Gazetemiz Yurt ’un dünkü sayısında birinci sayfadaki ana manşet buydu.
Aslında o manşetteki ifade ne yediğimizin belli olduğunu ve hiç de iyi bir şey olmadığını vurgulamak istiyor.
Evet, ne yediğimiz artık belli: Türk halkına zehir yediriliyor. Aslında genetiği bozulmuş gıdalar yüzünden bütün dünya zehirleniyor. Ancak bu zehirlenmenin en yıkıcı kısmı ‘ucuz gıda’ aldatmacasına teslim olan ülkelerde, özellikle Türkiye’dedir. Ama Türkiye’de başka bir tahrip daha var: Gıda sektörüne musallat olmuş doymak bilmez alçaklık.
Benim kişisel kanaatim şu ki, ülkemizin en vicdansız adamlarının en azmışlarının musallat olduğu sektör gıda sektörüdür. Küresel kapitalist kodamanlarla, içerideki gözü dönmüş vicdansızların işbirliği Türk halkını, sistemli bir biçimde zehirleyerek nesilleri mahvediyor. Nasıl yapılıyor bu? Gıdaları gıda olmaktan çıkarıp zehre dönüştürmekle. Bu da iki yolla oluyor: 1. Gıdaları sağlığa zararlı katkı maddeleriyle bozarak, 2. Gıdaları doğal olmaktan çıkararak.
GIDA SÖKTÖRÜNDEKİ NAMUSSUZLUK DURDURULMALIDIR
Bu namussuzluğun akıl almaz boyutlara çıktığı ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye’de artık, en ünlüleri de dâhil, hiçbir gıda patentine, hiçbir restorana güven kalmamıştır. Alçak ve onursuz bir biçimde hem paranızı alıyorlar hem de sizi zehirliyorlar.
Şimdi bu kahırlı alçaklığı nasıl durduracaksınız? Mevcut mevzuatla olmaz bu iş. Gıda sektöründeki namussuzlukları, bir kere bir ‘vatan hıyaneti ve insanlık suçu’ olarak görüp ona göre cezalandırmak lazımdır. Bu yapılmadıkça bu namussuzluk tasallutunun insanlığı ve ülkemizi mahvetmesinin önüne geçilemez. Batı ülkeleri bu konuda gerekli yasal düzenlemeleri yapmışlardır. İnsanların sağlığıyla şöyle veya böyle oynayan bir yamukluk tespit edildiği anda bunu yapanın sadece ekonomik-ticarî itibarı değil, yedi sülalesi yanmış demektir.
Türkiye’de durum böyle değil. Gıda sektöründeki yıkım ya görmezlikten gelinmekte yahut da idareyi maslahat bazı operasyonlarla halkın gözü boyanarak durumun devamına göz yumulmaktadır.
Gıda sektörüne musallat namussuzluklar, yedi sülalelerinin canını yakıp ocağını söndürecek yasal yaptırımların hayata geçirildiğini görmedikçe asla durmayacaklardır. Çünkü bunların imanı, vicdanı, Allah’ı, insanlığı yoktur. Ne demek insanlığı, bunların hayvanlığı bile yoktur. Bunlar, insanlık suçu işleyerek servet yapmayı hayat tarzı bilen kudurmuş mahlûklardır.
Bunları insanlık düşmanı olarak caddelerde teşhir etmek, hukukun da vicdanın da bu ülkenin namuslu insanlarının da görevidir. Millet kendisinin ve çocuklarının sağlığını kurtarmalıdır aksi halde felaket büyüyerek devam eder.
Gelelim işin ikinci ayağı olan ‘gıdaların doğal yapılarını bozan tohumlar üzerindeki gen oyunları’na. Bu oyun, başını Yahudi kapitalizminin çektiği küresel bir tahrip eylemidir ve insanlığı mahvetmekte olan bir numaralı beladır. Bu bela sayesinde Yahudi kapitalizminin kasaları dolarken, genleri bozulmuş gıdaları ‘ucuz’ diyerek nesillerinin kursağına indiren zavallı kitleler sessiz sedasız mahvolmaktadır.
Bu mahvedişin kısa ve elle tutulur ifadesi tarım ve hayvancılığın yok edilmesidir. Buradan baktığımızda, Türkiye, tarımı ve hayvancılığı mahvedilen ülkelerin başında gelmektedir. Ve bu mahvedişin tek sorumlusu, kapitalist Batı’ya yaranmayı veya doğrudan hizmeti görev bilmiş siyasetçilerdir.
Tarım ve hayvancılığı mahvedişin Türkiye’deki baş mimarı, her zaman ve zeminde Batı kodamanlarını memnun etmeyi, milletinin çıkarlarına tercih etmiş olan Turgut Özal’dır. Şimdilerde ise onun yolundan giden AKP iktidarı.
Turgut Özal’la başlayan ‘Türk tarım ve hayvancılığını mahvetme Süreci'nin serüvenine gelecek yazılarımızda eğileceğiz
Yorum Gönder