Emek, En Yüce Değerdir - Mustafa Balbay

 Emek, En Yüce Değerdir

Bilişim toplumuna geçişle birlikte, popüler tartışmalarda “bilgi gücü”, “emek gücü”nün önüne geçmişti. Hatta evrensel
olarak kullanılan “emek en yüce değerdir” sözünün yerini, “bilgi en yüce değerdir” sözü almaya başlamıştı.
İkilem bugün de devam ediyor. Belki bir münazara konusu bile yapılabilir. Böyle bir tartışmada ben önceliği emeğe veririm. Zira bilgiye ulaşmak da özünde emek ister.
Bilgi meyveyse, emek ağaç ve toprak.
Bu, elbette bilginin önemini küçümsemek anlamına gelmiyor. Bugünkü dünyada bilgi, toplumları ileri götüren başlıca motor güç. Öyle bir güç ki baş döndürücü bir hızla yol alıyor. Bugün yeryüzünde insanoğlunun ürettiği bilgi her 6 yılda bir ikiye katlanıyor. Tıpta ise 4-5 yılda bir.
***
Ancak bilgi toplumu olabilmenin yolu çok bilgiye sahip olmak değil. Bilgiyi kullanabilmek, geliştirebilmek.
Nasıl ki, yediğimiz kadar değil sindirdiğimiz kadar besleniyorsak; sahip olduğumuz bilgiler kadar değil, kullanıp geliştirebildiğimiz bilgiler kadar donanımlıyız.
Buna Türkiye’den ve dünyadan güncel örnekler verebiliriz.
YGS skandalı 1 milyon 700 bin öğrenciyi etkiledi. Üniversite yaşamına hazırlanan gençler aynı zamanda bilgi çağının kuşağı. Skandaldan sonra bilgisayar ortamında iletişim kurdular, bilgi alıp, bilgi verdiler. Ortak eylem yapma kararı aldılar. Sonuçta Başbakan’ın bile şifrelerini bozan ortak sesler üretmeyi başardılar.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan toplumsal dalgalanmanın merkezi de yine sosyal paylaşım siteleri. Bilgi ile ortak eylem kararı birleşince ortaya önceki yıllarda görülmeyen yepyeni güç merkezleri çıktı.
Yeni güç merkezlerinin ne kadar bilinçli kullanıldığı, ne kadar yönlendirildiği ayrı bir tartışma konusu. Ancak şu gerçek ki; bilgi toplumu ile birlikte ortaya bilgi-emek karışımından oluşan yeni davranış biçimleri çıkıyor.
Belki de çağımızın giderek daha kabul edilemez hale gelen refah paylaşımı dengesizliğine bu noktalardan müdahale edilecek. Çünkü üretilen refahın artması dünyanın daha yaşanır hale geldiğini göstermiyor. Hatta bugün tam tersine giden bir grafik var.
Zengin Kuzey ülkeleri dünyadaki refahın yüzde 85’ini elinde tutuyor. Güney yarımküreye yüzde 15 kalıyor. Bu oran 1990’larda 75’e 25, 1980’lerde 70’e 30, 1970’lerde 60’a 40’tı.
***
Türkiye’ye, iktidarın emeğe bakışına gelirsek; kötü dönemlerimizden birini yaşıyoruz.
Her şeyden önce hükümetin emeğe saygısı yok. Başkentin merkezinde bir kilometre yarıçapında bir daire çizin, devlet katında aynı işi yapan ama, maaşları birbirinden çok farklı 5 ayrı çalışan grubu bulursunuz.
Bu farklılıkların üzerine bir de sözleşmeli personel uygulaması eklendi. Sözleşmeli personel, adı üzerinde kadrosu olmayan, her yıl sözleşmesinin uzatılmasıyla görev yapan kişi. Sözleşmeyi kim uzatacak?
Hükümet.
Bu fiili olarak devlet memuru kavramının yerine “hükümet memuru” kavramını koymak anlamına gelir. Ekonominin çok iyi gittiğini söyleyip devlet memurlarını güvencesiz, daha düşük maaşla hükümet memuru haline getirmek, her şeyden önce insana, insan emeğine saygısızlık.
Emek yelpazesinde geniş bir tur attık.
1 Mayıs, emeğin bayramı kutlu olsun.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget