Eski Bağdat Büyükelçisi Kandemir:
Ankara ile Bağdat arasında Saddam Hüseyin döneminde dahi yaşanmayan ölçüde büyük kriz yaşanıyor. Irak’ın Şii Başbakanı Nuri el Maliki ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki söz düellosunun ardından, Irak yönetimi Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi’ni çağırarak sözlü bir de nota vermiş durumda. Yaşanan krizi Bağdat’ta Saddam döneminde büyükelçi olarak görev yapan Dışişleri eski müsteşarlarından Nüzhet Kandemir şöyle değerlendiriyor:
İlk ayrımı ABD yaptı: İlk yanlış ABD tarafından başlatıldı. İşgal öncesinden başlayarak ve sonrasında hızlanan biçimde Irak’ta ‘Sünni’ ve ‘Şii’ Arap ve Kürtler ayrımlarını kaşıdılar. Saddam döneminde bu kadar belirgin değildi. İşgal sonrasında bu ayrım yavaş yavaş kendini gerçek hayatta göstermeye başladı. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan ziyade, savunma bakanlığı (Pentagon) kanadı bu mezhepçi söylem ve eylemleri körükledi. Şimdi yaşanan Sünni-Şii ayrımında ABD’nin büyük vebali var.
Perde arkasında İran var: Son yaşanan krizde ise perde gerisinde İran var. Maliki’nin iktidarını Şiilerin gücüyle muhafaza ediyor olması, Irak’ta İran’ın etkisini arttırdı. Bu etkinin artışı ölçüsünde Maliki saldırgan hale geldi. İran özellikle Suriye politikamız nedeniyle Türkiye’ye karşı duyduğu husumeti Maliki üzerinden gösteriyor. Maliki, İranlılardan destek ve onay almadan bu şekilde Türkiye’yi doğrudan karşısına alacak eylemlerde bulunamaz. Tahran, doğrudan Türkiye’ye koyamadığı tepkiyi, dolaylı olarak Irak üzerinden yaptırıyor.
Mezhepçi politika görüntüsü: Gelinen noktada Türkiye’nin yanlışı dış siyasetini elindeki kozlardan sadece birine kurmuş olması. Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da Ankara’nın izlediği politika mezhepçi bir görüntü veriyor. Ortaya çıkan algı şu: Türkiye, Sünni lideri; İran ise Şii lideri tutuyor. Bu algı yanlış olabilir ama atılan adımlar onu mümkün hale getiriyor. Türkiye siyaseti bu mezhepçi algıya engel olmalıydı. O ya da bu kesime bu derece bağımlı hale gelmek iyi bir dış politika göstergesi değildir. Tüm kozlarını kullanabilecekken daha fazla Sünniler üzerinde rolünü oynamaya çalışıyor. Bu da Türkiye-İran çekişmesi şekline dönüşüyor.
Kürtlere bağımlı oluyoruz: Suriye ve Irak konularında Türkiye dış politika parametrelerini çok ileri ölçeklerde tutuyor. Bu da bazı gruplara fazla yakınlaşma ve bağımlı kalma olgusunu beraberinde getiriyor. Suriye’de Esad’a karşı mücadele eden muhalif güçlerin tek hamisi konumuna geldik. Bunun nedeni daha en baştan ‘Esad gitsin’ noktasına gelivermemizdendi. Bu yüzden tek taraflı rol üstlenmek durumunda kaldık. Irak’ta attığımız adımlar ise komşularımızın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığına saygı şeklindeki geleneksel dış politikamızdan sapma teşkil ediyor. Maliki’ye karşı takınılan çok ileri söylem, bizi bir anda Kürtlerle yakınlaşmaya götürdü. Merkezi otorite yerine bağımsızlık isteyen bir yönetim ile hareket eder bir görüntü yaratıyoruz. Dış politikada hiçbir zaman kozları tek ata oynamak sağlıklı değildir.
Mültecileri teşvik hata: Suriye içine askerimizle girmeyi göze alamıyorsak, bunun gerekli olduğu formülleri dillendirmek yanlıştır. Yapamayacağın şeyleri ifade etmek tehlikeli sonuçlar doğurur. Hükümetin Suriye’den göç dalgasını teşvik eden açıklama ve faaliyetleri de hata. On binlerce çadır ve ev kurulması böyle bir göçü cesaretlendiriyor. Bunun yaratacağı mali ve psikolojik baskıyı ne ölçüde karşılayabileceğimiz kuşkuludur. Kapıları sonuna kadar açtığınızda kimin geleceği belli olmaz.
Bahçeli’nin yapıcı tutumu
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli önceki akşam Meclis resepsiyonundaki sohbetimizde tutuklu milletvekillerinin durumuyla ilgili “Sorunun çözümü için gayret gösterilmesini istiyoruz. Arkadaşlarımızın yasa değişikliği hazırlıkları da var. Bulunacak ortak çözümü de MHP destekleyecektir. Önemli olan bu sorundan kurtulmaktır” diye konuştu.
CHP sorunun çözümü için yasa değişikliğinin yeteceği görüşünde. BDP’nin tercihi anayasal düzenleme olmakla birlikte mutabakat sağlanacak yasa değişikliğine de destek vermeye hazırlar. Bahçeli’nin yukarıdaki yapıcı tavrı, muhalefet partileriyle yapacağı ikinci tur görüşmede TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in elini büyük ölçüde rahatlatacak. Üç partinin ortak önerisinde, son sözü ise Başbakan söyleyecek.
Yorum Gönder