MACAR başkentinin Peşte yakasındaki “Central Universitas”, adına pek bakmayın, ne alışılmış anlamda tam donanımlı bir üniversite sayılır ne de tek merkeze kilitlenip kalmış bir bilim kurumudur. Aslında ciddi birer irdeleme ve tartışma yerleridir o çeşit kuruluşlar. İsterseniz, bir çeşit lisansüstü düzeyde merakları gidermek, tezler geliştirmeyi kolaylaştırmak ya da bazı konuları çeşitli görüş sahiplerinin katılımıyla açıklığa kavuşturmak amacı güden merkezlerdir de diyebilirsiniz onlara.
Budapeşte’deki kuruluşta tek bir hafta için düzenlenen toplantı konularına bakınca şaşırıyor insan. Yalnız ülkenin değil, bütün Avrupa’nın sorunları orada.
Türkiye’nin Avrupa Birliği macerası “o insanları niçin bu denli ilgilendirsin” diye düşünebilirsiniz.
Önce, din ve kültür farklılığı, ülkenin ve sorunlarının büyüklüğü, nüfusunun çokluğu, jeopolitik durumunun yol açabileceği tehlikeler gibi onları ürkütücü bir yığın neden bulabilir ve Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkışta bu ürküntülerin etkisini ararsınız doğal olarak. Belki de, Ankara’yı kapı çalmaktan hâlâ vazgeçirtememiş olmanın nedenlerini merak ediyorlardır.
Buna karşılık, Macarlar gibi Türkleri az çok bilenlerin ve Batılılaşma tutkularını tanıyanların bu vazgeçirme çabasındaki beyhudeliği de çoktan kabul etmeleri gerekirdi. Zaten bu zorluğu bilmeyenler kendi hükümetlerini bu konuda beceriksiz bulmakla kalmazlar, Avrupa’yı bilmesi gereken Türklerin istenmedikleri bir Avrupa Birliği’ne üyelikte niçin bunca ısrarlı oluşunu pek kestiremezler: Sadece bir aşk mı? Yoksa, daha somut ekonomik nedenler mi var?
Anadolu’dan Batı Avrupa’ya ve özellikle Almanya’ya yoğun işçi akımı fazla nitelikli olmayan halk kesimlerinde ucuz emek rekabeti korkusuna yol açmıştı. Ama öte yandan, işveren çevresinin, tam tersine, basit işler açısından böyle bir ücret düşüklüğünü elverişli bulduğu kesindir. Avrupalıların kendi yöneticilerini bu konuda beceriksiz saymaları, daha çok, gelen işçiyi ülkesine geri göndermekte yeterince etkili ve hızlı davranamayış olmakla ilgilidir.
Bu açıdan bakınca, Türklerin AB’ye üye olma olasılığı, Soğuk Savaş sonrasının ortamında kolayca üye olmuş ülkelerden Batı’ya göçen ya da göçecek işgücünü tedirgin etmiş olabilir. Serbest dolaşımdan çabuk yararlanan ve Batı’da hayli yüksek ücretlerle iş bulabilenler, aynı emek piyasasına Türklerin de hemen girmesini pek istememiş olmalıdırlar.
Buna benzer düşünceleri uzattıkça uzatır ve Türkiye’nin üyeliği açısından yaygın Avrupa isteksizliğinin nedenlerini çoğalttıkça çoğaltabilirsiniz. Ama asıl nedenleri kendimizde aramak daha doğru olmaz mı? Şu son örnekte olduğu gibi, işsizliğimize yeter çare bulamayışımız yüzünden dışa taşacak işsiz Türk akımı Doğu Avrupa’yı bile tedirgin ediyorsa kabahatin büyüğü onlarda mıdır, yoksa nüfusunun çoğalışıyla istihdamın artmasını ayarlayamayan bizlerde mi?
Yorum Gönder