Çayan Birben sadece 31 yaşındaydı. Bir avukatlık bürosunda çalışıyordu.
Geçtiğimiz pazar günü ailesini ziyaret etmek için Yalova’ya gitmişti.
Astımı ve panik atağı vardı.
Temiz hava almak iyi gelecekti, parka çıktı.
Tam o sırada kendisini bir kavganın ortasında buldu.
Her gencin yapacağı gibi kavgacıları ayırmaya çalıştı.
Dakikalarca sürdü kavga; tekmeler, yumruklar havada uçuşuyordu.
Ve sonunda polis geldi!
Polisin geldiğini görünce rahatladı Çayan; “Çok şükür, can kaybı olmadan bitecek bu kavga” diye geçirdi içinden...
Ama kendi canını kaybedeceği aklına bile gelmedi!
***
Dedim ya, astım hastasıydı... Ve olay yerine gelen polislerin elinde biber gazı vardı.
Polislerin gaz sıkmaya başladığını görünce hemen bağırdı:
“Durun, yapmayın... Ben astımlıyım.”
Sesi o bağırış çağırış arasında eriyip gitti.
Önce gözleri yandı, sonra nefes alamaz oldu.
Öksürmeye çalıştı, başaramadı.
Can havliyle birkaç metre ötesindeki süs havuzuna koştu; gözlerini yıkayacak, ağzını çalkalayacaktı.
İzin vermedi polis; copunu kaldırıp, okkalı bir küfür savurdu.
Biber gazının kendisi için ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu genç adam... Nefes alamıyordu; gözleri kararıyor, başı dönüyordu.
Elinde ayağında derman kalmamıştı.
Geçen her saniyenin kendisini ölüme yaklaştırdığını hissediyordu.
Canını dişine taktı ve son bir hamleyle yirmi metre uzaklıktaki bir kafeye koştu.
Hemen lavaboya yöneldi.
Musluğu açtı; ellerini suyla doldurdu. Fakat daha suyu yüzüne götüremeden, kendinden geçti. Yığılıp kaldı olduğu yere!
Artık hiçbir şey hissetmiyordu...
Film gibi anlatıyorum değil mi?
Sanki yaşamış gibi...
Evet yaşadım:
Çayan’ın kavgayı ayırmaya çalıştığı andan, bayıldığı ana kadar geçen zaman dilimi; çevredeki mağazaların ve girdiği kafeteryanın kamerasına yansımıştı çünkü... O görüntüleri izledim!
Düşüp kaldığı tuvalette çekilen fotoğraflar, ömrünün “finali” oldu Çayan için...
Bizim için ise, yeni ve hüzünlü bir başlangıç!
Yere düştüğü anın üzerinden dakikalar geçti. Hareketsiz bedeni, tuvalete giden bir müşteri tarafından fark edildi ve ambülans çağırıldı.
Sonra...
Sonrası belli:
Komaya girmişti; kaldırıldığı hastanenin yoğun bakım ünitesinde üç gün can çekişti...
Ve... Çekip gitti!
***
O, sadece kendi hayatının derdindeydi!
Sağlık sorunları vardı; geçim derdi vardı, gelecek kaygısı vardı...
Artık hiçbir şeyi yok!
Hasta bile değil; ölü...
Üstelik Yalova Devlet Hastanesi’nin doktorları, biber gazından öldüğünü açıklamasınlar diye; polis tarafından tehdit edildiler!
CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, ölümün biber gazından olduğu yönünde açıklama yapan doktorlara baskı yapıldığı iddiasını Twitter’dan duyurdu.
***
Biber gazından ikinci ölüm bu:
İlki tam bir yıl önce Hopa’daki mitingde kalp krizi geçirerek göçüp giden emekli öğretmen Metin Lokumcu’ydu.
İkincisi Çayan oldu.
Ve çok değil; daha birkaç ay önce bu ülkenin İçişleri Bakanı, “biber gazının sağlığa zararlı olmadığını” açıkladı.
Böyle bir ülkede yaşamak, bizim kaderimiz olmamalı...
Bu zulme, şiddete, cinayetlere sessiz ve tepkisiz kaldıkça, sıranın bizim oğullarımıza, kızlarımıza geleceği aklımızdan çıkmamalı.
Biliyorum; birçoğunuz, bir üstteki cümleyi okurken, elinizi kulağınızı götürüp, “Allah korusun” dediniz...
İyi de Allah ne yapsın bu nobranlığa?
İtiraz edecek olan, direnecek olan, tepki göstermesi gereken sizsiniz!
Unutmayın; altı gün önce canlı-kanlı bir gençti Çayan...
Bugün ise, tek sütuna bir iç sayfa haberi!
***
Vicdanı olan, evlat sahibi polis; sözüm sana:
Allah’a inanıyorsan ve O’nu seviyorsan, azıcık insaflı ol!
Aklını başına al ve “polis gününden polis gününe” gösterdiğin şefkatinden mahrum etme bizi...
Unutma, biz ödüyoruz sana maaşını... Ama sen bizim çocuklarımızı öldürüyorsun!
Hak mı bu, adalet mi, insanlık mı?
***
Anneler, babalar; Çayan’ın annesinin, babasının yerine koyun kendinizi... Ve sadece gözyaşı akıtmakla kalmayın; şu anda yüreğinizden sökülen cümleyi de hayatınızda ilk kez korkmadan, sansürlemeden haykırın ne olur!
Çünkü yarın, gerçekten çok geç olacak...
*****
TEŞEKKÜR!
Metin Göktepe, muhabirdi. 9 Ocak 1996’da bir eylemde işini yaparken polis tarafından gözaltına alındı ve dövülerek öldürüldü.
Kuddusi Okkır, Ergenekon‘un kasası olmakla suçlandı. Kansere yakalandığı halde tahliye edilmedi. Ölünce, bırakın Ergenekon‘un kasası olmayı, beş kuruşu olmadığı anlaşıldı.
Engin Çeber, Sarıyer‘de gazete dağıttığı için gözaltına alındı. Önce polis, sonra tutuklanıp konulduğu cezaevinin gardiyanları tarafından tekme tokat dövülerek öldürüldü.
Metin Lokumcu, hidroelektrik santrallerini protesto amacıyla düzenlenen bir gösteriye katıldı. Biber gazı yüzünden kalp krizi geçirdi ve öldü.
Şimdi de Çayan Birben...
Bu isimlerin hepsi devlet tarafından öldürüldü.
Devlet hesap vermedi! Bir siyasetçi bile istifa etmedi!
İleri demokrasi dedikleri şey bu olsa gerek!
*****
GÜNÜN SORUSU
Emekli öğretmen Metin Lokumcu geçen yıl polisin sıktığı biber gazı yüzünden kalp krizi geçirdi ve öldü. İçişleri Bakanı, “Biber gazı sağlığa zararlı değil” diye açıklama yaptı. Bu kez Çayan Birben, biber gazına kurban gitti! Sorum İçişleri Bakanı’na:
Bu ülkede çayın radyasyonsuz olduğunu göstermek için kameraların karşısında çay içen bakan da gördük; okullarda dağıtılan sütün bozuk olmadığını kanıtlamak için süt içen vali de... Siz de biber gazının sağlığa zararlı olmadığını bizzat kameraların karşısında kanıtlamak istemez misiniz?
Yorum Gönder