Son zamanlarda ülke ekonomisiyle ilgili en önemli tartışmalardan biri, kişi başına gelirin gelişmiş ülkelerin düzeyini yakalaması üzerinedir. Türkiye’nin en son verilere göre günümüzde 10 bin dolar dolayında olan yıllık ortalama kişi başına gelirinin 2023’te 25 bin dolara ulaşıp ulaşamayacağı sorgulanıyor.
Ekonomi, kimilerince kötümser bilim olarak adlandırılır.
Kötümserler, Türkiye için bir orta gelir tuzağından söz ediyor. Türkiye’nin 10 bin dolarlık kişi başına geliriyle orta gelirli bir ülke durumunda bulunduğu, buradan yüksek gelire geçişin hiç de kolay olmayacağı, gelişmiş ülkelerin geçmiş deneyimlerine dayanılarak vurgulanıyor.
Buna karşılık iyimserler, AKP iktisatçıları ve özellikle de kimi iyimser girişimciler Türkiye bunu başarır diyorlar.
Gelecek on bir yılın sonunda ülkenin kişi başına gelirinin 25 bin dolara çıkması konusunu daha ayrıntılı irdelemek gerekiyor. Ancak ona geçmeden kişi başına gelir kavramı daha yakından tanınmalıdır.
Ulusal gelir hesaplarının istatistikleriyle ilgili, işsizlik konusu gibi, geleneksel bir güvenilirlik sorunu var. Ayrıca, kişi başına ortalama gelirin büyüklüğü tek başına bir gelişmişlik göstergesi sayılmaz; çünkü, gelir dağılımı, üretimin teknolojik yönden niteliği, ülkenin başta eğitim olmak üzere insani gelişme durumu gibi konularında hiçbir bilgi içermez.
Tüm bu eksiklerine karşın kişi başına gelir, uluslararası karşılaştırmalarda, özellikle de gelişmekte olan ülkelerin önde gidenleri yakalaması ile ilgili çözümlemelerde yaygın olarak kullanılıyor.
Hızlı ekonomik gelişmesiyle azgelişmişlikten kurtularak gelişmiş ülkeleri yakalamada en başarılı ülke örneğinin G. Kore olduğu biliniyor. Gerçekten de, küreselleşme sürecinin ivme kazandığı 1991 sonrasında 2010’a kadar geçen 19 yıl gibi çok kısa bir sürede G. Kore’de kişi başına gelir 10 bin dolardan 25 bin dolara yükselmiş; bu ülke bugünlerde Türkiye için çok sözü edilen orta gelir tuzağına düşmeden gelişmiş ülke özelliği kazanabilmiştir.
Türkiye’nin kişi başına geliri şimdilerde 10 bin dolar dolayındadır. Bu miktar 2023’te 25 bin dolara yükselir mi? Ya da G. Kore’nin 19 yılda yaptığını Türkiye 11 yılda neden yapmasın?
Bu sorunun doğru yanıtlanması için, siyasal yapı; ekonomik ve sosyal haklar, özellikle de sendikal haklar bir tarafa bırakılırsa, ekonomik büyümenin kaynağı olan iki temel belirleyici etkene bakılması gerekiyor.
Bu etmenlerden biri, eski çağlardan bu yana bilinen, gelecekteki üretimi artırmak için bugünkü üretimden pay, yani, ulusal gelirin tasarruf edilen bölümünün büyüklüğüdür. G. Kore geleneksel olarak ulusal gelirin yaklaşık yüzde 30-35 gibi bir kısmını tasarruf ediyor. Türkiye’de tasarruf oranı ne kadardır biliyorsunuz: Yaklaşık yüzde 13. Türkiye sermaye birikimini, yani sabit sermaye yatırımlarını ve buradan ekonomik büyümesini çok büyük ölçüde yabancı sermaye kaynaklarından karşılıyor. Bu ölçüde yabancı sermaye kaynağıyla kalıcı bir büyüme oranı yakalanması hiç de kolay değildir.
Büyümenin ikinci itici gücü teknolojik yenilik hiç de ikincil değil. Son yıllarda yapılan araştırmalar ekonomik fazlanın ya da büyümenin asıl kaynağının teknolojik yenilik ve bunun ülke ekonomisi tarafından içselleştirilmesi olduğunu kanıtlıyor. G. Kore on yıllardır ulusal gelirinin her yıl yüzde 3.5 gibi bir bölümünü teknolojik yeniliğin kaynağı olan Ar-Ge’ye, araştırma ve geliştirmeye ayırıyor. Türkiye’de ise ulusal gelirden her yıl ayrılan Ar-Ge payı sürekli olarak yüzde 1’in altındadır. Bu konu daha ayrıntılı irdelemeyi hak ediyor.
Yorum Gönder