İki örnek üzerinden aydın ihaneti - Merdan Yanardağ

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemindeki en güçlü padişah hiç kuşkusuz II. Abdülhamit’dir. Yaklaşık 30 yıl hüküm süren Abdülhamit, devletin ve toplumun kaderinde önemli bir rol oynamıştır. Abdülhamit, Ortaçağ artığı düzeni ve rejimi korumak için Fransız devriminin etkisindeki aydınları, dönemin devrimcilerini (Jöntürkler, İttihat-Terakki Cemiyeti/Fırkası üyeleri) ve diğer muhalif kesimleri takip etmek, baskı kurmak ve cezalandırmak için hayli etkili bir hafiye teşkilatı kurmuştu. Bu hafiye teşkilatı, rejim muhafızlığı ve istihbarat örgütü işlevi görüyordu.
Abdülhamit, hafiye teşkilatına dayalı koyu bir istibdat (baskı-terör) rejimi kurmuştu. Geniş bir muhbir ağına sahipti. Hafiye teşkilatının muhbirleri arasında dönemin hilafet ve padişah yanlısı çok sayıda gazetecisi ve yazarı da vardı.
Abdülhamit rejimi tarafından tutuklananlar arasında daha sonra Cumhuriyetin kurucusu olacak Harbiye öğrencisi Mustafa Kemal de vardır. Siyasal faaliyetleri nedeniyle tam 4 kez tutuklanan ve Harbiye zindanlarına atılan Mustafa Kemal, döneminin önde gelen bütün genç aydınları gibi Jöntürk hareketinin bir üyesidir.
Her devrin bir de gönüllü hafiyeleri vardır. Bunlar baskı ve terör rejimlerinin kurulmasına büyük katkıda bulunurlar. İnandırıcıdırlar... Çünkü bazılarının iktidarlardan ilk bakışta doğrudan bir çıkarları da yoktur. Ama aldıkları politik tutum nedeniyle toplumsal ve ekonomik bakımdan rahat ederler. En azından sabaha karşı evleri basılmaz ve gözaltına alınmazlar.
Abdülhamit sonuçta başarılı olamadı ve yenilgiye uğradı. Jöntürk geleneğinin örgütlü ifadesi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti önce 1908 sonra da 1923 devrimiyle tarihin akışını belirledi. Abdülhamit çizgisinin, çok güçlü olduğu halde yenilgiye uğramasının en önemli nedenlerinden biri, aydınların büyük bölümünün tarihin çağrısına uyarak gereğini yapması ve kendi değerlerine ihanet etmemesidir.

