MİT'ÇİLER SINAV SORULARININ CEMAATE VERİLDİĞİNİ RAPOR ETTİKLERİ İÇİN ALINDILAR

 MİT'ÇİLER SINAV SORULARININ CEMAATE VERİLDİĞİNİ RAPOR ETTİKLERİ İÇİN ALINDILAR

Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, Erzincan'daki MİT görevlilerinin, Fethullah Gülen Cemaatine ilişkin araştırmaları nedeniyle, Ergenekon soruşturmasının içine çekilerek gözaltına alındıklarını iddia etti. Cihaner, "Mitçilerin avukatlarının hazırladığı raporlara göre, son polis akademisi sınavı sorularının cemaate mensup dersanelerde dağıtıldığına ilişkin araştırmaları sırasında gözaltına alınmışlar" dedi..
Birgün gazetesinden Onurkan Avcı, CHP listesindeki sürpriz bir gelişmeyle Denizli’de 2. sıradan Milletvekili adayı gösterilen Cihaner ile adaylığının açıklanmasının ardından bir görüşme yaptı.
Birgün gazetesinde yayımlanan söyleşinin tam metni şöyle:
Önce aday adayı oldunuz daha sonra listeye giremediğiniz gündeme geldi. En son, bir saat önce aday olduğunuzu öğrendik. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim iradem açık. CHP’den siyaset yapmak için başvurdum. Bunu değerlendirecek olan partinin yetkili organları da ilk listede bunu uygun görmedi. Beni o aşamadan sonra arayanlara, destek veren CHP seçmenlerine hep şunu söyledim: “Burada öncelik bu halk düşmanı siyasi iktidardan kurtulmak. Onun için benim aday olmam ya da olmamam bu süreci, önceliği değiştirmez. Bunlar hep ikinci tartışmalar.” Hatta internette benim aday gösterilmem için kampanyavari çalışmalar yürütenler oldu, onlara da hep bunu iletmeye çalıştım.
Adaylığa gelince; sanırım bir hukuki sıkıntı olmuş kontenjan adaylarının gösterilmesiyle ilgili ve bugün de böyle bir sonuç çıktı. Bunun çok detayına girmek istemiyorum. Ama sanırım orada önseçimde 2. sıradaki kadın aday için kontenjan kullanılmadan o liste YSK’ya gönderilmiş ancak buna kontenjan adayları ya da YSK resen imkan olmadığını belirtince de o liste dışında bir kontenjan adayı gösterilmesi gerektiği söylenmiş. Buna benzer sanırım birkaç il daha var. Orada genel Başkan’ın kadın adaylar lehine tercih yaptığı yansımıştı basına ama şuanda teknik bir ayrıntı olarak YSK’nın böyle bir sonuca vardığını kabul ediyoruz. Benim ismim üzerinde mutabık kalınmış.
Sizden beklenti çok büyük. İlgi çok muazzam. Meclis’te ne yapacaksınız, nasıl çalışma yürüteceksiniz?
Artık bir parti organizasyon içerisinde olacağız. Dolayısıyla kişisel beklentilerle partinin programının örtüştüğü yerlerde, ya da partinin karar alma organının etki ettiği yerlerde aynı mücadelemizi devam ettireceğiz. Benim siyasete girmekteki amacım, daha eşit, özgürlükçü, adil bir ülke yolunda mücadele etmek. Şuanda muhalefetin siklet merkezi de CHP. Yani kendi ilkelerime en yakın parti olarak da CHP vardı. Bu anlamda mücadelemizi burada sürdüreceğiz.
Partide aday listesine giren isimler arasında çok tepki çekenler de var. Sağcı kimlikleriyle öne çıkan adaylarla aynı partide siyaset yapmak zor olmayacak mı sizin için?
Ben siyaseti fizikteki vektörlere benzetiyorum. Zaten herkesin her konuda aynı düşündüğü, aynılaştığı bir parti/ bir dünya çok tatsız olurdu. Sosyal demokrat/ sol partilerde farklı düşünceler, eleştiriler mutlaka olacaktır ancak bunun sınırı tabi ki var. Soruda değindiğiniz isimler her kimse, iradelerini CHP’de siyaset yapmak yönünde belirtmişlerse onların da o noktaya geldiğini kabul etmek zorundayız. Parti zorla aday yapmadığına göre, burada bir tercih var. Partiler de kişilerin geçmişlerine değil, programlarıyla ortaya çıkar. CHP’nin de programı ortada. Bu kişilerin de bu programa katıldığını kabul etmek durumundayız. Uzlaşmaz çelişki olmadığı noktada, ortak akıl oluştuktan sonra, kırmızı çizgilere değmedikten sonra farklı düşünceler doğaldır. Birlikte çalışılacaktır. O çizgiler geçilirse o zaman başka durumlar ortaya çıkar ama şuan bu kabulle gitmek durumundayız.
Peki sizi kamuoyunun en çok tanımasını sağlayan unsurlardan biri olan İsmailağa Cemaati soruşturmasına dönersek, ne oldu orada en son?
Bu tarz tartışmalarda cemaat sözcüğünü kullanmak istemiyorum çünkü din ve vicdan hürriyetine dair bir şeyler ima etmişim gibi anlaşılıyor. Ben orada yoksul dindarlardan izinsiz toplanan paraların, toplanış amaçlarına aykırı şekilde kullanıldığını ve yine yasaya aykırı şekilde eğitim kurumları açıldığını, ve tüm bunların örgütlü bir yapıyla sağlandığını tespit ederek bir soruşturma başlattım. Bahsettiği eylemler de yasalara göre suç. Dolandırıcılıktan, izinsiz eğitim kurumu açmaya kadar ciddi suçlar var. Benim iddia ve soruşturmam buyken, Erzurum savcılığı bu örgütün böyle değil silahlı olduğunu ve kendisinin soruşturması gerektiğini söyledi. Hatta adalet bakanlığı aynı gerekçeyle benim tespitimin yanlış olduğunu belirterek görevi kötüye kullanma suçundan bana dava açtı. Bir kere bu türkiyede yürüyen bir soruşturma sırasında oluyordu. Benim elimden alındı. Bu bir ilkti ve hukuk devleti açısından dehşet bir tabloydu. Adil soruşturma, yargılama gibi ceza yargılamasındaki tüm temel ilkelerin reddiydi. Çünkü her şeyden önce ben daha sonca varmamışım, soruşturma açık. Erzurum Savcılığı ile girdiğim tartışma da sonuçta hukuki bir tartışmaydı. Oysa gelinen noktada Erzurum savcıları o kadar iddialı, ağırlaştırılmış müebbet talep ettikleri adamları ilk aşamada tahliye ettiler. Bu bile ne gerekçeyle dosyayı aldıklarının ispatıdır aslında.
Soruşturma kapsamında yaptırdığınız dinlemelerde AKP’den bir çok ismin adı geçiyordu. Ciddi deliller vardı…
Geldiğimiz noktada da benim dediğimi diyerek esas hakkında mütalaa verdiler. Tabi ne oldu, bu arada bir çok siyasinin karıştığı çok ciddi suçlar örtpas edilmiş oldu. Soruşturmanın derinleşmesine izin verilmemiş oldu. Oysa belli siyasilerin belli ihalelere fesat karıştırmalarından tutun, kamudaki kadrolaşmaya kadar çok ciddi suçlar vardı.
Bakanlıklarla görüşen, hatta başbakanlıkla görüşen cemaatçiler vardı o dinlemelerde. Emniyetten basılmadan önce haber aldıkları net biçimde görülüyordu. Bu dinlemelerin hepsi yasal dinlemelerdi ama bunlar bazı kesimlerce yasadışı dinlemeler olarak lanse edildi. Hatta En son Ahmet Şık’ın evinde de o dinleme tutanakları çıkınca ‘yasadışı’ sıfatını taktılar?
Benim yaptığım soruşturma işlemlerinin hepsi yasadışı diye yaftalandı. Asıl sorun oradaki iddiaların arkasında durulmamış ama birileri gazetecilik yaptığı için, birileri doktorluk yaptığı için tutuklanıyor. Buradaki sıkıntı neyin üzerine gidilmezken, nelerin üzerine gidiliyor? Mesela benim yakınımda bulunan bir çok insan basit imzasız bir ihbar maili gerekçe gösterilerek uzun süre dinlenmiş. 8 ay bu dinlemeyi yapmışlar, sonucunda da takipsizlik kararı verilmiş. Burada çok büyük bir korkuları var. Korkuları belki bunlardı belki de benim genişlettiğim hususlardı, bunu ilerleyen günlerde göreceğiz.
Son olarak soruşturmayı sizin elinizden alan Erzurum Savcısı Osman Şanal’ın MİT mensuplarını gözaltına aldığı haberleri çıkmıştı. Üstelik birisi Erzincan MİT Başkanı. Siz İsmailağa soruşturması sırasında MİT ile çalışmış mıydınız?
Mitçilerin niye gözaltına alındığını biz iddianame düzenleninceye kadar anlayamadık. Hatta düzenlenip dosyayı görünceye kadar, hatta ve hatta MİT mensuplarının avukatlarının delil olarak dosyaya sundukları dilekçe ekindeki raporlar gelinceye kadar doğrusu ben anlamlandıramamıştım. Çünkü suç isnatlarının yöneltildiği MİT mensuplarının 2 sini hiç tanımıyorum. Sadece yargılama sırasında gördüm ve isimlerini halen karıştırıyorum. Diğeri de oradaki MİT’in müdürü olan arkadaşımızla da sadece meslek gereği belli ortamlarda bulunmamızın zorunlu olduğu 2-3 ortamdaki nezaket karşılaşmaları dışında bir yakınlığın olmadığı bir arkadaşımız. Zaten iddia edilen eylemler olduğunda adamcağız geleli birkaç ay olmuştu. Yani olacak şey değil.
Peki ibrenin MİT’e çevrilmesinin arka planında ne yatıyor?
Bu arkadaşlarımız adli süreçte kesinlikle rol alamazlar. Yasal olarak da gayri yasal olarak da bu mümkün değil. Çünkü MİT’in böyle bir geleneği yok. Sadece belli konularda yazışmalar olur o da resmidir zaten benim özellikle o Fethullah Gülen grubuyla ilgili soruşturmamda bazı yazışmalar oldu. Bunun dışında benim soruşturmalarımda ya da her hangi bir soruşturmada yerel MİT mensuplarıyla bir temasım olmamıştır.
Ancak bu tutuklamalar olup, iddianame kabul edilip yargılama başlayınca MİT mensuplarının avukatlarının gönderdiği raporda biz şunu gördük: MİT mensupları, daha sonra gizli tanık olarak devşirilen kişiyle uzun süreden beri görüşüyorlarmış. Ve bu kişi de en son polis akademisi sınavı sorularının cemaate mensup dersanelerde dağıtıldığını söyleyerek, onlara getirmek üzereymiş. Tam bu sırada gözaltına alınmışlar.
Ben de bu isimler kimdir, neden buraya dahil ediliyorlar derken, o raporu gördüğüm gibi anladım ki Ahmet’in dediği gibi dokunan yanıyor. Biz bunları daha önce de gördük işte Cumhuriyet Savcısı Salim Demirci, Nuh Mete Yüksel, bir çok hukukçu, bürokrat, yazar yandı. MİT mensuplarının da başına bu nedenle bu kurgunun geldiğini düşünüyorum.
Siz son olarak Fethullah Gülen hareketini soruşturuyordunuz? Artık savcı olmadığınız için rahatça sorabilirim; nasıl bakıyorsunuz ‘cemaat’e?
Fethullah Gülen grubuyla ilgili olarak Türkiye’nin şu sorunu çözmesi lazım. Bunlar kim, ne, ne yapıyorlar? Yani bu sorun çözülmeden, büyük resme bakıp; bunlar sadece dinin belli bir yorumunu yaşayan gönüllüler hareketi mi? Yani kişisel özgürlükler çerçevesinde değerlendirilecek bir hareket mi? MİT müsteşarlarına kadar bir çok insanın söylediği gibi kamuda kadrolaşan, inanılmaz bir paraya hükmeden, nihai amaçları bu ülkenin yönetimine ve işleyişine tamamen hakim olmak olan, her türlü suçu işleyebilecek, hiçbir ahlaki/ hukuki sınır tanımadan o alt yapıyı hazırlamaya çalışan bir suç çetesi mi? Bu yönde çok ciddi iddialar ve bu iddiaları destekleyen çok fazla delil olmasına rağmen bununla ilgili hala derli toplu soruşturma yapılmaması zaten büyük resmi tam olarak ortaya koyuyor.
Neden böyle bir soruşturma yok? Bugün bir savcı çıkıp kaldığınız yerden devam etse…
Daha önce Ankara’da sadece Gülen ile ilgili açılan ve yanlış bir şekilde hareketin kendisinin aklandığı şeklinde yorumlanan soruşturma hariç -ki o soruşturmada öyle bir durum yok- tek soruşturma açan bendim ve olanlar ortada. Ancak hükümet dahil belli güç odaklarının hoşuna gitmeyecek soruşturmalara resen girişecek savcılar cezalandırılıyor. Bundan sonra böyle bir savcı çıkar mı bilmiyorum ama sanmıyorum. Türkiye’de örgütlü biçimde kamu dinleniyor, kadrolaşılıyor, medya manipüle ediliyor ancak Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı bu konuda hiçbir şey yapılmıyor. Hatta bu konuda şikayet ettiğiniz kişiler ödüllendiriliyor. Terfi ettiriliyor, görevlerine iade ettiriliyor. Şu süreçte her hangi bir savcının bir soruşturma başlatması gerçekçi değil. Her şeyden önce medyasına kadar bu gruba sahip olanlar eğer gerçekten sadece gönüllüler birliğiyse bıraksınlar insanlar soruştursun. Niye aleyhe bir işlem başlatanlar, iddia öne sürenler itibarsızlaştırılıyor. Yani azıcık ahlak varsa bunu yaparlar ama bakıyorsunuz küçücük bir iddiaya bile tahammül etmeyerek, o insanla ilgili ailesinden tutun geçmişine kadar bir çok iftira ve kurgu düzenleniyor. Bunu bana hâlâ yapmaya çalışıyorlar, en son askerlik durumumla ilgili attıkları iftira ortada. İlk ağız olan Savunma Bakanlığı’ndan konuya ilişkin gelen açıklamayı bile koymuyorlar. Tekzip yazıyorsunuz yayımlamıyorlar. Baş etmek için işi gücü bırakıp hergün bir şeyler yazıp yollamanız lazım. Saçm a sapan bir yıldırma politikası bu.
Dinlemeler de birkaç yıldır gündemin en hararetli konularından. O dinlemelerin sızdırılmasına daha sonra girelim ama TİB Başkanı bile ‘yasal dinleme yok’ demişti. O zaman nasıl bir dinleme var?
Şunu kabul etmemiz lazım ki: karşımızda çok ciddi bir çete var ve bu çetenin kamuda, çok yüksek yerlerde destekçileri ve mensupları var. Yani bu ülkenin yüksek yargıçlarını çalışma ofislerinde dinliyorlar. Bu dehşet bir şey. Yargıtay ve Danıştay’ın bunlar açıklığa kavuşturuluncaya kadar derhal yargılamaları bırakmaları gerekir. Orada çok büyük mali dosyalar inceleniyor, çok büyük çetelere dair dosyalar inceleniyor. Bunlardan bir saat önce haberdar olmak bile o dinlemeleri yapanlar elinde inanılmaz bir güç oluşturur. Akla gelmeyecek sonuçları doğurabilir ama buna rağmen sanki böyle bir şey yok gibi davranılıyor. Hele hele siyasi iktidarın gündeminde böyle bir şey hiç yok.
Zaten yasal olarak ortam dinlemesi yapılmaması gerekir. Yasal dinleme yoksa anlaşılıyor ki yasadışı bir dinleme var. Peki bir ülkede yüksek yargıçları, generalleri kim dinler, hangi güç dinler? Bunları kim arşivler ve gündeme göre kim servis eder? Ya çok büyük bir yabancı servis operasyonuyla karşı karşıya bu ülke, ya da kendi istihbaratından daha güçlü müthiş bir düşmanla karşı karşıya. Ama bu suç oluşumu siyasi iktidarın umurunda değil. Bu kabul edilebilir bir şey değil.
Siz bu çete ile siyasi iktidarın bir bağlantısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Bizim tüm gücümüzü bu ülkeyi demokratikleştirmeye harcamamız gerekir ve bu da ancak bu tarz suç oluşumlarından uzak durarak, onlarla yüzleşerek olur. Bakın Deniz Baykal ile ilgili bir video yayımlandı, ve Başbakan’ın talebi üzerine o video hemen kaldırıldı. Demek ki siyasi iktidarla bu suç kanalları arasında da farklı bir muhabbet var. Çünkü bazı insanları yaptığı şeyler yasalardan daha önemlidir. Ben iddia ediyorum ne kadar özgürleştirici yasa yaparsanız yapın, Erdoğan’ın tek bir protesto olayında kalkıp ‘dokunmayın o gençlere’ demesi kadar etkili olmaz. Ama tam tersi adil, parasız eğitim isteyen gençleri birden provokatör ilan edilip, kafaları patlatılıyor. Üstelik o gençlerin savundukları idealler de sonuna kadar kullanılıyor. Referandum sürecini hatırlayın; Deniz Gezmiş posteriyle ‘evet’ oyu istemişlerdi, ama bugün Denizler kadar eylemlilik içinde olmayan gençler öldüresiye dövülüyor. Hamile kızlarımızın çocukları düşürülüyor. Ve bunlara iktidar sahip çıkıp ‘dokundurmam’ diyor. Bunun üzerine demokrasi adına atılan hiçbir nutku dinlemem ben, madem öyle o tabloyu engelle, o gençlerin taleplerini gündemine al.
Odatv.com
Etiketler:

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget