Okullarımızda en az 100 bin öğretmene daha ihtiyaç var!
Benim iddiam değil bu; inanmıyorsanız açın, Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’ne sorun!
Birçok kentteki, ilçedeki ve köydeki ilköğretim okullarında öğretmen açığı var... Çünkü yeterli sayıda sınıf öğretmeni yok!
Sadece sınıf öğretmeni mi eksik? Elbette hayır!
İlköğretim okullarında ve liselerde:
Yabancı dil öğretmeni yok...
Matematik öğretmeni yok...
Türkçe, edebiyat öğretmeni yok...
Kimya öğretmeni yok...
Fizik öğretmeni yok...
Biyoloji öğretmeni yok...
Tarih öğretmeni yok...
Coğrafya öğretmeni yok...
Sakın “Önemsiz” demeyin, müzik öğretmeni yok....
Peki; boş mu geçiyor bu dersler?
Hayır... Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosundan alınıp ilköğretim okullarına ve liselere müdür ya da müdür yardımcısı olarak atanan imamlar ya da hatipler giriyor bu derslere....
Sözüm ona hepsi iyi niyetli:
“Canım, dersler boş geçeceğine biz girip bildiklerimizi öğretelim!”
Peki; matematik, fizik, kimya mı öğretiyorlar?
Hayır... Ne biliyorlar ki, öğretsinler?
***
Peki; bu dersler için öğretmen mi yetişmiyor güzel ülkemizde?
Yetişmez mi?
Şu anda 250 bine yakın öğretmen adayı atanmayı bekliyor...
Milli Eğitim eski Bakanı Nimet Çubukçu seçimlerden önce, “55 bin öğretmen alacağız” diye söz verdi; seçim geçince bu söz unutuldu...
Okullardaki çocuklar öğretmen, öğretmenler ise dışarıda iş bekliyor; ama devlet atama yapmıyor...
“Lütfen” atadıklarına ise “kadro” vermiyor...
Sözleşme imzalatıp, ucuz ve sosyal güvencesiz emek sömürüsü yapıyor...
Ama bu durum bütün dersler ve öğretmenler için geçerli değil!
Sınıf ve branş öğretmenlerine “Kadro yok” diyen Milli Eğitim Bakanlığı; daha dün, 4+4+4 Yasası’yla müfredata konulan Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamberin Hayatı derslerini yeni eğitim yılına yetiştirmek için ağustos ayında 5 bin ilahiyat fakültesi mezununu atayacağı açıklandı.
Bu kadar mı? Değil... Ayrıca 5 bin de ek kadro açılacak!
Bu kadronun tamamı, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan devşirilecek...
Ve matematik, Türkçe, İngilizce, tarih, coğrafya, kimya, fizik öğretmenlerinin olmadığı okullarda; en az iki din kültürü öğretmeninin olması sağlanacak...
***
Lütfen bu “tablo”yu iyi okuyun:
Sorun sadece “kalitesiz ve yetersiz eğitim” değil...
Sorun, “gençliği dindarlaştırma” projesinin sahneye konulduğu bu ülkede, “gelecek nesil” sorunu...
Çocuklarınızın şekillendirileceği bu projede figüran olmayı kabul edip, sessiz ve tepkisiz kaldığınız sürece, bu “dönüştürme projesi”nin asıl sorumlusu haline geleceksiniz...
Ne mi yapabilirsiniz?
Çocuğunuza sahip çıkın... Okullara gidin, Milli Eğitim Müdürlükleri’ne gidin, Bakanlığa gidin ve bu duruma el koyun!
*****
KASET!
Yakın zamana kadar AKP İl Yönetimi’nde görev yapan ama daha sonra adı yolsuzluğa karıştığı için partisinden ihraç edilen Samsun Büyükşehir Belediyesi eski Başkan Yardımcısı Adnan Bahadır, Spor Bakanı Suat Kılıç’ı tehdit etmiş:
“Samsun’daki AKP İl Kongresi’ne müdahale etmesi durumunda elimdeki uygunsuz görüntüler içeren kasetini kamuoyuyla paylaşacağım.”
İşte; Türkiye’deki “kasetleme” furyasının ulaştığı son nokta!
Umarım; Bahadır’ın iddiası “fos” çıkar...
Ama...
Siyasetçilerin, bürokratların, gazetecilerin izlenmesine, dinlenmesine ve yasa dışı yollarla görüntülenmesine sessiz kalanların bu son skandal karşısında nasıl bir tavır takınacaklarını da merakla bekliyorum.
*****
GÜNÜN SORUSU
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Taraf’tan Neşe Düzel’e röportaj vermiş ve “Irak bölünürse bağımsız Kürdistan devleti oluşacak. Suriye’de de özerk Kürdistan oluşabilir. İran’da zaten Kürdistan eyaleti var. Bu durumda Iğdır’dan Hatay’a, Türkiye’nin tüm güney sınırları resmen Kürdistan olacak” demiş... Sorum kendisine:
Nasıl, “resmen?”
“Resmen”in anlamını mı bilmiyorsunuz yoksa Türkiye’nin topraklarının sözünü ettiğiniz bölümünün Irak’a, İran’a ya da Suriye’ye bağlı olduğunu mu sanıyorsunuz?
*****
Zahid Akman ve arkadaşları meğer tamamen masummuş!
Arkadaşımız Kemal Göktaş’ın haberine göre Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Almanya’daki Deniz Feneri e.V davasında gündeme gelen iddialar üzerine başlatılan soruşturmayı 3 yıl 7 ay sonra tamamlamış...
İddianamede, soruşturmayı başlatan ancak sonra görevden el çektirilen savcıların sanıklara yönelttiği “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve üye olmak ile nitelikli dolandırıcılık” suçlamaları yer almamış...
Sanıklar sadece çok daha hafif cezalar getiren “özel belgede sahtecilik ve güveni kötüye kullanma” gibi suçlarla itham edilmiş...
Bu demektir ki RTÜK eski Başkanı Zahid Akman’ın ve Kanal 7’nin patronunun da aralarında bulunduğu sanıklar masum... Çünkü iddianamede artık “dolandırıcılık”la suçlanmıyorlar! Onları arayıp, “Telefonlarınız dinleniyor, şirketlerinize baskın yapılacak” diye haber veren “kamu yöneticisi” de suçsuz...
Peki; kim suçlu?
Bu soruşturmayı gece gündüz demeden tam üç yıl boyunca yürüten savcılar... Üçünün de başına gelmedik iş kalmadı!
“Yaşasın adalet”ten başka diyecek bir söz yok! Böyle kararları okuyunca hukuka olan güvenim nasıl artıyor bilemezsiniz...
***
Zahid Akman ve diğer sanıklar en kısa zamanda bir “Almanya seyahati”ne çıkarak bu kararı kutlamalı...
Tabii; cesaret edebilirlerse...
Çünkü Alman yargısı hâlâ onları arıyor da...
Yorum Gönder