Yandaş ve Cemaat Basını kadar tarihi olayları çarpıtan, evirip çevirip Türkiye Cumhuriyetinin aleyhine dönüştüren, kendileri demokrat olmadığı halde, demokrasinin nimetlerinden yararlanıp demokrasiyi boğmaya çalışan profesyonel bir propaganda ekibi görülmemiştir…
Bunlar ne zaman ve nerede yetiştiler, bu cennet ülkeye ve demokrasimize nasıl düşman oldular, hayretle izliyorum !...
Adamlar ağızlarından “Hukuk Devleti” , “Bağımsız Yargı” , “İnsan Hakları” gibi güzel sözleri hiç bırakmazlar fakat diğer taraftan insanların sahte-düzmece delil bozuntularıyla yıllarca hapiste tutuklu kaldıklarını görmezden gelirler !...
Cumhurbaşkanı-TBMM Başkanı-Başbakan-Başbakan Yardımcıları-Adalet Bakanı hep bir ağızdan; “tutuksuz yargılama esastır” , “tutuklu milletvekili olmaz” , “Tutuklu milletvekillerini Mecliste görmek isterim” derler, TBMM’de çoğunluk ellerinde olmasına rağmen, insanlarla alay eder gibi problemi çözmezler…
“Komşularımızla sıfır problem” derler, geleneksel Türk Dış Politikasını hallaç pamuğu gibi atıp Türkiye’yi neredeyse tüm komşularımızla savaşacak duruma getirirler !...
Geçenlerde bir ilahiyat profesörü dostum bu ekibi, hem “mart kedisine” hem de “kargaya” benzetti.
Niçin diye sordum; “Biri hem öper hem bağırır, diğeri “ekmek yediği kaba pisler” dedi…
28 Şubat 1997 de MGK’da alınan kararları hem kabul ederler, hem imzalarlar, hem uygularlar, hem alkışlarlar, hem de Hocaefendileri televizyon canlı yayınlarında 28 Şubat için hayır-dua eder, aradan geçen 14 sene dilsiz imişler gibi susarlar, 15 inci yıl birdenbire demokrat kesilirler ve bülbüller gibi demokrasi şarkıları söylemeye başlarlar !...
İnanın bunların 28 Şubat tartışmasından bana gına geldi.
Mart Kedileri ve Kargalardan oluşan ekibe sorduğum şu sorulara şimdiye kadar cevap alamadım.
Aynı soruları 28 Şubat için soruşturma başlatanCumhuriyet Savcılarına yöneltiyorum. Cevap verirlerse biz de “Bağımsız Yargının” bu olaya nasıl baktığını anlarız;
1)Cemaat ve Tarikatların, Hilafet düzenini içeren “İslam Cumhuriyeti”ni istedikleri ve bu uğurda Cumhuriyet kurulduğu andan itibaren “Karşı Devrim” için çalıştıkları mahkeme zabıtlarıyla sabittir.
İRTİCA; Pozitif-Medeni Hukuk yerine, Şeriat Hukukunun istenmesidir. Bu tarif de uluslararası bir kabuldür. 28 Şubat sürecinde T.C Başbakanlık Konutunda konuk edilen şalvarlı-sarıklı-göbeğine kadar sakallı Tarikat-Cemaat önderlerinden bir tanesinin bile Şeriat Hukukunu istemediği, Pozitif Hukuka inandığı söylenebilir mi? Cumhuriyetin Savcıları, irticayı ulus için tehdit olarak gören Türk Ordusunun Generallerini sorgularken, niçin Şeriat Hukuku isteyen bu kişileri demokrasiye tehdit olarak görüp, soruşturmazlar?
2) Cumhuriyetin Savcıları; Demokratik Rejimin ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının neresinde, yapıları itibarıyla gizli ve illegal olan Cemaat-Tarikatlara yer bulmaktadırlar?...
3) Bir bakkal dükkanını işleten esnafı bile vergi ve gelir yönünden inceleyen devlet, milyarlarca dolarlık servetlere hükmeden, saraylarda, son model arabalarda, yüzlerce korumayla yaşayan bu Cemaat-Tarikatları niçin incelemez? Bu değirmenin suyu nereden geliyor diye sormaz?...
Sayın Savcılarımız, yapılanların artık normal bir soruşturmadan daha çok zulme dönüştüğünü görmek zorundadırlar.
Zulme bigane kalmak ise şeytanla ortak olmaktır. Biz susmayacağız…
Yorum Gönder