***
AKP-Cemaat koalisyonunun gerçekleştirdiği örtülü darbeyle Türkiye’de de bir “istibdat rejimi” kuruldu. Bir bakışa göre, 60 yılla yayılan karşı devrimci sürecin sonuna gelindi. Artık ılımlı İslam rejiminin kurulduğunu ve Birinci Cumhuriyetin sonlandığını söyleyebiliriz. Başka bir ifadeyle İslamcı ve faşizan bir polis devletinin kurulmaya başlandığını saptayabiliriz.
Bu nedenle korku dalgası bütün ülkeyi sarıyor. Olan bitene “Yetmez ama evet” diyenler bile endişeyle bakıyor.
Çünkü AKP-Cemaat iktidarının hedeflerine ulaşmasında tek başına ne hafiye teşkilatı ne de gönüllü muhbirleri belirleyici oldu. Bir dönem şu ya da bu şekilde solda olan ya da böyle sayılan aydınların ihaneti sonucu belirledi. AKP-Cemaat iktidarına verilen paha biçilmez destek, toplumdaki direnme refleksini felç etti.
Kendi değerlerine ve hayatlarına ihanet eden, kurulu düzeni ya da egemen gücü ve akımı çok “demokratik” gerekçelerle savunan sol liberal aydın tipi, aslında başlı başına bir inceleme konusudur. Bu incelemenin psikiyatrik boyutunu şimdilik bir kenara koyarak, siyasal ve toplumsal yanına eğilmekte fayda var.
Kendi değerlerine, çevrelerine, hayatlarına ve geleneklerine ihanet ederek, karşı devrime destek veren liberal sol aydınlar için iki örnek vereceğim; Prof. Dr. Murat Belge ve Prof. Dr. Baskın Oran.
Murat Belge, son yıllarda George Soros’un desteklediği kuruluşların fikirlerini ve pespaye ideolojisini pek “özgürlükçü” gerekçelerle yeniden üretmektedir.
Vasat bir tiptir bu. Bu tespiti yapmak bir dönemin sol entelektüelleri için neredeyse ”rol modeli” sayılan Murat Belge için haksızlık diye düşünülebilir. Ama öyle değildir. Çünkü Belge ve Oran artık muhalif değil, iktidardır. Onlar uzun süredir iktidarın dilini kullanmaktadırlar. Üzücüdür, ama böyledir.
Murat Belge önceki gün Taraf Gazetesi’nde yayımlanan yazısında, Tayyip Erdoğan’ın hırçınlığını eleştiriyor. Ürkütücü ve dışlayıcı bir dil kullandığını söylüyor. Bir hayal kırıklığı yaşadığı anlaşılıyor. Çok yaklaştığı iktidarla arasına mesafe koymaya çalışıyor. Ama geçmiş olsun. Belge, bugün eleştirdiği iktidarın hedeflerine ulaşmasında büyük payı olanlardan biridir.
***
Baskın Oran, artık dünyada emperyalizm döneminin kapandığını ileri süren bir aydın! Yani emperyalizm bitmiş ona göre, artık yokmuş! NATO gibi örgütler ise demokrasileri koruyor ve yayıyormuş. Üstelik hemen yanı başımızda Irak işgal edilip yaklaşık 1,5 milyon insanın katledildiği bir dönemde söylüyor bunları.
Prof. Oran, emperyalizm konusundaki dev bilimsel literatürü yok sayarak şunları söylüyor:
"Küreselleşme sonucu tam bağımsızlık artık tam bir şehir efsanesi; ABD bile Irak'ı işgal etmek için 24 ülkeyi yanına almak zorunda kaldı. Üstelik devletler bazen tam bağımsızlıktan vazgeçerek bağımsızlıklarını sağlarlar. (...) Anti-emperyalizmin kullanılışı ise tam bir cehalet örneği... 'ABD emperyalisttir, AB de emperyalist' diyenler 'muasır medeniyeti’ ittiklerinin farkında bile değil." (Radikal İki, Pazar eki, 3 Ağustos 2008)
İnsan bu satırlar karşısında ne diyeceğini şaşırıyor. Tipik bir Batılı, mavi kanlı ve sömürgeci beyaz adam ideolojisi… Bu kadar cehalet için ya özel bir "eğitim" almak ya da Baskın Oran gibi baştan çıkmış bir profesör olmak lazım...
Klasik sömürgecilikten farklı olarak, tekelci kapitalizmin sermaye ihracı yoluyla gerçekleştirdiği ekonomik ve dolayısıyla siyasal bağımlılık ilişkisi –ki yeni sömürgeciliktir- diye tanımlanan emperyalizm, sol liberal profesörümüz tarafından klasik sömürgecilik ile kasıtlı olarak karıştırılmaktadır.
Baskın Oran da bugünlerde büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Oran’ın önceki gün Agos Gazetesi’nde yayımlanan yazısı ibret vericidir. Prof. Dr. Baskın Oran, iktidarı eleştirirken bile onu övmeye devam ediyor. Şunları söylüyor:

“Muhterem başbakanım, siz bu ülkede büyük reformlar yapmış insansınız; müteşekkiriz, ama şu anda fenaya gidiyorsunuz. Öfke infilaklarınız bitmek bilmiyor. Kendinize durmadan adrenalin, ortama durmadan elektrik zerk ediyorsunuz. Yazı yazan insanlar K. Evren devrindeki gibi ürküyor. Sadede geleyim, üç başlık halinde arz edeyim. İnsanlara bu kadar hakaret size sonunda zarar getirir. Gazeteciler için leş yiyici “akbaba” dediğiniz gibi, bir de “tasma” yoluyla köpek dediniz.

“Tasma derken, doğrudur, kimi gazeteciler kendilerini askere tasmalattı. Onları siz kurtardınız, o da doğru, fakat medya bu sefer sizden ‘it gibi korkuyor’, maalesef o da doğru.” (Agos Gazetesi, 1 Haziran 2012)
Sana da geçmiş olsun profesör! Bu düzenin kurulmasında payın büyük... Bugünü hazırlayan sizin gibi aydınların ihanetidir.
İki elimiz yakanızda olacaktır.

Merdan Yanardağ/Yurt

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget