Tayyip Erdoğan, yine erkek deveyi dişi deve diye Şam halkına kabul ettiren Muaviye’nin politikasını uyguluyor. Devlet Bahçeli’nin 1995 yılında yazdığı ve daha sonra her seçimde tekrarladığı 2023 vizyonunu alıyor, sonra da “fikirlerimizi çalmayın” diyor!
Yine Atilla Hamzaçebi’nin söylediği gibi İstanbul çevresinde veya Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi İstanbul’un içinde iki yeni kent kurmayı bir tarafa bırakın, Anadolu’da 4 bin yeni kent projesi, 1993’te Türklüğün Yeni Dünya Düzeni kitabımda vardır. İşte o kitaptan bir alıntı:
“4 bin yeni kent Türkiye’nin gücünü geometrik olarak artıracaktır. 4 bin yeni kent, hem sanayileşmenin, hem bilgi toplumunun roketleri olacaktır.”
Bahçeli de 2002 seçimleri öncesinde sorularımı cevaplandırırken “6 bin yeni bilgi kenti” projesini açıklamıştı. Bu fikirlerin temelinde Türkeş’in “tarım kentleri”, Ecevit’in “köy kent” dediği, temeli Atatürk’e kadar dayanan projeler vardır. Aslında proje, kentleşmenin tarihi kadar eskidir!
Türkiye’nin 2023’te dünyanın en büyük on ekonomisinden birisi olması vizyonu ise Bahçeli’nin hatırlattığı gibi 57. Hükümet döneminde Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’na MHP’nin koyduğu hedeftir.
***
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün ise ayrıntılarını açıklayamadıkları İstanbul projeleri vardır. Mesela İstanbul’un küresel finansın merkezi haline getirilmesi, Büyük İsrail’in kurulması için şarttır. Büyük İsrail projesi, ancak Türkiye’yi büyütüyormuş gibi göstererek hayata geçirilebilir. Projenin asıl adı Orta Doğu Birleşik Devletleri’dir!
Bunun için ABD, 3. Kolordu’nun tamamını İstanbul’dan Afganistan’a göndermek, Almanya’daki askerlerinin önemli bir bölümünü Türkiye’ye yerleştirmek istiyordu.
Abdullah Gül, başbakan iken bir müjdeymiş gibi mahalli idareler yasasının 2003 Ocak ayı sonunda çıkacağını söylemişti. Buna göre, İstanbul’un iki yakası, birbirinden bağımsız, iki süper başkan tarafından yönetilecekti. Avrupa yakası için “Rumeli Başkanı” Anadolu yakası için de “Anadolu Başkanı” sıfatı düşünülüyordu!
Anadolu ve Rumeli başkanları için bir tek “Beylerbeyi” sıfatı eksikti.
Tayyip Erdoğan’ın desteğiyle hazırlanan “Türkiye Markası Projesi” nin “değerler” bölümünde “İstanbul, Müslümanlık Türklük gibi negatif çağrışımları olan kavramlardan soyutlanarak ele alınabilecek bir değerdir” deniliyordu.
Yine Tayyip Erdoğan Orta Doğu’da demokratikleşmeyi teşvik için “çok taraflı bir işbirliği forumu” kurulmasını ve Avrupa’nın “Helsinki süreci” gibi, Orta Doğu için de bir “İstanbul süreci” başlatılmasını önermişti.
Aynı öneriyi, 1991 yılında, İstanbul’da yapılan Sosyalist Enternasyonal toplantısında Şimon Perez’den duymuştum.
ABD, İstanbul’a ne kadar önem verdiğini, İstinye’de bütün İstanbul’a hakim mevkide inşa ettirdiği başkonsolosluk binası ile göstermiştir. Bu bina başkonsolosluktan çok askeri bir üs, hatta bir kale durumundadır.
***
Aytunç Altındal’ın verdiği bilgilere göre 1949’da açıklanan Max Weston Thornburg raporunda, İstanbul’un yeniden üç dinin merkezi yapılmasının Orta Doğu’da ve İslam âlemindeki çalkantıları önleyeceğinden söz ediliyordu.
Raporda, yapılacak işler arasında birinci olarak, İstanbul’da kamulaştırmalar vardı. İstanbul’un üç vilayete bölünmesi, merkez bölgenin üç dinin merkezi haline getirilmesi, Fener Patrikhanesi’nin Vatikan modeli ile genişletilmesi, aynı şekilde Yahudiler için büyük bir sinagog inşa edilmesi ve Sultanahmet Camii’nin de Müslümanların merkezi yapılması öngörülüyordu. Ayrıca Kariye Camii de “Makarr-ı Hilâfet” olarak tespit ediliyordu. Bütün kamulaştırma faaliyetleri bu merkezlere göre planlanıyordu!
Yorum Gönder