Sızı - Hikmet Çetinkaya


Sızı
Patlayan bombalar, mayınlı tuzaklar... Umutlarımız yitip gidiyor, özlemlerimiz, tutkularımız kayboluyor...
Bir suskunluk yaşıyoruz, olup bitenleri görmezden geliyoruz.
Hiç sorgulamıyoruz yaşamı, insan sevgisini, ölümlerin neden olduğunu.
Yanı başımızda iç savaş oluyor, Ortadoğu yanıyor, genç, yaşlı, çocuk demeden halklar birbirini kırıyor.
Türkleri, Kürtleri, Arapları birbirine kırdırmak, etnik ve mezhepsel kimliği ateşlemek için emperyalizmin ağababası dinamit fitilini ateşlerken, salt kendi çıkarını düşünüyor.
Akıl, mantık ve vicdan...
Kuşak kuşak çocuklar birbirlerini katlederken hangi ırktan, hangi mezhepten, dinden olursanız olun vicdanınızın sesini dinleyin.
Kimseyi kimseden ayırmayın...
Geçmişin içinden çıkıp yarınlara bakın, umuda yolculuk yapın.
Zor mu geliyor bana, size, hepimize bunları yapmak Tanrı aşkına, söyleyin!
Yüreği, merhameti her yerde kalıcı kılmak o denli zor değil.
Kaybolan çocuklar, o toprağa verilen gençler hepimizin; ırkı, dini, dili, mezhebi ne olursa olsun.
***
Herkes her konuda bilgi sahibi...
Sapla samanı karıştırmakta üstümüze yok.
Hakaret, küfür bizde, belden aşağı vurma bizde, ölümlere alkış tutmak bizde...
Olan çocuklara oluyor, Gaziantep’te, Uludere’de olduğu gibi.
Ankara’da Ulus’ta, Kızılay’da, İstanbul’da Güngören’de, Şırnak’ta, sınır karakollarında...
Ölüyoruz birer birer...
Toprağa gömülüyoruz hep beraber...
O genç bedenler biziz biz, başkası değil.
Acıları bal eyleyip ne şafağın kırmızı çizgisini, ne güneşi, ne yıldızları ne de dolunayı görebiliyoruz artık.
Düşmanız birbirimize, düşman!
Sevinçlerimizi, acılarımızı, ortak kaygılarımızı bir kenara itip, gözbebekleri büyüyen çocukları, ağıt yakan anaları, “vatan sağolsun” diyen babaları, kardeşleri gördükçe vicdan sahibi olanlar haykırıyor:
“Akan kan dursun!”
Durmuyor akan kan!
Gaziantep’te karşımıza çıkıyor bu kez...
Sadece bağırıp çağırıyoruz, saldırıyoruz, taşlıyoruz, o kadar...
Gerçekten zor mu bu ülkede demokrasimizi geliştirmek... Terörün bir insanlık suçu olduğunu her kesime anlatmak...
Sevgiyi çoğaltmak...
Zor mu o kadar?
***
Bir bulut geçiyor, dağlara doğru...
Bir kuş, bir çocuk.
Neresindeyiz zamanın, örtülü yalnızlıkların, o çığlıkların?
Gözyaşlarını silen bir ana, duvar dibinde... Bir yaşlı yanı başında.
Nasıl bakıyorlar hiç konuşmadan göğe.
Suskunlar...
Umutları bölük pörçük onların...
Ağlayamıyorlar.
Bir kaygı ormanında gibiyim onları izlerken...
Yıllardır unutulmuş kentler, kasabalar... Hor görülmüş, itilip kakılmış insanlar...
Yoksulluk bir alın yazısı mıdır?
Peki işsizlik nedir biliyor musunuz?
Sahi 50 bin ölüyü ne çabuk unuttunuz...
“Bir avuç eşkıya” diyeli aradan kaç yıl geçti?
Yakılan köyler, ormanlar, göçler...
Niçin çekip gitmişlerdi, yüzyıllardır yaşadıkları toprakları bırakıp “yaban ellere” kaçan Süryaniler?
Oturup düşündünüz mü, şu soruyu sordunuz mu hiç:
“Biz nerede yanlış yaptık?”
***
Biliyor musunuz hayat umuttur...
Paslanmış bir bıçak değil!
Hayat sevgidir, kör bir kurşun, bomba değil...
Hayat sevdadır, acı değil!
Hayat tutkudur, hüzün değil...
Hayat kardeşliktir, düşmanlık değil!
Hayat aşktır, barıştır, savaş değil...
Gaziantep’te ölen o bebelerin fotoğraflarına bakın bir kez daha...
Sonra düşünün uzun uzun.
Karar sizin...

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget