Ne şiş yansın, ne kebap! - Ruhat Mengi

Ne şiş yansın, ne kebap!
Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök atasözlerini pek seviyor, onun için ben de yazıma bir deyişle başladım bugün.. Onun çok ama çok geç kalarak yaptığı “ne şiş yansın, ne kebap” tarzındaki konuşmasına bakınca tutuklu askerlerin tek suçunun (birçok vatandaşın da dün gönderdiği mesajlardaki gibi) aralarında konuşmak olduğu görülüyor.

TUTUKLU MU MAHKUM MU?

Zaten örneğin; emekli (ve tutuklu) Orgeneral arkadaşı Hurşit Tolon da avukatı aracılığıyla yaptığı açıklamada o konuşmaya dayanarak “Şahsımın cebir, şiddet ve tehditle Türkiye Cumhuriyeti’nin faaliyetlerini engellemeye yönelik, hukuka aykırı hiçbir eylemimin bulunmadığı bir kez daha tüm açıklığıyla kanıtlanmıştır” demiş. Gerçekten de Özkök’ün “kendi döneminde yapıldığı iddia edilen ‘hükümeti düşürme faaliyetleri’ hakkında kendisine verilen MİT raporunu tutarsız bulduğu”, diğer iddiaları da “hakkında bir işlem yapacak kadar önemli bulmadığı” şeklindeki ifadeleri de, astları ile yaptığı ve “Hükümet’le ilgili endişelerini tartıştıkları” konuşmaların “konuşma bazında” kalması da çok sayıda askere yıllarca “tutuklu” adı altında “mahkum hayatı” yaşatılmasındaki büyük yanlışı ve haksızlığı açıkça ortaya koyuyor.

NEDEN BEKLETİLDİ?

Sadece askerler değil, bu darbe iddiaları birbirine bağlı olduğuna ve öncelikle “ordudan başladığı” düşünüldüğüne (ve gerektiğine) göre tutuklu siviller için de geçerlidir bu.. O halde, dün de yazdığım gibi; sorulacak soru “kendi döneminde olanları en iyi bilmesi gereken Hilmi Özkök’ün açık ve net anlatımının neden hemen alınmayarak yıllarca bekletildiği”dir.

Zira bu durumda “demokrasiye karşı bir saygısızlık, bir hata yapmamış olan” o insanların (ve ailelerinin) durup dururken “terörist” suçlamasıyla yıllar boyu eziyet çekmeleri başlı başına AİHM tarafından devlete “mahkumiyet yaratacak” kadar ciddi bir hukuki suç değil midir?

BAŞKAN TEDİRGİN OLURSA..

Öte yanda “muhtıra”dan söz edilen aralarındaki tartışmada Özkök “kendisinin de tedirgin olduğunu ve konuşulanların yüzde 80’ine katıldığını” söylemiş. Bir Genelkurmay başkanı “tedirgin olduğunu” söylerse astlarının “ondan kat kat daha fazla” tedirgin olmaları ve bir önlem düşünmeyi konuşmaları da doğaldır.. Evet “muhtıra” demokrasi dışı bir önlem olduğu için hatalı bir düşünce ama sonuçta Hükümet “27 Nisan e-muhtırası” olarak tarihe geçen ve kendileri tarafından bile konuşmalarda o şekilde kullanılan bildiri için bir işlem yapılmamasını uygun gördüğüne göre “sadece konuşulan (ve sonunda demokrasi içinde kalınması kararlaştırılan) muhtıra” için işlemi uygun bulur mu acaba?

“İşlem” deyince.. Mahkeme’nin Hilmi Özkök’e “döneminde duyduğu veya CD’si gönderilen iddialar” ile ilgili işlem yapmamış olmasının nedenlerini daha etraflı şekilde sorması gerekirdi bence.. “Bildiğim kadarıyla benim dönemimde yapılmadı” cevabı yeterli cevap gibi gelmiyor.. Araştırıp soruşturmak görevleriydi ve atlanmış.. O atlama yüzünden insanlar yalnızca özgürlüklerinden mahrum kalmadılar, imajları, kariyerleri ciddi kayba uğradı, bu durum oyuncak değildir. Ve geri dönüşü de yoktur..

Gelen okur mektuplarında, özellikle askerlerden gelenlerde bu davanın “Türk ordusunu yok etme, ele geçirme amaçlı” yapıldığı ve dışarıdan yönetildiği iddiaları var.. MİT’le ilgili davada Hükümet de “yargıyla ilgili sorunlardan” söz ettiğine göre sanırım bu tepkiler anlayışla karşılanmalıdır. Ne de olsa artık yargının ve polisin bağımsızlığından söz etmek oldukça zor ve bu durumda her tür soru işareti ortaya çıkabilir.

Casusluk davasında dikkatli bir mahkeme “dışarıdan ne akıl almaz işgüzarlıklar yapıldığını” ortaya çıkardı, bu örnek bile şüphe yaratmaya yetiyor doğrusu!
*****
Ata’nın kızı için nerdesiniz?

Ben duymadım, Hükümet ve muhalefet partileri Ata’nın manevi kızı Ülkü Adatepe için TV’de veya basın açıklamasıyla başsağlığı dileklerini topluma ilettiler mi?

Her konuda devamlı konuşmalar dinliyoruz ve “ÜLKÜ” Türkiye için önemli bir insandı, tarihe geçmiş bir toplum figürü idi, onunla ilgili “başsağlığı dilekleri”nin hemen yayınlanması gerekirdi..

Bırakın kendisine saygı olarak yapılması gerekliliğini, ona saygı “onu çok seven” Atatürk’e saygı demektir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu herkesten önce ailesine taziyeye gitmeliydi bunu da duymadık.. Umarım yanılıyorumdur, zira bağışlanır gibi değil bu durum!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget