FATİH'in akıllı tahtaları için mahkeme kararı - Saygı Öztürk

Milli Eğitim Bakanlığı bürokratlarının ilgisi, bilgisi olmadan imam hatip derneklerine hazırlattırılan İlköğretim Kanun Tasarısı, eğitim-öğretim sistemine öyle bir darbe indirdi ki, yeni öğretim yılı başladığında büyük bir kaosun kaçınılmaz olduğu görülüyor. Altında büyük rant yatan, bütün alımları ihale yasası ve denetim dışına çıkaran adımlar bazen yargıya da çarpıyor…Tıpkı, FATİH’in “akıllı tahta”ları gibi…

22 Kasım 2010’da tabii ki yine Ankara’nın lüks bir otelinde Başbakanının başkanın da katıldığı toplantıda “Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi” kısa adıyla FATİH Projesi tanıtıldı. Projenin teknik yanını Milli Eğitim Bakanlığı, satın alma yanı Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından yerine getirilecek. Harcamalar ise Evrensel Hizmet Fonu’ndan karşılanacaktı.

Sınıf mevcutlarını 40’a indirmeyi bile başaran sayan, köylerde aynı sınıfta ilköğretim 1,2 ve 3’ncü sınıfların derslerine bir öğretmenin girdiği okullara da “akıllı” denilen tahtalar da yakışır hani…

“Akıllı tahta”nın tanımı yapılmıştı
Ülkemizin bilinen elektronik firmalarından birisinin yetkilisi, ihale öncesinde “akıllı tahta” yapmaya başladıklarını açıkladı. Henüz ihale şartnamesi açıklanmadan akıllı tahta tasarlanarak 1 Temmuz 2011 tarihinde Türk Patent Enstitü’ne başvuruda bulunuldu ve enstitüsünün bülteninde 1 Eylül 2011 tarihinde yayınlandı.

Akıllı tahtanın patent sahibi elektronik firması görünürken, tasarımcısı olarak da Tunay Alkan, Zafer Altınkaya, Emir Bacak ve Serdar Culfa’nın adı yer alıyordu. Tunay Alkan, aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Teknolojileri Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürütüyordu.

27 Eylül 2011’de “akıllı tahta ihale duyurusu” yapıldı. Buna göre 85 bin adet akıllı tahta alınacaktı. Şartnamede “özel üretim” olarak talep edilen tahtanın adı “akıllı tahta” iken bu kez adı “etkileşimli tahta” olarak değiştirildi. Bu tahta, patenti alınan tahtanın bire bir aynısıydı. Dolayısıyla başka bir firmanın ihaleyi alma şahsı yoktu. Alsa bile o firmaya patent ücreti ödemek zorunda kalacaktı. Dolayısıyla kim alırsa alsın, hep bu elektronik firması kazanacaktı. İhale 23 Kasım 2011’de yapıldı. İhale, 320 milyon TL’de elektronik firmasında kaldı.
İtirazlar dikkate bile alınmadı
İhale aşamasında, bir bileşim firması adına, ihaleyi yapacak olan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na itirazda bulunuldu. Gerekçe olarak, ihale belgelerinde çelişkili hususlar belirtildi, patentli bir ürünün ihale dokümanlarında tarif edilmesinin Kamu İhale Kanunu’na aykırı olduğu kaydedildi. Ancak, bunu dinleyen ve dikkate alan olmadı. Böylece, firmanın teklif vermesinin fiilen ve hukuken engellenmiş oldu.

İtiraz yapılan Haberleşme Genel Müdürlüğü, bu başvuruları dikkate bile almadı. Bunun üzerine firma yetkilisi, bir üst mercii olan Kamu İhale Kurumu’na 1 Aralık 2011 tarihinde “itirazen şikayet”te bulundu. Kamu İhale Kurumu ise itirazı reddetti ve ihale sürecinin devam etmesine karar verdi.
Bu aşamada, elektronik firması, patenti Milli Eğitim Bakanlığı’na devretti. Devir işlemi de Türk Patent Enstitüsü bülteninde yayınlandı ve Bakan Ömer Dinçer, bunun üzerine yaptığı açıklamada “yapılan itirazlar mesnetsiz, bütün patent ve telif hakları bakanlığımıza aittir” dedi. Firma yetkilisi yine yılmadı, bunun üzerine, Ankara 10. İdare Mahkemesi’ne “yürütmenin durdurulması” istemiyle dava açtı. Bu talep de mahkeme tarafından reddedildi.

Bölge İdare Mahkemesi kararı
Ankara 10. İdare Mahkemesinin kararına karşı, firmanın avukatı Ömer Oğur bu kez Bölge İdare Mahkemesine “yürütmenin durdurulması istemi hakkında mahkemenin verdiği karara itiraz”da bulundu.
Bölge İdare Mahkemesi, önemli bir karar aldı. Buna göre, itirazda bulunan firmanın şikayet sürecinin henüz dolmadığı, Kamu İhale Kanunu’na göre, iddianın dikkate alınmamak suretiyle reddedilmesinde hukuka uyarlılık bulunmadığı, bu nedenle Ankara 10. İdare Mahkemesi tarafından verilen kararın kaldırılmasına, dava konusu işlemin teminat aranmaksızın yürütmesinin durdurulmasını öngördü.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, başarısızlıklarını yargıya yıkmaktan vazgeçmeli. Bakan, “akıllı tahtaların faziletlerini” dile getirdikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eylül ayında Türkiye’deki 3 bin okula bu tahtayı döşeyecektim. Eğer, bu mahkeme, yürütmeyi durdurma yaptıktan sonra davayı yakın zamanda neticelendirmezse benim Eylül ayına bu tahtaları yetiştirme şansım kalmayacak. Bunun bedelini kim ödeyecek?”

Bakan beyin de bunu bilmesi gerekir: Bedelini hukuka uymayan ve yok sayan siyasilere ve bürokratlara ödetilmesi gerekir…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget