Başbakan Erdoğan sınav ve dershanelerin kaldırılacağını söylemişti. Biz de canı gönülden alkışlamıştık. Ama sanki tarih yeniden tekerrür ediyor. 5 yıl önce, yine aynı sözleri söylemiş ve OKS kaldırılarak yerine üç tane SBS getirilmişti. Dershaneye başlama yaşı da 10’a kadar inmişti. Şimdi de YGS ve LYS sayısı 4’e çıkıyormuş. Milli Eğitim Bakanı öyle diyor.
Her üç ayda bir üniversiteye giriş sınavı yapılacak ve aday en yüksek puanı hangisinden alırsa o geçerli olacakmış!
Güler misiniz, ağlar mısınız! Birileri bizimle dalga geçiyor ama kim?
Anlayabilen varsa, ne olur bunu bize de anlatsın!
Sınav sayısı artırılarak, stres ve dershaneye bağımlılık nasıl azaltılacak?
Bu projeyi Bakan Bey’e anlatanlar acaba kendileri inanıyorlar mı?
Daha da önemlisi böyle bir projenin uygulanabilirliği var mı?
Başvuran adayların bir milyondan fazlası eski mezun.
Bu yüzden örneğin aralıkta yapılacak bir sınavın içeriği kime göre düzenlenecek? Halen lise son sınıfta okuyanlara mı yoksa mezunlara göre mi? Ayrıca bu sınavlar, örnek alınan TOEFL’de olduğu gibi bilgisayarla mı gerçekleşecek yoksa yine salonlarda toplu olarak mı yapılacak?..
Bu konuda kafaları kurcalayan bin tane soru var ve hiçbirinin de cevabı yok.
İşte en önemlilerinden biri daha:
Mademki ara giriş sınavları yapılacak, mademki üniversitelerde yüz binlerce boş kontenjan var, üniversitelere de ara kayıt yapılacak mı? Örneğin şubatta da öğrenci alınacak mı?..
YÖK’ün patronu kim?
Yükseköğrenime giriş, yasal olarak MEB’in değil, YÖK’ün yetki alanı içerisinde. Ama yükseköğretimle ilgili düzenlemeleri, YÖK değil MEB açıklıyor. Hem de bu konular, YÖK genel kurulunda daha hiç görüşülmeden!
Bu bir yetki gaspı değil mi?
YÖK Başkanı ve üyeleri, bu konuda ne düşünüyor, çok merak ediyorum.
Her ne kadar, sembolik olarak Milli Eğitim bakanlarının YÖK Genel Kurulu’na katılıp başkanlık etme hakları olsa da bu bugüne kadar, çok denenmedi. Ama görünen o ki, şu anda durum çok farklı.
Bakan Dinçer, acaba YÖK Başkanı ve üyelerini de MEB’in bürokratları olarak mı görüyor?
Bu yönde işaretlerin olduğunu söyleyenler var!..
Ankara’nın işlerine zaten hiçbir zaman akıl fikir ermiyor. Ama eğitimin bir bütün olarak ele alınması, doğru bir hareket. Yetki gaspı yaratılmadan tek merkezden yapılacak düzenlemeler, elbette yararlı olur. Ancak, şu andaki durum çok farklı!..
Randevulu sistem
Bakan Dinçer’in yeni projesi, üniversiteye giriş. Şimdi, gittiği her yerde bunu anlatıyor ve işte yaptığı o açıklamalardan alıntılar:
- Tıpkı TOEFL’de olduğu gibi. Randevu sistemi getireceğiz. Diyelim öğrenci haziranda hazır değilse eylülde girecek, eylülde düşük not aldıysa şubatta girecek. Hangisinde başarılı puan aldıysa onu kullanabilecek.
- Bütün toplumu bir günde birkaç saatlik bir sınava almayı düşünmüyorum. YGS’de biz öğrenciyi birden çok sınava almayacağız, sınavı birden çok yapacağız. İsteyen öğrenci istediği sınava girecek. Tıpkı TOEFL’de olduğu gibi. Randevu sistemi getireceğiz. Öğrenci gidecek, birbirine eşdeğer olan bu sınavlara katılacak. Diyelim haziranda hazır değilse eylülde girecek, eylülde düşük not aldıysa şubatta girecek.
Hangisinde başarılı puan aldıysa onu kullanabilecek. Bu çocuklarımızın üzerindeki stresi azaltacak, dershanelere olan talebi de azaltacak. Kabul sistemi için altyapımız henüz yeterli değil. Zaman içinde inşallah olacak...
Stresi azaltır mı?
Böylesi bir sistemin sınav stresini azaltacağını beklemek hayalcilik olur. Bu sistem Avrupa ya da ABD’de olumlu sonuçlar veriyor. Ama bizde durum çok farklı. Orada adaylar kendilerini iyi hissettiklerinde sınava giriyor, bizde ise her sınava girilecektir. Çünkü bazıları kolay sanılacaktır ve nasıl olsa tüm sınavların ortalaması değil, en yükseği alınacaktır diye deneme sınavı gibi değerlendirilecektir. Bu da stresi azaltmayacak, daha da artıracaktır.
Bakan Dinçer, eğitimin temel sorunları konusunda doğru tespitlerde bulunuyor, doğru çözüm önerileri getiriyor. Ama uygulanabilirliği konusuna yeterince kafa yormuyor...
Özetin özeti: Lafla peynir gemisi yürümüyor. Hele hele eğitimde hiç yürümez!..
Yorum Gönder