Kime kızılıyor, somutlaştırsak? - Ruhat Mengi

 Kime kızılıyor, somutlaştırsak?
Başbakan Erdoğan da yapıyor, başka hükümet üyeleri de.. Hep ‘hayali bazı düşmanlar’a karşı konuşuyorlar,

En açık şekilde bir hata yapılmışsa ve hatta durum net bir skandalsa bile reddetmek için “bunu birilerinin tezgahladığı, hükümeti zor duruma düşürmek için yapıldığı” söyleniyor. Sonuna da “halkımız bunu görsün” eklemeyi hiç unutmuyorlar.

GERİLİMİN TA KENDİSİ!
Mesela son yıllarda birçok sınavda yapılan ve hasır altı edilen ama bu kez gizlenemeyen YGS sınavında olan rezaletin lamı cimi yokken, ÖSYM Başkanı da (üstelik Başbakan’ın “Ben tatmin oldum” dediği gün) bu açık şifre skandalından kaçış olmadığını anladığı için “Evet şifre vardı ama sehven olmuş” diyerek itiraf etmişken çıkıp bunu bile “hayali düşmanlara” yıkmak..Demokratik şekilde tepkisini anlatan ve yüzde yüz haklı olan binlerce öğrenci için “Taksim’de 1000-2000 kişiyi yürütmek marifet değil. Biz de onların karşısına 5 bin, 10 bin tane genci koyarız ama gerilimden yana değiliz” demek önce gençleri bölmek, sonra “onları hiç anlamadığını ve hak vermediğini” göstermek, en son olarak da gerilimin ta kendisini yaratmaktır.

KİM YAPTI?
ÖSYM Başkanı’nın kendisi ağzıyla “hile yapıldığını ve bunun şifreyi bilenlere avantaj sağladığını” açıkladığına göre gençlerin hakkını istemesi, sokaklara çıkması için birilerinin gayretine gerek var mıdır?
Hayır, madem ki bu alışkanlık haline getirildi ve mızıkçı çocuklar gibi hep “suçu atacak birileri” aranıyor, o zaman bari açıkça “kimdir bu provokatörler ve ne yapmışlardır” ismiyle cismiyle söylense de anlasak..

MAHKEME KARARI VAR MI?
Bir örnek daha... Muhalefet partileri için “henüz yargıda olan ve tek bir kişi için kesin bir suç unsuru bile açıklanmamış olan” dava nedeniyle, haksız şekilde mahkum hayatı yaşatılan gazeteci veya bilim adamını aday yaptılar diye “siz çetelerin, cuntaların partisi misiniz, yoksa milletin partisi misiniz” deniyor. Peki bugüne kadar hakkında her tür suç dosyası olan çok sayıda milletvekili nasıl TBMM’ye girebildi, kesinleşmiş kararlar olan isimler zirveye çıkabildi, yıllarca kalabildi, diğer partilerin de herşeyi söyleme hakkı yok mu?
Ayrıca hangi cunta, hangi çete, hangi mahkeme kararına göre suçlama yapılıyor?

TÜRKİYE’YE DEĞİL,HÜKÜMETE!
Türkiye’de doğru-yanlış canının istediğini söyleme ve suçlama alışkanlığı kabul gördüğü, kimse tepki gösteremediği için aynı şeyi Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi’ne bile yapmaya kalktık. Başbakan Erdoğan orada kendisine “hükümet adına”sorulan sorulara kızdığı için bu soruları acele “Türkiye’ye sorulmuş” hale çevirdi ve onlara da “Kimsenin yalanla, iftirayla Türkiye’yi suçlamaya hakkı yoktur” benzeri göndermeler yaptı. Oysa onlar bunu hiç dinlemez zira ortada yalan-iftira denecek bir durum yok. Devamlı demokrasiden söz eden bir hükümete “yüzde 10 barajı, gazetecilerin yazıları-kitapları nedeniyle tutuklanması” gibi sorular elbette sorulacaktır. Sorulara verilecek cevap bulunamayınca sinirlenmek ise onlara değil bize ait bir sorundur.
Artık halka ve dünyaya doğruları söylemeleri gerekiyor, bulunan mazeretler inandırıcılığını iyice yitirdi çünkü!

*****


Buyrun din dersine!
“Yaralı sanatçı Bedri Baykam’ı hastaneye götürmeyip kaçan” sorumsuz vatandaşları anlattığım yazıda ‘Bu mu sizin Müslümanlık’tan anladığınız’ dedim ya beklenen dinci yorumlar (hatırlatalım efendim, ‘dindar’ değil, ‘din istismarcıları’ndan söz ediyorum) anında yerini aldı. Bakın mesela ; “”Müslümanlara o kadar kin ve nefretle bakıyorsunuz ki Bedri Baykam’a yapılan saldırıyı Müslümanlığa ve İslam dinine mal ediyorsunuz , oysa almayanlar senin familyandan laik ve çağdaş vs” böyle sıralamış biri... Ne denebilir ki buna? Ya da böylesi bir garip anlayış cevabı bile hak eder mi?
Herşeyi bir yana bırakın, Müslümanlığı zerre kadar bilmediğini, bu köşede ve TV’de defalarca Kur’an’dan-ilgili ayetlerden alıntılarla ya da uzman din bilimcilerin ağzından verdiğimiz “Müslümanlıkta en büyük günah başkasının dinine dil uzatmak, onu dinden çıkmış göstermektir. Hz Peygamber bile dini tebliğ eden bir elçidir, kişilerin inancını sorgulama hakkı ona bile verilmemiştir” açıklamalarından habersiz olduğunu gösteriyor.

LAİK,ÇAĞDAŞ MÜSLÜMAN
İkincisi, en gelişmiş din olan Müslümanlığın “laik ve çağdaş” olmakla ters düştüğünü, “laik ve çağdaş olanların Müslüman olamayacağını” sanıyor.
Yine uzman din bilimcilerin; Kur’an’da “Herkesin dini kendine aittir, buna ancak Allah karar verir, kullar karışamaz” bilgisi verilmesi nedeniyle kitabın kendisinin içinde laik anlayış bulunduğu açıklamalarını da dinlemeyenler bunlar..Tutturmuşlar “Ben Kur’an’ı hatmettim, sen okudun mu” diye..
Kur’an’ı sadece kendisinin okuduğunu, okumasının da “başkalarının dinine, Kur’an okuyup okumadığına karar verme hakkı” sağladığını veya cennete gitmesine yeteceğini sanıyor. Evet, okudum, hem de defalarca.. Bununla da yetinmem günün her saatinde (Arapça olarak) ayet ayet, sure sure ezbere okurum ne yapacaksın şimdi? Yarışa mı çıkalım kim daha iyi okuyor diye?
Durup dururken olmuyor tabii, bu saçma düşünceler yıllardır Türkiye’ye enjekte edilerek, Türkiye’de “başkalarının dinine, inancına saygı” sadece “türban”la sınırlanarak, aynı dinden olan insanlar bile kutuplaştırılıp düşman edilerek bu noktaya gelindi, şimdi de “farklı dinden olanlara neden düşmanlık edildiği” sorgulanıyor. Neden acaba düşünelim bakalım..
Dünkü yazımın ana fikrini tekrarlayayım; Müslümanlık aynı zamanda yardımlaşmadır, paylaşmadır, bir yaralıya sırtını dönüp gitmek dinen de çok yanlıştır, nokta son!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget