Türkiye-Avrupa İlişkilerinde Tarafların Çelişkileri - Erol Manisalı

 Türkiye-Avrupa İlişkilerinde Tarafların Çelişkileri
- AKP 8 yılı aşkın bir süredir Avrupa’nın (ve ABD’nin) istediği açılımları elinden geldiğince yapmaya çalışıyor. Kürt, Ermeni, Kıbrıs, Ege, Patrikhane ve özelleştirme konularında hem Avrupa hem de ABD büyük ölçüde tatmin edildi.

Son aylarda Arap ülkelerinde ortaya çıkan başkaldırılar ve iç çatışmalar konusunda da Ankara hükümeti ABD ve Avrupa (AB) yaklaşımlarına büyük ölçüde yakın durmuş ve halen de destek vermektedir.

Ortadoğu konusundaki iki istisna, Gazze (Hamas) ve İsrail konularında oldu. Ancak her ikisi de reel politikadan çok iç kamuoyuna yönelik etkinlikler olarak kabul edilmektedir.

- Yeni CHP 12 Haziran seçimlerine hazırlanırken Washington ve Brüksel’e çok sıcak mesajlar verdi. Yeni CHP’nin (yeni) ABD ve Avrupa politikalarının ana çizgileri belirlenmeye başladı.

Partinin geleneksel tabanında bazı rahatsızlıklar yaratsa da “kimi stratejik küresel önceliklerin değişmesi gerekliliğine inanan” yeni yönetimin farklı bir politika çizgisine girdiği gözleniyor.

ABD ve AB’nin “açılımlara bağlı olarak son sekiz yıl içinde değiştirildikleri yerli ortakları” meselesinde, yeni CHP de dış politikasında değişiklik yapma kararını vermiş görünüyor.

Avrupa’nın çelişkileri

Avrupa tarafında önemli çelişkiler var:

1) Avrupa, kendisine yaşam tarzı ve demokrasi olarak benzeyen bir Türkiye istiyor mu?

2) Yoksa, özellikle yeni açılımlar yolu ile “kendi talep ve temennilerini” daha iyi karşılayan bir hükümet (ve meclis) ile mi çalışmayı tercih ediyor?

Avrupa Birliği (ve ABD) bu iki seçenek arasında zikzaklar çizmeye devam ediyor. Ancak son 8 yıllık dönem içinde, ağırlığın AKP’den yana geliştiğini gördük.

ABD ve AB’nin, “dere geçerken at değiştirilmez” zihniyetine daha yakın bir noktada bulunmasına karşın İsrail ve Gazze (Hamas) konularında meydana gelen gelişmeler onların da kulağına biraz kar suyu kaçırdı.

Öte yandan İslami yeniden yapılanma konusunda ortaya çıkan değişiklikler, “acaba....” sorgulamasının yapılmasına yol açtı.

İngiltere’yi hariç tutarsak Avrupa’nın (AB’nin) Türkiye politikasında çelişkiler ve zikzaklar Amerika’ya oranla daha fazla. Çünkü Avrupa (ve AB) fiilen Türkiye ile iç içedir. Avrupa’daki 5 milyon Türk nüfusundan ticari ve kültürel ilişkilere uzanan “doğal bir entegrasyon-iç içe geçmeler” söz konusudur.

Türkiye piyasaları ile Avrupa piyasaları doğal bir bütünleşme süreci içindeler. Otomotivden turizme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarından ticari etkileşimlere kadar bu bütünleşmelerin fiili sonuçlarını yaşıyoruz.

Bu nedenle Avrupa’nın (AB’nin) Türkiye’ye karşı duyarlılıkları Amerika’dan çok daha fazladır. Ayrıca Türkiye Avrupa Konseyi’nin en eski üyelerinden biridir. Avrupa Konseyi’nin CENYC’de (Council of European National Youth Com.) Türkiye’yi 1962-1968 yıllarında dış ilişkiler komisyonu başkanı olarak temsil etmiş biri olarak gelişmeleri fiilen yaşadım.

Türkiye AB dışında da olsa, Avrupa ile doğal bir etkileşim ve entegrasyon içindedir. Ortada fiili, doğal ve tarihsel bir bütünleşme söz konusudur. Avrupa’nın (ve AB’nin) Türkiye’yi, bu entegrasyona karşın “kendinden görmeme ve içine almadan denetimi altında tutma” gibi bir politikası Gümrük Birliği’nden Avrupa Parlamentosu kararlarına, Kıbrıs politikasından “AB süreci için imzalanan 2004 ve 2005 anlaşmalarına kadar” her alanda açık olarak görülür.

Ama buna karşın fiili bir iç içe geçmişliğin fiili sonuçları vardır. Bu durum Avrupa’nın (ve AB) Türkiye politikalarında çifte standartlara dayalı çelişkilerin yoğun bir biçimde yaşanmasına neden oluyor.

Erdoğan’ın Avrupa Konseyi’ndeki çıkışı

Erdoğan AKPM’de yaptığı konuşmada ve sorulan sorularda Avrupa Konseyi’ni (ve Avrupa’yı) karşısına alarak, “öteki gibi algılaması” bir yönü ile 12 Haziran’a yönelik bir girişim olarak kabul edilebilir. Ancak öte yandan AKP’nin Avrupa konusundaki “reel politiğini” de ayna gibi yansıtan bir duruştur.

Erdoğan’ı dinlerken bir ara karşımda rahmetli Necmettin Erbakan konuşuyor sandım. Erdoğan kendi penceresinden, “taktik değil ama stratejik bir konuşma yaptı”. Kendisine destek veren liberalleri rahatsız eden de galiba buydu. Bana, uzun yıllar önce BM Genel Kurulu’nda sansasyonel bir konuşma yapan Kuruşev’i hatırlattı.

- Avrupa (ve AB) acaba kendi yaşam tarzına ve katılımcı demokrasiye yakın bir Türkiye politikası mı çizecek?

- Yoksa kendine uzak, siyasal İslama yakın bir Türkiye mi görmek isteyecek?

Bu sorulara bir tane daha eklemek gerekir; acaba Avrupa’nın talepleri hangi olasılık içinde gerçekleşebilir? Eski AKP ve yeni CHP Avrupa yaklaşımlarında, bu üç soruyu kendilerine de sormak zorundalar.

Avrupa büyüklerinin çok uzun yıllardan beri değişmeyen bir bölge politikası vardır; “ne kadar ekmek, o kadar köfte....” (Fransız kalanlar da bu kuralı hiç unutmazlar...)

***

Bir not; Genco Erkal’ın Aziz Nesin’den uyarladığı tek kişilik oyunu “Nereye Gidiyoruz” izlenmesi gereken bir başyapıt. Tiyatro sanatı ile siyaset ve günlük yaşam arasındaki bağlar o kadar güzel bütünleşmişler ki...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget