiye büyüyor, borçla. Türkiye gelişiyor, borçla. Herkes mal sahibi oluyor, borçla.
Milyonlarca kişi önümüzdeki 5 yıllarını 10 yıllarını sattılar bile.
New York Times’ın dikkat çektiği nokta bu. Çünkü bu bir tür saadet zinciri. Ve zincir bir noktada koptuğu an, bugün sanal bir refah içinde olan milyonlarca kişi uçurumun kenarına geliverecek.
Türkler açgözlü değil elbette. Sadece iktidar bir kesimi yoksullaştırırken, şimdilik iyi durumda olan bir kesimi de borç batağına sokuyor. Küçük bir kesim ise anormal zenginleşiyor. Bu düzeni sürdürmek o kadar kolay değil.
*****
Başbakan, “Suriye’de totaliter yapı istemiyoruz” demiş. Buna zaten gerek yok. Bizdeki totaliter yapı bütün bölgeye yeter! (Gani Yıldız)
*****
Araçta önemli adam var, ambulans beklesin
Dün saat 16.15 suları. Dolmabahçe’deki tünelden giriş yaptım. Tünelin girişi, içi, çıkışı polisle dolu. Olağanüstü güvenlik alınmış. Belli ki Başbakan geçecek.
Piyalepaşa’dan çıktıktan sonra tekrar tünele girdim. Aynı durum. Kâğıthane çıkışından TEM yoluna giden bağlantı yoluna saptım.
AKOM’a yaklaşırken trafik biraz ağır ilerliyordu. Sağımda 3 önde 3 arkada 6 eskortlu siyah Ankara plakalı Mercedes araç belirdi. Emniyet şeridinden gidiyorlar.
Koruma ekibine bakınca büyük ihtimalle bakan olduğunu düşündüm.
O sırada arkadan yine emniyet şeridinden siren çalarak bir ambulans kendine yol bulmaya çalışıyordu. Eskortlu Mercedes’in arkasına geldi ama Mercedes ve korumalar istifini bile bozmadı.
Boğaz Köprüsü sapağına kadar ambulans 6 eskortlu Mercedes’i takip etmek zorunda kaldı. Neyse ki Mercedes Köprü tarafına değil de Edirne tarafına saptı da yol açıldı, ambulans hızla geçip gitti.
Asla dilemem ama o ambulansta, Mercedes’in içindeki makam sahibi olsa, kendisine yol vermeyen eskortlu konvoya karşı nasıl bir his beslerdi.
*****
Tuncay Özkan’a destek
Bağımsız adaylara destek veren Cumhuriyet Güç Birliği İstanbul Birinci Bölgedeki adayını geri çekerek Tuncay Özkan’a destek olma kararı verdi. Tuncay Özkan adaylığının bu grup tarafından desteklenmesi üzerine cezaevinden yazdığı mektupta şöyle dedi: “Cumhuriyet Güçbirliği’nin oluşumu ve adayları önemlidir. Ben ve arkadaşlarım bu güç birliğini çok önemsiyoruz. Doğu Perinçek’in Halil Nebiler’in ve diğer adayların Meclis’te olmasını destekliyoruz. Bağımsız adayların Meclis’te olması AKP iktidarının sonu olacaktır. Cumhuriyet rejimi kazanacaktır. Halkı kendilerine oy vermeye mecbur gören siyaset anlayışı da 12 Haziran’da yenilmek zorundadır.”
Bu arada DP eski Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk da seçimlerde aralarında Çetin Doğan’ın da bulunduğu Cumhuriyet Güç Birliği’nin adaylarına destek verilmesini istedi.
Yorum Gönder