Arttıkça artan kıvamını bulan acılar... Yüreğinde ulaşılamayanın özlemi, uzak yıldızlar...
Bu tümceler sana neyi anımsatır çocuğum?
Yalnızlığı mı öfkeli kalabalıkları mı?
Uçaraktan yüce gök katlarına, geçmek bilmeyen günler geçsin diye, belki bir öykünün ezgilerin karanlığında, geçmek bilmeyen günler geçsin diye...
Belki ben böyle düşünüyorum, hapiste yapacak başka ne iş var ki!
Şiirler söylüyorum özgürlüğü bekleye bekleye...
Geçmiyor günler çocuğum, geçmiyor işte...
Elimi kolumu sımsıkı bağladılar ama, işte kuş sesleri cıvıl cıvıl, gök mavi, ilkyaz demir parmaklıkların arasından yüzünü gösteriyor az da olsa.
Vietnam’ın önderi ve şair Ho Şi Minh şöyle demiş:
“Mapusta bir gün geçirmek dışarıdaki bin yıla bedeldir.
Bu atasözü boşuna söylenmemiştir...”
İnsanlık dışı on sekiz ayı mapushanede geçirmiştir...
Bedenini yiyip bitirmiştir o on sekiz ay...
Uykusuz...
El yüz yıkanmadan...
Üst baş değişmeden...
***
Sabah uyandığımda, zamanın akıp giden dalgalarını, 104 yaşındaki Berfo Ana’yı düşündüm.
32 yıldır oğlunun kemiklerini arayan o gözü yaşlı anayı...
Ankara Adliyesi’nin merdivenlerinden çıkıyordu...
Sonra televizyonlardaki tartışma programlarını...
Birkaç kişi dışında ne 12 Mart’ı, ne 12 Eylül’ü ne de ölümleri, katliamları doğru dürüst irdeyebildiler...
12 Mart ve 12 Eylül... Hatta 28 Şubat.. e-muhtıra...
12 Eylül öncesi olaylarda CIA’nın, kontrgerillanın işlevi aydınlatılmadan bu düğümü yargı çözebilir miydi?
Bence bu dava toplumun, özellikle 68 ve 78 kuşağının “gazını almak için” açılmıştı...
Zaten sol, sosyalist ve devrimci kesim bunu iddianameyi okuyunca anlamıştı.
Her neyse!
***
Üçüncü duruşma mayıs ayına ertelendi, mahkemeden Evren ve Şahinkaya için tutuklama kararı çıkmadı...
Türkiye bugün 12 Eylül dönemini aratacak bir dönemden geçiyor...
Telefonlar yasal ve yasadışı olarak dinleniyor, insanlar izleniyor, sabaha karşı evler basılıyor, medya üzerinde yoğun baskı uygulanıyor, yazarlar işten atılıyor.
Medya patronları ne yapıyor iktidarın baskısı karşısında?
Korkularından tir tir titriyor!
Böyle bir dönem insanın içini acıtıyor çocuğum...
Cumhuriyet’te uzun yıllar birlikte çalıştığımız Osman Ulagay’ın Doğan Kitap’tan çıkan “Türkiye Kime Kalacak?”ını bir solukta okudum...
Ulagay kafamdan geçenleri yazmış...
Erdoğan’ın öyküsünden Cennet Yolu’na doğru uzanan bir Türkiye fotoğrafı...
Mutlaka okumanızı öneririm...
***
Bu yazım dün yayımlanan “Kayıp Giden Hayatlar”ın devamı çocuğum...
O hayatlar bu coğrafyada yaşayan hepimizin...
Türk olsun, Kürt olsun, Laz, Çerkez, Ermeni, Süryani, Boşnak...
Din, dil, ırk, mezhep, renk ayrımı gözetmeden...
Çocuklarımızın geleceği için... Barış için, demokrasi için, özgürlük için...
Ne mayın tarlalarında ölsün onlar, ne çadırlarda ne de açlığın, yoksulluğun ortasında.
Yaşamı kucaklasınlar... Mutluluğu bölüşsünler...
Sevsinler sevilsinler...
Ve bu şiir de Türkiye’de ve dünyada yaşayan tüm çocuklarımıza:
“Her şey değişecek her şey
asıl olana doğru, büyük olana,
çocukların uykusunu bölenler
bağışlanmayacak asla.”
Yorum Gönder