İç Ve Dış Düşmanlar Kovuluncaya Dek “Gençliğe Hitabe” Işığımız, Kılavuzumuz Olacaktır

İç ve dış düşmanlar bütünleştiler. Medyasıyla, patronuyla, ABD’si ile AB’si ile birleşip, güç birliği yaparak, bağımsızlığımızı ve cumhuriyetimizi ortadan kaldırmak için, el ele, omuz omuza verdiler.
“Mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegâne temeli, en kıymetli hazinemiz Türk İstiklali ve Türk Cumhuriyeti”, yüz yıl önce olduğu gibi yine tehlikeye girdi.
“Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edildi, bütün tersanelerine girildi…”
Komutanlar zindanlara atıldı.
İktidarda bulunanlar “Gaflet, dalâlet ve hatta hıyanet içerisinde” kişisel çıkarlarını düşmanların politik amaçları ile birleştirdiler.
Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini terk ettiler.
Yeryüzünde sevenimiz kalmadı.
Komşularımızla, mazlum uluslarla kanlı bıçaklı olduk.
Libya lideri Kaddafi’nin linç edilmesine ABD, AB ile birlikte destek verdik. İsyancılara çantalar dolusu paralar yolladık.
Halkımız açken, açıkken Libya’dan kaçan serseriyi, ipsizi sapsızı beş yıldızlı otellerde ağırladık, doyurduk.
Van depreminde insanlarımız çadırsızlıktan, yersizlikten yurtsuzluktan donarken, yanarken Suriyeli işsiz, güçsüz takımı için modern çadırkentler, prefabrik evler inşa ettik.
Onları da üç öğün doyurduk, vatandaşımızdan esirgediğimiz ilgiyi onlara gösterdik. Hâlâ doyurmaya devam ediyoruz.
Onların giderini karşılayabilmek amacıyla iğneden ipliğe, her şeye zam yaptık.
Amerika istediği için Somali’ye, Afganistan’a asker gönderdik. Daha önce de Kore’ye göndermiştik. Birbiri peşi sıra Şehit cenazeleri gelmişti yaban ellerinden… Hâlâ gelmeye devam ediyor…
Şimdi de CONİ istiyor diye Suriye üzerine sefere hazırlanıyoruz. Başbakanımız İran’la Amerika arasında kuryelik yapıyor. Mesaj götürüp, mesaj getiriyor.
Yedi düveli yenerek, emperyalizme diz çöktürmüş bir ülkenin Başbakanına yakışıyor mu bu davranışlar?
Kilometrelerce uzakta bir ülkenin emperyalist çıkarları için bin yıllık komşularımızla kötü yüz olduk.
Oysa yabancı devlet adamları Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyaret etmek, onunla görüşüp, konuşabilmek için aylar öncesinden randevu alırlardı.
Dış politika böyle yürütülüyor şimdi.
İktidar, Osmanlı’nın son dönemlerindeki İstanbul Hükümeti gibi emperyalizmin her isteğini yerine getiriyor. Emir sayıyor. Bu nedenle Başbakan Cumhuriyet yönetimine, Atatürk’e, İnönü’ye verip veriştirirken, Osmanlı hanedanına övgüler diziyor.
Toz kondurmuyor.
Çünkü kaderleri ve hedefleri aynı.
Zaten gidiş de o yöne doğru… Eskiye, Ortaçağ’a doğru…
Kuran kursları, imam hatipler, çarşaflı, türbanlı, takkeli, şalvarlı, sakallı insanlar giderek artıyor sokaklarımızda, caddelerimizde… Devletin açtığı sınavlara kızlar, kara çarşaflarla giriyorlar artık.
Sınıflarımızda cübbeli sarıklı imamlar ders vermeye başladı bile…
Yakında tekkeler, zaviyeler, medreseler yeniden açılırsa hiç şaşmayalım. Hilafet ve saltanat ise kapıda bekliyor.
Bir zamanlar Menderes de Kemalist devrimleri hiçe sayarak, milletvekillerine “Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” demişti.
Ama ne o, ne de bir başkası bugüne değin hilafeti getiremedi. Kemalist cumhuriyeti ortadan kaldıramadı. Tarih çarkını tersine döndürmek için harcanan çabaların, çağ dışı girişimlerin sonu hep hüsranla noktalandı.
Şimdi bir başka dinci parti AKP, Cumhuriyeti ve Cumhuriyet Devrimlerini ortadan kaldırmak için kendi deyişi ile “bir takım riskleri” de göze alarak neyi var neyi yok, her şeyini ortaya koymakta, gerekirse “arkadan dolanma”, hile hurda yollarına da başvurmaktadır.
Tüm Cumhuriyet kurumlarını ele geçirmiş, bu alanda epey yol kat etmiştir.
Ama yurtseverlere şunu vurgulamak isteriz: Böyle bir sonuç dünyanın sonu demek değildir.
Bu yeni yapılanma karşısında paniğe, telaşa kapılmaya, bozguna hiç gerek yoktur.
Zaten emperyalizmin ve egemen güçlerin de isteği budur.
Buna meydan vermeyelim. Meydanı Cumhuriyet, Atatürk, Türklük düşmanlarına terk etmeyelim.
Doğrulup, ayağa kalkalım.
Daha yapacak çok işimiz var…
Kılavuzumuz, ışığımız, yol göstericimiz Atatürk’tür.
“Gençliğe Hitabe”dir.
Bundan böyle artık, her toplantıdan önce, her direnişten önce, her zaman ve her yerde Hitabe’yi okuyacağız ve beyinleri kara çarşaflara sarılmış, örümcek kafalılara şunu haykıracağız:
Atatürk’ü ve Atatürk Devrimlerini tarihten silmek, unutturmak için elinizden geleni ardınıza koymayın. Resimlerini de kaldırsanız, heykellerini de yıksanız, onu asla kalbimizden ve bilincimizden silemezsiniz.
Buna ne “tek dişi kalmış canavar”ların ne de ortaklarının gücü yeter…
O yaşıyor…
Yaşayacak…
Kılavuzumuz ve önderimiz olmaya devam edecektir…
Ulusal bayramlarımızı da yasaklasanız, biz onları halkımızla birlikte yine kutlamaya devam edeceğiz. Hem de yüz binlerle, milyonlarla… Fener alaylarıyla. Buna asla engel olamayacaksınız.
İktidarda 10 yıl kalsanız, 15 yıl kalsanız, tüm okulları imamlarla, mollalarla, türbanlılarla, çarşaflılarla doldursanız, yine de önünde sonunda gideceğiniz yer Vahdettin’lerin, Damat Ferit’lerin, Menderes’lerin, Derviş Mehmet’lerin gittiği yer olacaktır.

Ali Eralp

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget