26 Ağustosların hayatımda çok önemli bir yeri vardır.
Dün takvimler 26 Ağustos 2012 ‘yi gösterirken ben hem hüznü, hem de ileriye dönük büyük umutların ruhumu sarmalayan coşkusuyla bir gün ve gece geçirdim.
Dün, Ulu önder Atatürk’ün anavatanımızı işgal eden emperyalist güçlere karşı AfyonKarahisar Kocatepe’den başlattığı büyük taarruzun sonucunda kazandığımız zaferin 90.yıldönümüydü.
Böyle anlamı büyük bir günde bu kez, İŞÇİ Partisinin organize ettiği, vatanperver, ustaların ustası, büyük sanatçı Levent Kırca’nın, Ergenekon ve Balyoz tutsakları için oynadığı "Azınlık" oyunu için Silivri’deydim.
Binlerce kişiden sadece bir tekiydim ama birbirlerini tanıyan, tanımayan o binlerce kişi öylesine büyük, öylesine kocaman tek yürek olmuştuk ki orada, görülmeye değerdi.
Beraber güldük, beraber gözlerimiz buğulandı.
Yolumuz, sevdamız Atatürk’tü, bizi tek yürek yapanda buydu işte.
***
Silivri yolları nedense oraya gidenler için her seferinde bir umut yolculuğudur.
Dönüş mü? İşte o dönüşler isyan bayraklarının açıldığı, kahır dolu dönüşlerdir.
Çünkü düzmece delillerle içeride tutsak edilen onlarca vatanseveri özgür bırakmamaya sanki yemin etmişçesine tahliye etmeyen, acımasız yargı vardır orada.
Bunu anlarsınız, görürsünüz ve kahrolursunuz.
***
Otobüsler saat 16.30 da tıklım tıklım dolu Kadıköy’den Silivri’ye hareket etti. Yol boyunca düşlerime daldım.
26 Ağustos 1922 tarihinde Afyonkarahisar Kocatepe’de başlayan ve 4 gün süren Büyük Taarruzu Mustafa Kemal ve de kahraman Türk askerinin vatan sevgisi, insanüstü gayretleriyle başarıya ulaşmıştı.
İşte bu zafer 2005 yılından beri 23-26 Ağustos tarihleri arasında Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin etkinlikleriyle kutlanır.
Kocatepe Zafer Yürüyüşü olarak adlandırılan Şuhut ilçesinden Kocatepe'ye büyük zafer yürüyüşüne 2007 de o zamanki KanalTürk Marmara gönüllüleri olarak arkadaşlarımla birlikte ben de katılmıştım.
(2007 de 30 Ağustos Zafer Bayramı başlıklı yazımda detayları ile anlatmışım o geceyi. Bu yazımı sizlere anılarım olarak 30 Ağustosta sunacağım.)
O yaşadığım gece anlatılmaz ancak yaşanır.26 Ağustosun hayatımdaki öneminin teki budur işte. Yol boyunca o geceyi tekrar yaşadım sanki.
***
Silivri Liman girişinde sahnelenen oyuna ilgi öylesine büyüktü ki anlatamam. Oturacak ne de ayakta duracak bir karış yer kalmamıştı alanda.
Binlerce yurtsever marşlar söyleyerek, birkaç kilometre ötede olan Silivri Zindanlarında insanlık dışı tecrit edilmiş tutsaklarımıza biz buradayız, yanınızdayız dedik. Onların bizi duyduklarına emindik.
Bu gece mehtap bütün haşmeti ile görünürken Silivri Limanını çevreleyen karanlık sular üzerinde yakamozlar oluşturuyordu. Yıldızlar gökyüzünde sanki dans ediyorlardı.
Güzel, çok muhteşem, anlamı büyük tarihi bir geceydi.
Büyük usta sahneye çıktığında yer yerinden oynadı adeta.
Türkiye’nin acı gerçeklerini koyduğu bir buçuk saatlik oyununda bazen güldük bazen de düşündük.
Oyunun sonunda Çadır Nöbetçileri adına Hıdır Hokka, Kırca’ya Atatürk resimli bir plaket sundu. Bizi o dakikalara kadar güldüren büyük sanatçı bu ödülle çok duygulandı. Onu incitmekten korkarcasına kolları arasına aldı, kalbine sımsıkı bastırdı, sonra öptü, öptü…
Ve işte o an konuşamadı artık.
Çünkü ağlıyordu…
***
Sanatçılar Girişimi Sözcüsü Ataol Behramoğlu oyunu izleyenler arasındaydı. Behramoğlu, oyunun sonunda sahneden anons edildi, platforma çıkarak söz aldı ama onu dinleyemedim çünkü bende ağlıyordum o sıra.
Ayaküstü konuştuğum Vardiya Bizde platformundan Sn. Nilgül Doğan aydınlık günlerin yakın olduğunu vurgulayan bir konuşma yaptı.
Sn.Şule Perinçek'in konuşmasında vurguladığı anlam çok büyüktü. Aklımda şu sözleri kaldı.
Bana diyorlar ki eşin içeride, oğlun içeride nasıl dayanıyorsun?
Ben onlarla ve orada tutsak olan tüm aydınlarımızla, komutanlarımızla, gazetecilerimizle gurur duyuyorum. Onlar birer kahramandırlar.
Vatan uğruna gerekirse bende zindanlarda yatarım ama o yargıyı temsil edenlerin koltukları var ya, özgür olmak adına o koltuklarda oturmayı asla düşünmek dahi istemem.
****
Bu yürekli kadınları tüm benliğimle kutluyorum. Onların mücadeleleri hepimizin mücadelesidir. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için varız çünkü.
Bizler kim miyiz?
Bizler, Atatürk, vatan sevgisi ile tek yürek olmuş milyonlarız…
Kimse sabrımızı zorlamasın.
Gerekirse denizleri, dağları aşar, zincirleri kırarız.
Engel tanımayız, dikenler bile gül olur bizim için.
Vursalar prangalara, ateşle dağlasalar da bedenimizi,
Korkmayız, yılmayız.
Vaz geçmeyiz, döndüremezler yolumuzdan.
Ölüm, ölüm de neymiş, vız gelir.
Bir ölsek bin doğarız,
Bizler kim, kim miyiz?
Sanırım anladınız!
Mustafa Kemal’in,
Atatürk’ün çocuklarıyız…
Tünay Süer
Yorum Gönder