“Gazetecilik tutkuydu benim için, hiç vazgeçmedim; bu hayatı seçtim ben, ahlanıp vahlanmaya gerek yok. Türkiye’de gerçek anlamda gazetecilik yapmanın büyük tehlikeli sonuçları vardır. Soru soran, arayan, kovalayan gazeteciyi bekleyen maalesef sadece acıdır. Hakikate tutkuyla bağlı, dürüstlüğünden taviz vermeyen gazeteci; bizim ülkemizde ya işsiz bırakılır ya hapse atılır ya da katledilir. Bu sebeple gerçeğe aşkla bağlı gazeteci; evini Vezüv Yanardağı’nın eteklerine yapmış yalnız kişidir.”
Bu sözler, OdaTV davasından tutuklu gazeteci Soner Yalçın’ın Silivri Cezaevi’nde yazdığı son kitabı Samizdat’ın birinci bölümünde yer alıyor.
Tabii “gerçeğe bağlı” olduğunu iddia eden gazetecinin bu ilkeyi ne derece yerine getirebildiği de tartışılır, mesela Soner Yalçın’ın Nihal Atsız veya Necati Can ile ilgili yazılarının da gerçeklere aykırı olduğu söylenebilir ama yukarıdaki sözlerin doğruluğunu bütün gazeteciler biliyor.
Peki biliyor da niçin çoğunluk, gerçeğin değil de güçlü olanın arkasında duruyor? Çünkü insanın doğası budur. Eğer yaradılışında dürüstlük yoksa, aileden veya çevresinden çıkar odaklı bir eğitim almışsa, yapacağı iş haklının yanında değil güçlünün yanında olmaktır.
***
Soner Yalçın’ın ilk tespitleri, “12 Mart 1971 darbesinde küçüktüm; radyoda bangır bangır aranan devrimcilerin adı okunurdu. 12 Eylül 1980 darbesinde ise gençtim; televizyonda yakalanan silahları gösterirlerdi. Şimdi de televizyonlar Ergenekon dalgalarını canlı canlı ekrana getiriyordu. Darbe dönemlerinde ortalıkta (gazetelerde, ekranlarda) askerleri görürdük, şimdi sadece polisleri görüyoruz. Polis darbesi! Ve çoğu kimse bunun farkında değil” şeklinde...
Ve bir “iftiralar atölyesi”nden bahsediyor. Kitap, bu atölyenin ürünlerini sergiliyor. Süreci iyi takip eden gazeteciler, bunları biliyor ama derli toplu olarak ilk defa yazılıyor. Tabii bütün bunları bir köşe yazısına sığdırmak mümkün değil. Ancak Emile Zola’nın sözlerine atıfta bunuyor Soner Yalçın:
“Gerçeği gömmeniz boşuna, toprağın altında yol alıyor; bir gün her yandan fışkıracak, öç bitkileri olarak açılacaktır.”
İşte siyasiler, bu öçten korktukları için mesela Balyoz’dan yargılanan subaylar hakkında hemen bir mahkumiyet kararı çıkarmak istiyor ki ordudan atılsınlar ve görevlerine geri dönemesinler! Sonraki süreçte beraat etseler bile artık bir daha orduya dönemeyecekleri için öç de alamayacaklarını zannediyorlar! İyi ama öç almak için illa da asker mi olmak gerekir?
***
Kitapta sözde yargı reformu ile ilgili, ilk olarak bu sütunda çıkan bilgiler de var ama OdaTV üzerinden alındığı için kaynak belirtilmemiş... Ayrıca Alparslan Arslan’ın mahkemedeki sorgusunun bir bölümüne yer veriliyor. İfadede Danıştay cinayetini aydınlatmaya yetecek kadar bilgi var.. Fakat Alparslan Arslan’ın adını verdiği kişiler sorgulanmadı bile...
Kitabın en önemli bölümü ise Gladio değerlendirmesinin yapıldığı son bölüm:
“Dünya yeniden bir kamplaşma evresindedir. Uluslararası dengeler yeniden belirlenmektedir. Türkiye’de olan biteni analiz edebilmek için kafamızı kaldırıp dünyada neler olup bittiğine bakmalıyız. Trabzon’daki Rahip A. Santoro, Malatya’daki misyonerler ve İstanbul’daki Hrant Dink cinayetleri aynı amaca hizmet etmektedir. Bunlar suikast değil provokasyon eylemleridir. Göz yumulmuştur... Azınlıklara suikast yapılacağı istihbaratını içeren ’Kafes’adlı belge de bu amaçla ortaya atılmıştır; amaç kafa karıştırmaktır. Bunların amacı, tıpkı bir dönem P-2’nin İtalya’da gelişim stratejisiyle hayata soktuğu ’Demokrasinin Yeniden Doğuşu’ planına benzer şekilde yapılan Türkiye’deki hukuksuzluklara Batı kamuoyundan destek bulmaktır. İtalya’da yapılan, şimdi Türkiye’de hayata geçirilmektedir. İtalya’da Gladio’nun cezalandırıldığı doğru değildir. 950 kişilik listeden sadece üç kişi 12 yıl ev hapsi cezası aldı. P-2 Mason locasının 1816 numaralı üyesi Silvio Berlusconi Başbakan oldu.
Evet uzatmayalım, SHAPE, CIA ve MI6 kontrolündeki Gladio hâlâ faaliyettedir. Ergenekon soruşturması Türk Gladio’sunu mu ortaya çıkarmayı amaçlıyor? Komik olmayın. Bizzat Ergenekon, Balyoz operasyonlarını yapan Gladio’nun kendisidir. Amaç, başta TSK olmak üzere Yeni Dünya Düzeni’ne uyum sağlamayan kurumları ve muhalifleri etkisizleştirmektir.”
Yorum Gönder