Ucubeleşen İnsanlığımız… - Zeynep Oral

Ucubeleşen İnsanlığımız… - Zeynep Oral
Bir haftadır St. Petersburg’da Avrupa Tiyatro Ödülleri’nin dağıtıldığı, tiyatro konuşulduğu, tiyatro izlendiği bir ortamdaydım.

İstanbul’dan ayrıldığım gün, ağzında sakızıyla en ön sırada tiyatro izleyen Sümeyye krizi, gazetelere yansımıştı bile…

Dünyanın uygar bir ülkesinde bu yaşansaydı olası tepkiler şöyle sıralanabilirdi: Oyunculara verdiği rahatsızlıktan dolayı, ön sıradaki seyirci özür dilerdi… Oyunu beğenmediği için protesto niyetine, gürültüyle salonu terk ederdi… “Tiyatroda sakız çiğneme özgürlüğü” diye pankart açılabilirdi… Çaktırmadan sakız ağızdan çıkarılıp, sonra çöpe atılmak üzere bir kâğıda sarılırdı… Bu arada sahnedeki oyuncuya göz kırpılabilir ya da gülüp geçilirdi…

Ama bunların hiçbiri olmadı. Çünkü ön sıradaki seyirci, padişahın, özür dilerim Başbakan’ın kızıydı!

Dönüş uçağında, olayın Kültür Bakanı’nın, oyuncuya çektiği fırçadan, Devlet Tiyatroları’nı kapatsak da mı saklasak, kapatmadan mı özelleştirsek tartışmalarına uzamasını gördüm.

Bir kez daha sapla samanı karıştırmanın; bir kez daha dayatmanın, bir kez daha gözdağı vermenin, haddini bildirmenin, tanığı olduk.


Dediğim dedik dayatması


Padişahlık yönetiminde “dediğim dedik” dayatması, doğaldır.

Başbakan’ın “ucube” dediği heykeli, mutlak yıkma kararlılığı da “dediğim dedik” dayatmasıdır. Başbakan’ın bizzat sürdürdüğü yıkım kampanyası, gözdağı vermenin, haddini bildirmenin, “önümde ya el pençe olursun ya da..” tehdidi ve baskısından başka bir şey değildir.

Bir de, olsa olsa nefret, kin ve öfke dilini kışkırtmaktır!

Sadece Mehmet Aksoy’un heykeli konusunda değil bu tavır.

Gençlerin protestolarına cevap olarak “Biz de onların karşılarına 5 bin, 10 bin genç koyarız” demek de böyledir. Bundan âlâ nefret dili, bundan âlâ tehdit, baskı olur mu!

Dönüş uçağında okudum kanımı donduran bu tehdidi.

Bu kez kriz değil, iç savaş hazırlığı mı? Ne oluyoruz?


İnsanlığımız bıçaklanırken


Heykelin yıkılmaması gerektiğine inananlardan sadece biri Bedri Baykam. Ona ve Tuğba Kurtulmuş’a saplanan bıçaklar heykellerin yıkılmasına karşı çıkan herkese saplandı.

Şimdi hepimiz kanıyoruz, can çekişiyoruz ve utanıyoruz.

Bıçağı saplayanın “Allah’tan başka ilah yoktur” demesi onu kurtaramaz. Kurtarmamalı.

“Canım adam zaten deliymiş” deyip baştan da savamazsınız!

Aradan kaç gün geçti, hükümet bu olaya ne denli ilgi gösterdi?

Ah unuttum, artık bu ülkede “Ya bizdensin ya da düşmandan” egemenliği var, öyle ya!

Ama saldırgandan bin kat daha çok, kanlar içindeki iki insanı otomobillerine almak istemeyenler beni yaraladı.

Artık ucubeleşen insanlığımızdır…


Elif’in kafatası kırık


Dönüş uçağında gazetelerde boşuna aradım 1700 gence nefes aldıracak, ÖSYM Başkanı Ali Demir’in istifa haberini. Yoktu.

Gözlerimi, yüreğimi ve vicdanımı, arayıp bulamadığım bu haber yerine bir başka habere kilitledim. Şırnak’ın Silopi ilçesinde şen şakrak bir düğün vardı. Tüm mahalleli davetliydi sokak düğününe. Tam halaylar çekiliyordu ki… Zırhlı polis aracı “Akrep” sokağa daldı. Gençlerden biri taş attı araca. “Akrep” düğün kalabalığına gaz bombasıyla cevap verdi. Bombalardan biri 2 yaşındaki Elif’in başına geldi. Elif hastaneye kaldırıldı. Kafatası kırılmıştı. Komadaydı…

Birkaç satırlık “küçük” bir haber… Ertesi gün manşetlerden verilen YSK’nin 12 bağımsızın adaylığını iptal etmesi haberinin yanında, “minicik” bir haber minik Elif’inki…

İşte böyle “minik” haberleri okumamak için istiyorum Leyla Zana, Hatip Dicle, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel gibi bağımsızların Meclis’e girmelerini. İnsanlığımız ve ülkemiz daha da ucubeleşmesin diye…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget