Uçurtmamı ne yaptınız Başbakanım? - Rıza Zelyut

İlköğretim ikinci sınıftayım. Babam polis. Sizi de çok seviyor; ben de onu...
Babam diyor ki: Fırat kıyısında bir çobanın sürüsünden bir kurt koyun kapsa, bunun hesabını çoban değil, çobanı yöneten insan verir.
Bu sözün anlamını bana öğretince babam; aklıma geldi uçurtmam...
Benim de uçurtmam kayboldu başbakanım.
Nereye gitti uçurtmam?
Neden onu uçuramıyorum?
Sorumlusu yoksa siz misiniz sevgili başbakanım?
***
İstanbul’da oturuyoruz...
Babamla ara sıra bir yerlere gidiyoruz.
Taksiler; minibüsler, otobüsler...
Duman saçarak gidiyorlar.
Korkudan yolun öte yanına geçemiyorum.
Babam ilerileri gösteriyor. Orada göklere çıkan dev gibi binalar var.
-Bak yavrum; biz oralarda uçurtma uçururduk, diyor.
Ben hiç uçurtma uçuramadım başbakanım...
Babam bir kez aldı; çıktık dışarı, ama nerede uçuralım ki?
Sağım solum, önüm arkam hep ev.
Bir karışlık sokaktan kızgın arabalar geçiyor. Bana; seni ezerim der gibi bakarak geçiyor.
Uçurtmamı; kaldırımdan uçurmaya çalıştım. Babam ipi tuttu sağa sola çekti ama...
Havalandı; havalanır havalanmaz da takıldı bir tele.
Çektik çektik olmadı.
Uçurtma kaldı orada; ben kaldım kaldırımın üstünde...
Bir daha hiç uçurtmam olmadı başbakanım.
Nere gitti uçurtmam, nere?
***
Babam sizi dinlerken, ne güzel konuşuyor dedi.
Ben de çok sevdim.
Dinlerken öğrendim ki siz oynamışsınız ama...
Ben hiç çamurda top oynayamadım sevgili başbakanım.
Şu İstanbul’da bizim oynayacağımız hiçbir yer göremedim.
Sizin oynadığınız İstanbul başka bir İstanbul muydu?
Nere gitti o İstanbul?
Ben o İstanbul’a gidebilir miyim?
Bir de gökyüzünün renginin mavi olduğunu söylediniz.
Yemin ederim ki onu bile bilmiyordum; hemen çıkıp bakacağım...
OTOMOBİLLİ AMCAMI DUYDUN MU?
Sevgili Başbakanım; acaba size söylediler mi?
Çok güzel otomobili olan bir amca var.
Her yere dünya büyüklüğünde güzel apartmanlar yapıyormuş.
Sanki oralar, uzayda başka bir gezegen gibiymiş.
Demiş ki: “Hep birlikte İstanbul’un içine ettik!”
Özür dilerim efendim; bu cümleyi kullandığım için.
Ama duydunuz değil mi?
İstanbul’a ne yapmışlar?
Kim ön verdi onlara benim sevgili başbakanım?
Onlar mı çaldılar benim uçurtmamı; benim çamurlarımı?
Babam diyor ki: Bu başbakan İstanbul’a ağaç dikti; yeşertti.
Nerede o ağaçlar; nereye gittiler?
Yoksa şu yol kıyılarında tek tük gördüğümüz yalnız başlarına kalmış, üzgün ağaççıklar mı onlar?
***
Babam diyor ki: O güzel otomobilli amcalar o kadar çok ki...
Her yere yaptılar ev, ev, ev...
Top oynayıp uçurtma uçurucakları yerleri var mı?
Varsa söyleyin de biz oraya gidelim.
Babama söylerim; sever beni babam.
Ben de şu İstanbul’da çamurda top oynamak istiyorum...
Uçurtmamı da... Tellere takılmadan, otomobillere çarpmadan uçurmak...
***
Ah nerede, nerede?
Pencereden bakıyorum, aşağısı sokak.
Homurdana homurdana giden araçlar.
Arka pencereden bakıyorum orası da öyle.
Annem bana kızıyor:
-Top oynamak neyine? Otursana evde... Bak sana bilgisayar aldık; onunla oyna...
Ben bilgisayarla oynamak istemiyorum sevgili başbakanım; top oynamak istiyorum.
Ne olur bana top oynayacağım, uçurtma uçuracağım bir yer göster.
Ellerinden öperim...
***
Annem ile babam da çok çok selam ediyorlar.
İstanbul ondan sorulur; isterse bulur diyorlar.
Doğru mu sevgili başbakanım.?
Dışarıda oynamayı bırak yürüyecek yerimiz bile kalmadı.
-Otur dersine çalış, diyor öfkeli annem.
Ama ben dışarıda top oynamak istiyorum.
O tellere takılı kalan uçurtmamı istiyorum.
Nere gitti sizin oynadığınız İstanbul?
Bana da verebilir misiniz onu sevgili başbakanım?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget