Başbakan Erdoğan’ın YGS’ye yönelik açıklamaları çok ilginç. Söylediği her cümleye olmasa da geneline katılıyorum. Altına da imza atarım. Ama sanki sindirmeye yönelik ve sanki kendisi bu konuda hâlâ yeterince aydınlatılmamış.
İsterseniz gelin önce konuşma metnine bir göz atalım. Sonra da katıldığımız, katılmadığımız noktaların altını çizelim:
“İddiaların takipçisiyim”
Başbakan Erdoğan, muhalefetin konuyu istismar ettiğini öne sürerek şunları söylüyor:
“Gece gündüz ders çalışan, uykusundan, oyunundan, eğlencesinden fedakârlık yapan gençlerin hissiyatını siyasi malzeme haline getirmek, çok açık söylüyorum, ahlaksızlıktır, fırsatçılıktır. Eğer, sınavda bir yanlış varsa, bir kayırma varsa, yasadışı, kirli ilişkiler varsa, buna karşı çıkacak, bunun karşısında güçlü tepki koyacak ilk kişilerden biri ben olurum, arkadaşlarım olur” diyor ve ekliyor:
“Devletin ilgili kurumları, son derece büyük bir hassasiyet içinde meseleyi inceliyor, yargısına varıncaya kadar, araştırıyorlar ve takip ediyorlar. Ama, soruyorum, bir tek kişinin kayırıldığına dair somut deliliniz var mı? Şifre iddialarından çıkar sağladığını ispat edebileceğiniz tek bir genç var mı?..
Bu ülkenin başbakanı olarak, YGS ile ilgili iddiaların tamamının takipçisiyim. Gençlerimiz rahat olsunlar, müsterih olsunlar, gönül rahatlığı içinde ikinci sınava hazırlansınlar.”
Gençler sokağa dökülmesin
Gençlerin, hele hele liseli gençlerin sokağa dökülmesi kadar yürek sızlatıcı bir durum olamaz. 12 Eylül dönemini yaşayan birisi olarak, gençlerin haklarını sokaklarda değil, yasal ya da sanal ortamlarda aramalarından yanayım. Sosyal medya grupları bunun için var. Her ne kadar, bizzat bakmasalar da hemen her gün Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Bakanlara, YÖK ve ÖSYM başkanlarına gönderilecek on binlerce mail, kesinlikle onlar üzerinde etkili olacaktır.Provoke eden birileri hep olacaktır. Ama masum öğrencilerin, masum istekleri de görmemezlikten gelinmemelidir.
Bir Başbakan’ın gençlerin geleceğine sahip çıkması ve bu konuda kefil olmasından daha önemli bir şey olamaz. Bu konuda gençler adına kendisine teşekkür ederiz. Ama artık lafın ötesine geçilmesi gerekir.
Sayın Başbakan, “Bana, şifreden yararlanan bir tane örnek gösterin“ diyor. ÖSYM kapılarını açtı mı ki inceleme yapılsın! Ama ortada bir KPSS gerçeği var ve aradan 9 ay geçti. Menfaat sağlayan bir değil, yüzlerce kişi vardı. Tek tek tespit edildi. ÖSYM Başkanı istifa etti. Sınav iptal edildi. Peki sonuç? Sıfır elde var sıfır...
Hani şifre de yoktu?
Sayın Başbakan, ne olur biraz da yakın çevrenizin dışında farklı seslere kulak verin. Eğitim Bilimleri alanında Türkiye’nin en yetkin kurumu olan Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi ve Türkiye’nin neredeyse tüm ölçme değerlendirme uzmanları ortada bir yanlışın olduğunu ve sistemin gözden geçirilmesini istedi. Ayrıca daha pek çok kurum ve bilim insanı da olaya yine bilimsel açıdan bakarak yapılan yanlışlara dikkat çekti!
Bütün bu açıklamalar bir yana, ÖSYM Başkanı Demir’in kendisi yapılan hataları, “beceriksizlik“, “acemilik“, “işgüzarlık“ olarak nitelendirdi. Önce “şifre yok“ açıklaması yaptı. Ardından da “sehven oldu“ dedi.
Çok daha önemlisi, “Basına verilen soru kitapçığı sınavdan sonra hazırlandı“ dedi. Oysa sınavdan üç gün önce hazırlandığı ortaya çıktı.
Bu hataların binde birini öğrenci yaptığında sınavı iptal oluyor. Örneğin 6 yerine 7’yi kodladığında “sehven” de olsa hiçbir şansı olmuyor. Yani kurallar böylesine kesin.
Savunan var mı?
Bugüne kadar yüzlerce bilim insanı, ölçme değerlendirme ve sınavın güvenirliğine yönelik itirazlarını ortaya koydu. Peki siz bugüne kadar hiç ortaya konan bu iddialara, siyasetin ve duygusallığın ötesinde bilimsel açıdan cevap veren birini gördünüz mü?..
Söz konusu skandallar, dün de vardı, bugün de var, gelecekte olacak. Bütün bu olup bitenlerin ne sizinle ne de iktidarınızla alakası var.
Bir yere çekmek isteyenler olmayacak mı? Elbette olacak. Ama bunu önlemenin yolu, “karartma” değil “şeffaflık” olmalıdır.
Öğrencilerden sonra şimdi de veliler “Çocuğunun geleceğine sahip çık“ kampanyası başlatmaya hazırlanıyorlar. Yarın onlar da sokağa dökülürse, onlara da mı “provokatör” diyeceğiz...
Siz ve diğer liderler, istediğiniz konuyu, istediğiniz kadar tartışın ama ne olur eğitim ve gençler üzerinden siyaset yapmayın, provokatörlere de izin vermeyin...
Özetin özeti: Sayın Başbakan, gençleri ne kadar sevdiğinizi biliyoruz. Hiç kimse onları sizden daha iyi anlayamaz ve hiç kimse onlara sizden daha fazla sahip çıkamaz. Kızma yerine, ne olur onları anlamaya çalışın!..
Yorum Gönder