Hastalığı doğru teşhis edemezseniz, onu tedavi edemezsiniz.
Terörle mücadelede hataların en büyüğü Güneydoğu kaynaklı teröre; 'Kürt sorunu' demekti. Böylece; terörle de PKK ile de bağlantısı olmayan milyonlarca Kürt kökenli yurttaşımız; 'Sorun'un bir parçası gibi gösterildi. Ayrıca, 'Kürt sorunu' tanımlaması; tamı tamına PKK'nın yaptığı bir tanımlama idi.
Sorunu PKK'nın ağzı ve bakış açısıyla kamuoyunun gündemine getirdiğiniz zaman; terör örgütüne 'haklılık' kazandırmış oluyorsunuz. Bu da onun halk arasında kolay propaganda yapmasına imkan hazırlıyor. 'Bak Te Ce de bizim dediğimizi kabul etti!' diyen militanlar; bol bol eleman devşiriyorlar.
CEHALET VE KÖTÜ NİYET
Karşımızdaki belanın sosyolojik adı 'Kürtçülük sorunu'dur.
Bu köşeyi okuyanlar; bizim kitaplarımızı inceleyenler görmüştür ki; biz PKK örgütünü; 1919'da Türkiye işgal edildiğinde İstanbul'da kurulan 'Kürdistan Teali Cemiyeti'nin bir devamı gibi yorumladık. Sevr Antlaşması ile Türkiye sınırları içinde bir Kürdistan Devleti kurulması için 1920'da karar alınmıştı. O tarihten bu tarihe kadar; bir Kürt devleti kurmak peşindeki kişiler, aileler ve kadrolar; Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı durmadan isyan ettiler.
Daha yeni devletimiz Türkiye Cumhuriyeti iki yaşına girmemişken Şeyh Sait Doğu Anadolu'ya kana boyayan bir ayaklanma başlattı. Peşinden Ağrı'da isyanlar çıkartıldı. 1937'de Dersim bölgesinde Kürtçüler yine silaha sarıldılar. Bu arada birçok küçük çaplı Kürtçülük ayaklanması oldu.
Bilinmelidir ki bu isyancılar Doğu'daki sosyal eşitliksizlik veya ekonomik gerilik için değil ayrı bir devlet için ayaklanmışlardır. Bu eylemlerin adı Kürtçülüktür.
Ne yazık ki bugün konuyu tartışan akademisyenler de medyada- konuşan yazanlar da bölgedeki tarihsel süreci bilmeden konuşuyorlar.
ETNİCİ FAŞİZM
PKK'yı 'Marksist-Leninist örgüt' veya 'Taşeron örgüt' göstererek küçümsemek yahut da suçlamak; asıl gerçeği gizlemek demektir. Karşımızda Kürt ırkçısı bir yapı bulunmaktadır. Bu yapının barış ile demokrasi ile ilgisi yoktur. Bölgedeki insanların en yakıcı sorunları bile onları ilgilendirmemektedir. Kürtçüler; derebeylik düzeninin yarattığı ağır sömürüden, kadınlara uygulanan gerici şiddetten söz etmezler de durmadan Kürtçülük fikrini kuvvetlendirecek taleplerde bulunurlar.
Siyasetçiler; bu tür ırkçı (etnici) istekleri karşıladıklarında örgütün tatmin olup söneceğini zannettiler. Lakin gelişme tam tersine oldu. AKP iktidarının verdiği her taviz; örgütü daha da kanlandırdı. Kürtçülük konusu; demokrasi ilkesi haline sokuldu; ayrılıkçılık fikri artık sokaklara yayıldı; örgüt milisleşmeyi hızlandırdı.
HALK SAVAŞI TAKTİĞİ
Daha önce de yazdım: PKK; 1978'de 'kır gerillası' biçiminde örgütlendi. Daha kuruluşunda temel amacını Kürdistan olarak açıklayan PKK; gerilla savaşının temeli kabul edilen 'silahlı propaganda' yolunu geliştirdi.
Kır gerillasının son adımı; sokaktaki, köydeki insanı da silahlı çatışmanın bir parçası yapan 'halk savaşı' sürecini başlatmaktır.
PKK; bugün Hakkari bölgesinde işte bu 'halk savaşı' taktiğini uyguluyor. Bu mücadeleye; sözde ateşkes sürecini kullanarak 'şehir gerillası' biçiminde örgütlediği militanlarını da ekliyor. Gaziantep işi de bu kesimin işidir. İktidar işte bu tehlikeli süreci anlayamamış gibi gözüküyor.
Başbakan Erdoğan'a sesleniyorum: PKK'yı doğru tanımlamaz ve taktiklerini bilmezseniz örgüt kuyunuzu kazmaya devam edecektir.
Yorum Gönder